ünümüz sinemasını toplumcu bulabilmek mümkün mü?
Mümkün değil. Asla! Bundan daha bireyci bir sinema olamaz. İyi örnekler var ama elbette. Fatih Akın gibi, Nuri Bilge Ceylan gibi isimler iyi işler yapıyor. Vizörden bakmasını bilen, hayatı gözlemleyip onu sinemaya aktarmaya çalışan yönetmenler var. Ama onlar da on parmağı geçmiyor. ‘Aktör?’ desen, günümüzdekiler ‘faktör’ bile değil. Moskova Film Festivali’nde En İyi Erkek Oyuncu Ödülü’nü aldım. Ödül töreni sonrasında bir söyleşi yapıldı. İngilizce sordular. Bende yabancı dil yok. Konservatuvarda İngilizce dersimize Vali’nin eşi geliyordu. O da sağ olsun çay partisi veriyordu. “My name is İlyas Salman” ile kalakaldım. Her neyse, bir kişi sordu, “Sizce iyi aktörlük ne demektir?” diye. Dedim ki, “Yeteneği inkâr etmem ama yetenek çeyrektir. Eğitim de çeyrektir. Çağdaş aileler çocuklarını doğduktan sonra havuza atarlar. Kulaç atarak yüzmeyi kendi kendine öğrensin diye. Can havliyle... Oyunculuğun yarısı da sokakta kendi kendine kulaç atmaktan geçer. Halkın arasında. Ben böyle bakıyorum. Günümüz sanatçıları hayatı gözlemlemiyorlar. Gözlemleseler asgari ücretin ne olduğunun farkına varırlar. Türkiye’deki milyonlarca işsizi filmlerinde işlerler. Ama n’apıyorlar? Hayatla bağlantısı olmayan bir hikâye seçiyorlar. Bunu da düştü kalktı komedisine çeviriyorlar. Oysaki Ertem Eğilmez, “Sinema yan yana gelmiş fotoğraflarla hayatı anlatma sanatıdır” der. Bugünkü sinemada hayatla bağlantısı olmayan hikâyeler seyrediyoruz. Recep İvedik bu ülkede yaşadı mı? Bu topraklardan mı beslendi? Hayır. Amerikan bağımlı sinemasının Türkiye’deki şubesi. Ama Çöpçüler Kralı öyle değil.