Kuva-yi milliyeye iftira attığı yazılarından birinde şu cümleleri yazmıştır:
”Kuva-yı Milliye zuhur edeli biçare Anadolu Türkü belaların en korkuncunu gördü, en uğursuz, en feci bir harpten henüz çıkmış, senelerden beri hayatın en acı demlerini geçirmiş iken, bir parça yaralarını saracağı sırada yeniden asker, vergi, iaşe vermeye mecbur oldu. Son yetimlerini, son akçelerini bahş eyledi… Elimizde bir kuru can kaldı dediler, o cana göz dikenler çıktı… Zorbalar evdeki hesapları çarşıya uymayınca, tehditlerini ifa edeceklerini söylüyorlar ve mümkün oldukça galebe ediyorlar”
Ali Kemal’in yazılarında en çok saldırdığı kişi Mustafa Kemaldir. Dahiliye nazırlığı yaptığı günlerde başlayan saldırıları, bakanlık görevinden istifa ettikten sonra da devam etmiştir. Yazılarında Mustafa Kemal’i deli, Anadolu’da şuursuzca gezen bir serseri, Anadolu halkını aldatan bir sahtekar olarak nitelemiş ve Osmanlı dönemindeki Celali isyancılarına benzetmiştir.
Kuva-yi milliye hakkındaki düşünceleri o kadar keskindir ki başta Mustafa Kemal ve tüm komutanların soylarına dil uzatacak kadar ileri gitmiştir. Bir yazısında Mustafa Kemal ve arkadaşlarına şöyle cevap verir:
“Bu hakiki vaziyete karşı, hakiki Türklere, Türkoğlu Türklere, Osmanlılara düşen vazife nedir? Bu adamlardan yakamızı kurtarmak, şu zavallı vatanımızı bu şaibelerden arındırmak değil midir? Bu kabadayılar gitsinler Lehistan’da, Dağıstan’da, turanda, hangi devlete kafa tutacaklarsa tutsunlar, fakat bizi rahat bıraksınlar. Gölge etme başka ihsan istemez. Onlardan gelecek hayırda yok olsun, çünkü şimdiye kadar çektiklerimiz kâfidir. Bu hakikatleri nazarı ibrete alarak Anadolu Türkleri hükmü şeriata, fermanı hümayunla birleşerek bu şaklabanlara hadlerini yakında bildirirlerse anyayı ve konyayı öğretmiş olurlar”