11 Kasım 1938.
Atatürk'ün naaşı, İslam Tetkikleri Entsitüsü direktörü Ordinaryüs Profesör
Mehmet Şerafettin Yaltkaya'nın nezaretinde yıkandı. Başbakan Celal Bayar'ın
talimatıyla, Profesör Lütfi Aksu tarafından tahnit işlemi yapıldı. Vücudun
bozulmadan korunmasını sağlayacak olan solüsyon, 200 gram formalin, 1 gram
sublime, 200 gram tuz, 10 gram acide pehenque, 1000 gram su'dan oluşuyordu.
Profesör Aksu, tahnit işlemi bittikten sonra, iki küçük şişeye solüsyondan
doldurdu, ağızlarını lehimledi, üzerlerine yapıştırdığı etiketlere terkibi
yazdı, Atatürk'ün kollarının arasına sıkıştırdı. Kurşun galvanizli tabuta
yerleştirildi, kapağı kapatıldı, gül ağacından yapılmış tabuta yerleştirildi,
onun da kapağı kapatıldı, üzerine Türk Bayrağı örtüldü.
*
Cenaze namazı için camiye götürülmesinin dinen şart olup olmadığı konusu,
cumhuriyetimizin ilk diyanet işleri başkanı Mehmet Rifat Börekçi'ye danışıldı.
Milli mücadele kahramanı Börekçi, “Atatürk'ün cenaze namazı, tertemiz hale
getirdiği vatan toprağının her yerinde kılınabilir” dedi. Namaz, Dolmabahçe
Sarayı'nda Ordinaryüs Profesör Yaltkaya tarafından kıldırıldı. Tekbir, Türkçe
verildi.
*
17 Kasım 1938.
Dolmabahçe Sarayı.
Atatürk'ün naaşı muayede salonundaki katafalkta yatıyordu. İlk gün 200 bin
civarında kişi, bayrağa sarılı tabutun önünden ağlayarak geçti. İkinci gün, hava
çoktan kararmış, geceyarısı olmuştu ama, kuyruğun ucu hâlâ taa Ortaköy'deydi.
Yüzbinlerce kişi ısrarla oradan ayrılmıyor, saraya girebilmek için sıra
bekliyordu, insan seliydi.
*
Maalesef, izdihamdan dalgalanma oldu, durun ittirmeyin demeye kalmadı, giriş
kapısının önünde, saat kulesinin çevresinde çığlıklar yükseldi, atlı polisler
arkadan yüklenen kalabalığı dağıtana kadar iş işten geçti, insanlar sıkıştı,
ezildi, 11 kişi hayatını kaybetti.
*
Ertesi günkü gazeteler, hükümetin resmi tebliğini yazıyordu… Denizyolları
işletmesi müdürü Raufi Manyas'ın kızı Bilun, 16 yaşındaydı. İstiklal caddesi 236
numarada oturan bayan Anna, 58 yaşındaydı. Bayan Rona Kişnir ve kızı Bella,
istiklal caddesi yıldız apartmanında oturuyorlardı. Bakırköy'den Hatice hanım,
aşçıydı, 55 yaşındaydı. Kurtuluş semtinden Diyamandi, sütçüydü, 40 yaşındaydı.
Topkapı arpaemini yokuşunda oturan Abdülhamid, 50 yaşındaydı. Aksaray Laleli'de
oturan bayan Kevser Mehmet, 35 yaşındaydı. Tarlabaşı 19 numarada oturan Satenik
Ohannes, 35 yaşındaydı. Saint Benoit Lisesi öğrencisi Paul Kuto, henüz 15
yaşındaydı. Ve, Beyoğlu Lüksemburg otelinde kalan Leon.
*
Müslüman, hıristiyan, musevi, Türk, Rum, Ermeni… “Ne Mutlu Türküm Diyene”ye dua
etmek için, saygılarını sunmak için kuyruğa girmişlerdi. Memleketin ortak
paydası'na ortak gözyaşı döküyorlardı.
*
19 Kasım 1938…
Türk donanması, tarihinin en hüzünlü görevini yerine getiriyordu, bu toprakların
yetiştirdiği en değerli insan, Ankara'ya götürülmek üzere İstanbul'dan İzmit'e
taşınıyordu.
*
Atatürk'ün naaşı 12 generalin omuzunda Dolmabahçe'den çıkarıldı, top arabasına
yerleştirildi, mahşeri kalabalık eşliğinde, gözyaşı seliyle, tam dört saatte
Sarayburnu'na getirildi, bu yürüyüş sırasında Yavuz zırhlısından her beş
dakikada bir selam topu atılıyordu, Zafer muhribi 15 Mayıs 1919'da Samsun'a
gitmek üzere yola çıktığı Sarayburnu rıhtımına yanaşmıştı, yine 12 generalin
omuzlarında, rıhtımdaki duba üzerinden Zafer muhribine aktarıldı, Zafer muhribi
aracılığıyla da, Haydarpaşa önünde demirli bulunan Yavuz zırhlısına nakledildi,
güverteye yerleştirildi. Seyir esnasında birer dakika arayla matem topu atacak
olan Yavuz'a, Hamidiye kruvazörü, Zafer ve Tınaztepe muhripleri, Dumlupınar ve
Gür denizaltıları, Doğan ve Martı hücumbotları eşlik ediyordu. Türk donanmasının
sancak gemisi, Türkiye Cumhuriyeti'nin denizlerdeki gücünün simgesi olan Yavuz,
tarihinin en zor görevini yerine getirmek üzere yola çıktı.
