NAİM SÜLEYMANOĞLU

22 Kasım 2017 Çarşamba 01:36

“Siz Türk değilsiniz” diyorlardı.

“Müslümanlığa geçmiş Bulgarsınız” diyorlardı.

Türk okullarını kapatmışlardı, Türkçe gazetelerin kapısına kilit vurmuşlardı, 
Türk motifli kıyafet giymek bile suçtu, sünnet yasaklanmıştı, sünnet edilen 
çocukların anneleri beş yıl hapis cezasına çarptırılıyordu, camiler 
kapatılmıştı, cenaze yıkamak yasaklanmıştı, İslami usüllerle defin işlemine izin 
verilmiyordu, Türkçe mezar taşları tahrip ediliyordu, Türkçe konuşanlara para 
cezası kesiliyordu, Türk isimleri Bulgarlaştırıldı, bu dayatmaya “soya dönüş 
süreci” diyorlardı, Kalaşnikoflu askerler Türklerin kapısına dayanıyor, zorla 
muhtarlığa götürüyor, Yordan, Mihail, Stanka, Emilya, Natalia filan, Bulgar 
isimleriyle dolu listeler gösteriliyor, birini seç deniyordu, nüfus kağıtlarını 
iptal ettiler, yerine Bulgar isimleriyle yeni nüfus kağıtları verdiler, Türkçe 
isimlerin yazılı olduğu eski nüfus kağıtlarıyla bankadan para çekilemiyordu, 
çocuklar okula yazdırılamıyordu, devlet dairesinde iş yaptırılamıyordu, Bulgar 
ismini kullanmaya mecburdun, öğretmenler sınıfta yoklama yapıyor, Türk 
çocuklarının ismini Bulgarca okuyorlardı, Türk kahvesi bile diyemiyordun, 
değiştirilmişti, “oryantal kahve” demek zorundaydın. Asimilasyon yavaş yavaş 
soykırıma dönüşüyordu, 1980-85 arasında binden fazla Türk öldürüldü, Belene 
işkencesi başladı.

*

Belene kampı, Tuna Nehri'nin iki kolunun arasında kalan Belene adası'ndaydı. 
Köprülerle geçilebiliyordu. Türk halkının direniş örgütleyen ileri gelenlerini 
buraya tıktılar. Isıtma sistemi yoktu, karda kışta donuyorlardı, hava 
karardıktan sonra tuvalete gitmeye izin vermiyorlardı, koğuşlardaki kovalar 
kullanılıyordu, apandisiti patlayana bile “Bulgar olmayı kabul ediyor musun?” 
diye soruyor, “hayır” diyeni öylece ölüme bırakıyorlardı, yemek olarak sık sık 
domuz çorbası veriyorlardı, istersen yeme, domuz çıktığında ekmek bile 
vermiyorlardı, Türkler ölümüne açlık grevi yapıyordu.

*

Sovyetlerin yıkılması an meselesiydi, Gorbaçov çöküşü engellemek için reform ve 
şeffaflık açılımı yaptı. Jivkov rejiminin sonu gelmişti. Son bir kötülükle 
“zorunlu göç” icat etti. Aklınca, Türkiye kapıları açmayacak, Jivkov da dünyaya 
dönüp “görüyorsunuz bunlar Türk değil, müslüman Bulgar, Türk olsalardı Türkiye 
alırdı” diyecekti. Diktatörün bu hesabı tutmadı… Türkiye sınırı açtı.

*

350 bin soydaşımız çoluk çocuk yollara döküldü, doğdukları toprakları, evlerini 
köylerini bırakıp, trenlerle otomobillerle, çoğunluğu yürüyerek, Kapıkule'den 
Dereköy'den anavatana girdi. İkinci dünya savaşı'ndan sonra Avrupa'nın yaşadığı 
en büyük göçtü. Yarısı Bursa civarına yerleşti, gerisi İstanbul'a, Anadolu'ya.

*

28 sene oldu…

Meslek hayatım boyunca milyonlarca haber elimden geçti. Meslek hayatım boyunca 
bir soydaşımızın bile suça bulaştığını, bir soydaşımızın bile Türkiye'yi 
suistimal ettiğini, bir soydaşımızın bile tarikat marikat işleriyle Türkiye'yi 
sırtından hançerlediğini, bir soydaşımızın bile örgüte falan karışıp vatana 
ihanet ettiğini görmedim.

*

Namuslarıyla, onurlarıyla çalıştılar, zormuş, parası azmış filan, iş seçmediler, 
ne iş olursa olsun gayretle çalıştılar, o dönemleri bugün gibi hatırlıyorum, 
soydaşlarımızın kadınları tüm Türkiye'ye örnek olmuşlardı, otobüs şoförlüğü 
yapan kadını, kasaplık yapan kadını, tesisatçı dükkanı açan kadını, ilk defa 
soydaşlarımızda görmüştük, soydaş kadınları “erkek işi” olarak bilinen işleri 
omuzluyordu, kirasını ödemeyeni, borcunun üstüne yatanı, dolandırıcılık yapanı, 
memleketi soyanı, komşusunu rahatsız edeni, görmedim kardeşim, duymadım.

*

Fabrikalarda örnek gösterilen işçi oldular, sözü senet kabul edilen esnaf 
oldular, tezgahtar olarak başlayıp, işveren oldular, kendileri gibi namuslu, 
yurtsever, çağdaş evlatlar yetiştirdiler, hekim oldular, avukat oldular, 
mühendis oldular, akademisyen oldular, devletten asla karşılıksız yardım kabul 
etmediler, avantacı olmadılar, Türkiye'ye tek kuruş yük olmadılar.

*

Ve…

Ulusal kahramanımız Naim Süleymanoğlu vefat etti.

Cenaze törenini spor sayfalarında verdiler.

*

Naim'in vefat haberinin spor haberiymiş gibi, sadece spor sayfalarında 
verilmesi, Türk basınının aslında ne kadar “asimile” edildiğinin kanıtıdır.

Türk basınının “mesleki soykırım”a uğradığının… Alt tarafı 28 sene öncesinden 
bile haberinin olmadığının kanıtıdır.

*

(En ufak bir akrabalık, tarih, şuur birlikteliği olmayan cahil cühela, işsiz 
güçsüz, mesleksiz kimliksiz dört milyon Suriyeli'yi Türkiye'ye sokan, maaşa 
bağlayan, şimdilik 30 milyar dolar harcayan, ikametgah adresi, resmi nikah, 
çalışma izni gibi mevzularda kayıt kuyut tutmayan, kültürel çatışmaya yolaçan, 
kökü kazınmış hastalıkları hortlatan, sınır güvenliğini kevgire, milli güvenliği 
arapsaçına çeviren, 100 sene bile geçse çözülmesi imkansız bir sosyal sorun 
yaratan sayın hükümetimiz… Ve, bunları şakşaklayan yalaka basın iyi okusun…)

*

Naim Süleymanoğlu, Amerikalıların kendisine çantayla getirdiği nakit 10 milyon 
doları, 100 milyon dolarlık reklam anlaşmalarını elinin tersiyle itip, anavatana 
iltica ederek… Jivkov rejimi altında inim inim inleyen soydaşlarımızın ilham 
kaynağı, pusulası olmuştu, duvarların kapıların yıkılmasını sağlamış, özgürlük 
umudu olmuştu.

*

Naim bu memlekete sadece madalya kazandırmadı… Bugün sayıları bir milyona 
ulaşan, namuslu, onurlu, örnek yurttaşlar kazandırdı.

yuzdeyuzhaber





Yorumlar

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol