Milli mücadelenin başarılı şekilde devam etmesi bile Ali Kemal’i milli mücadeleye karşı yumuşatmaz. Kurtuluş savaşının zafere doğru gittiği günlerde Ali Kemal için milli mücadele bir çeteci hareketidir ve saltanata bağlılık her şeyden önemlidir. Bir yazısında halka şu cümlelerle seslenmiştir:
”Devlet ve milletin selameti için Kuva-yı Milliye ileri gelenlerine icap eden eden en birinci vazife mukadderatımızı, daima dediğimiz gibi hilafet ve saltanatı temsil eden bir Bab-ı Ali’ye tefviz, ederek çekilmelidir”
Ali Kemal, milli mücadeleye hak ettiği değeri anca İzmir’in kurtuluşundan sonra vermiştir. 10 Eylül 1922 tarihinde yazdığı son yazısında Kuva-yi milliye hakkında şu cümleleri yazar:
“Gayeler birdi ve birdir… İtiraf etmeliyiz ki Anadolu’nun son zaferleri, kuvvetimize, kılıcımıza dayanarak hayat hakkını kazanma görüşünün gerçekleştiğini gösterir gibi” (15)
Geç olsa da yanlış yaptığını anlamıştır ama iş işten geçmiştir. İstanbul sokakları ”Kahrolsun Ali Kemal” sloganlarıyla inlemektedir. Sonunda ise İstanbul’da bir berber dükkanında traş olurken tutuklanarak İzmit’e götürülür ve İzmit’te linç edilerek öldürülür.
Ali Kemal’in tutuklandıktan sonra sorgusundaki son sözleri tarihe ibret olarak geçecek niteliktedir. Kurtuluş savaşının amansız muhalifi Ali Kemal, son sözlerinde kendini şu cümlelerle affettirmeye çalışmıştır:
“Bu davanın muvaffak olacağını hiç tahmin etmiyordum. Muvaffakıyetsizlik halinde ise, büyük devletleri daha ziyade şiddete sevk ederek vatanın tamamıyla harap olmasına sebep olunacaktı… Ben, Türk milletinde bu kadar büyük yaşama gayreti ve mücadele ruhu mevcut olduğunu bilmiyordum. Bu bilgisizliğimden dolayı mazur görülmeliyim. Çünkü hayatımın büyük kısmı Avrupa’da geçmiştir. Türk Milletini tanımıyormuşum, tanıyamamışım”