*
15 sene sonra…
Anıtkabir tamamlandı.
*
8 Kasım 1953, saat 23 suları… Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi histoloji
kürsüsü başkanı Profesör Kamile Şevki Mutlu'nun ev telefonu çaldı. Arayan,
Ankara valisiydi. “Atatürk'ün tabutunun açılması ve tahnit işleminin çözülmesi
için, hükümet tarafından kendisinin görevlendirildiğini” bildirdi.
*
9 Kasım 1953, saat 7.30… Profesör Kamile Şevki Mutlu, Etnografya Müzesi'nde,
geçici kabirden çıkarılan ve katafalkın üzerine konulan gül ağacı tabutun
önündeydi, titriyordu. İçinden “galiba bayılacağım” diye mırıldandı. Ama,
dayanmak zorundaydı. Saygı duruşu yapıldı. Ve “başlayalım lütfen” dedi. Yardımcı
olmaları için, Yüksek Teknik Öğretmen Okulu'ndan 10 öğretmen getirilmişti,
öğretmenler gül ağacı tabutun vidalarını söktü, kapak kaldırıldı, kurşun tabutun
lehimleri söküldü, onun kapağı da kaldırıldı, ortalığı tahnitte kullanılan
solüsyonun kokusu sardı. Cenaze, kahverengi muşambaya sarılıydı. Taşınma
sırasında zarar görmesin diye, naaş ile tabut arasındaki boşluklar talaşla
doldurulmuştu. Talaş ıslaktı, bu iyiye işaretti, koruyucu solüsyonun uçup
gitmediğini gösteriyordu. Profesör Kamile Şevki Mutlu, muşambayı göğüs hizasına
kadar açtı, vücut parafinli sargılarla örtülüydü, yüzü ise, ıslak pamukla
kaplıydı. Adeta zaman durmuştu. Çıt çıkmıyordu. Nefesler tutulmuştu.
*
Profesör Mutlu, pamuk tabakasını yavaşça kaldırdı. Atatürk'ün yüzü ortaya çıktı.
Hiç bozulmamıştı… Teni bronzdu. Altın saçları, rengini kaybetmemişti. Kalın
kaşlarından bi kaç tel kopmuş, sol göz kapağının üstüne düşmüştü. Sakalı hafif
uzamıştı. İnce dudakları yapışıktı. 15 sene önce Dolmabahçe Sarayı'ndaki
yatağında uyur gibiydi. Ne bozulma, ne kokuşma vardı. İki sene önce rahmetli
olan Profesör Lütfi Aksu'nun tahniti son derece başarılıydı.
*
Profesör Kamile Şevki Mutlu, Atatürk'le yüz yüzeydi. Yanağına dokundu, okşadı.
*
Kadınları özgürleştiren adam…
Bir kadın tarafından yanağı okşanarak uğurlanıyordu.
*
Profesör Mutlu o an neler hissetti derseniz…
Hatıralarında anlatacaktı.
“Bir an için sanki konuşacakmışız gibi hissettim” diyecekti.
*
Salonda derin sessizlik hakimdi, duygular darmadağındı. Atatürk'ün naaşı kurşun
tabuttan çıkarıldı, dualarla kefenlendi, ceviz ağacından yapılan yeni tabuta
konuldu, Türk Bayrağı'yla örtüldü, yarın Anıtkabir'de toprağa verilmek üzere,
generaller tarafından ihtiram nöbetine başlandı.
*
17 Kasım 1953…
Anıtkabir ziyarete açıldı.
İlk gün çok kısa süre açık kaldı, 70 bin kişi girebildi.
*
75'inci ölüm yıldönümünde, sadece 10 Kasım günü, sadece bir günde, 1 milyon 89
bin kişi vardı.
*
Anıtkabir'e her yıl beş ila dokuz milyon yurttaş koşuyor, dua ediyor,
devrimlerine bağlılığını sunuyor. Ortalama yedi milyon kabul etsek… 1953'ten bu
yana 455 milyon kişi Anıtkabir'i ziyaret etti. ABD'nin nüfusundan 120 milyon
daha fazla, Avrupa Birliği'ne üye 28 ülkenin toplam nüfusu kadar… Yıllar
geçtikçe külleneceğine, giderek alevlenen böylesine bir sevginin, insanlık
tarihinde örneği yok.
*
Çünkü…
İstedikleri kadar hakaret etmeye, iftira atmaya çalışsınlar, istedikleri kadar
silmeye, unutturmaya çalışsınlar… Bunların arasında, Mustafa Kemal'in kaşından
kopmuş bir tek tel kadar değeri olan yok!
yuzdeyuzhaber
Dikkat!
Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.
Üye Girişi Üye Ol