Sevgili okurlarım, 27 Mayıs 1960 olayı Türkiye'de bir ilkti…
Daha önce adına darbe, ihtilal, ne derseniz deyin, benzer bir olaya tanık
olmamıştık.
27 Mayıs sabahı birtakım patlamalar oluyordu. Rahmetli annemin sesiyle erkenden
uyanmıştım.
Sonradan öğrendik, jetler ses duvarını aşarak uçunca o patlama sesleri olurmuş.
Sabahın erken saatleri idi, sokağa çıkma yasağı ilan edilmişti. Radyoda marşlar
çalıyor ve Alpaslan Türkeş'in sesinden bildiriler okunuyordu.
Lise son sınıf öğrencisi idim, sokağa çıktım.
Her yer ordu lehine gösteri yapıp slogan atanlarla doluydu.
O göstericilerin bence en az yarısı seçimlerde Menderes ve Demokrat Parti için
oy kullanmıştı. Ama artık o günler geçmiş, devir değişmişti!
★★★
Hemen sonrasını çok net anımsıyorum. Okunan bildirilerde Bolkar dağında petrol
bulunduğu söyleniyor ve çok önemli (!) bir olay açıklanıyordu:
“Düşük iktidar Demokrat Parti döneminde gösterilere katılıp yakalanan gençlerin
cesetleri Et Balık Kurumu'nun makinelerine atılıp kıyma yapılmıştı!”
Kulaklarımla duydum ve bu yalanı asla unutmadım.
Yeni yönetim 27 Mayıs olayının ilk günlerinde bu gibi anlamsız, saçma sapan
zırvalardan medet umuyordu.
★★★
Demokrat Parti'nin bütün milletvekilleri ve bakanları o sabah tek tek yakalanıp
sonrasında Marmara denizindeki askeri bir adaya, Yassıada'ya götürüldü.
Ada komutanı Albay Tarık Güryay dönemin çok önemli adamı idi.
Celal Bayar, Adnan Menderes ve Demokrat Parti'nin bütün bakan ve milletvekilleri
artık onun emrinde idi.
Güryay sert ve otoriter adamdı.
Yassıada ve darbe tarihine adını yazdırdı.
★★★
Sonra aradan uzun bir süre geçti…
Tarık Güryay artık albaylıktan emekli olmuştu.
Bütün gazeteciler onun peşinde idi ama hiç kimseyle konuşmuyordu. Ben de şansımı
denemek istedim…
Ve onu İstanbul'da bir mahalle kahvesinde otururken buldum.
Röportaj ricamı kabul etti.
Kaldığım otele geldi ve uzun uzun konuştuk.
Yaşlanmış ve epeyce çökmüştü. Prostat hastalığı nedeniyle sık sık tuvalete
gidiyordu.
Bazı gerçekleri elbette saklamıştı ama yine de bazı bilinmeyenleri anlattı.
★★★
Ona Yassıada'da yargılanıp idam cezası alan sanıklarla ilişkisini sordum.
Burada bir parantez açayım…
Yüksek Adalet Divanı 15 sanık hakkında idam cezası verdi.
Cumhurbaşkanı Celal Bayar dahil 12 kişinin cezası daha sonra Milli Birlik
Komitesi tarafından müebbet hapse çevrildi ama üç kişi İmralı adasına götürülüp
idam edildi.
Başbakan Adnan Menderes, Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve Maliye Bakanı
Hasan Polatkan.
Şimdi aradan uzun yıllar geçti…
Bana sorarsanız bu idamlar haksız ve gereksizdi. Asılanlara yazık oldu.
★★★
Şimdi söz Yassıada komutanı Tarık Güryay'da… (Çok özetle veriyorum.)
“Disiplinli ve biraz da sert bir askerdim. 28 Mayıs günü Yassıada komutanı
oldum. Yassıada'ya getirilirken bazı sanıklar yolda subaylar tarafından
hırpalanmış. Ben de birkaç sanık polisi ve disiplinsiz davrananları falan dövdüm
yani.
Menderes'in ailesiyle konuşması yasaktı. Bu konuda emir bana yukarıdan gelmişti.
Yanıma sık sık gelir, kahvesini içip giderdi. Yalnızlıktan şikayet ederdi.
Menderes asabına Bayar kadar hakim değildi. Sonradan intihara teşebbüs eden
Bayar hiç belli etmezdi. Çok mert, komitacı adamdı.
Günün birinde Milli Birlik Komitesi bana idam listesini gönderdi. Darağaçları
falan İmralı adasına önceden gönderildi. Kararlar açıklanmadan bir gün önce
Menderes de uyku ilaçları alıp intihar girişiminde bulundu.
Zorlu ve Polatkan asılırken yanlarında idim. Hele Fatin Rüştü Zorlu o kadar
mertçe gitti ki. Çok metin adamdı. Polatkan çok şeydi, belki ölüsü asıldı.
Çok acıdım çok…
İdam cezasının affedildiğini Bayar'a söyleyince sadece ‘Yaa, öyle mi' dedi. Öyle
bir sevinç ve heyecan göstermedi…”
27 Mayıs çok ilginç, öncesi ve sonrası konusunda bugün bile üzerinde nice
araştırmalar yapılması, kitaplar yazılması gereken bir süreçtir.
yuzdeyuzhaber
Dikkat!
Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.
Üye Girişi Üye Ol