Fahrettin Altay komutasındaki süvarilerimiz, hayalet misali bir oradan bir buradan çıkıyor, birliklerin arasına dalıyor, blok halinde hareket etmesi gereken Yunan ordusunu dilim dilim bölüyorlardı.
Birbirleriyle irtibatları kesilen, önünü arkasını kaybeden Yunan tümenleri çil yavrusu gibi dağıldı. Çareyi İzmir'e doğru kaçmakta buldular. Korku ve panik gözlerinden okunuyordu. Çok hızlı ve amansız takip vardı. Ecel, yani süvarilerimiz peşlerindeydi.
İnanması gerçekten güç ama, kovaladıkları Yunan askerlerinden bile önce İzmir'e giren süvarilerimiz oldu.
200 bin kişilik devasa Yunan ordusunu kağıt gibi yırtıp gelmişlerdi, dayanamayıp, gözü karartıp şehre dalmışlardı.
Büyük Taarruz'un omurgasını oluşturan “süvari” kavramı, yıllar geçtikçe, çağın koşulları gereği zırhlı birliklere dönüştü, halk arasında “tankçı” tabir edilen sınıf, günümüzün süvarileri oldu.
Mustafa Kemal tarafından öylesine önemseniyordu ki, 1921'den itibaren Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayı süvarilerden oluşuyordu.
Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayı, aynı silsileyle, aynı duygularla, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra da tankçılardan oluşuyordu.
Bilahare, muhafız alayının yapısı değiştirildi ama, Cumhurbaşkanlığı Atlı Merasim Birliği, süvarilerimizin onursal yerini korudu.
Süvari eşittir tank, tank eşittir süvari olduğu için, milli tank projemize efsane süvarimiz Fahrettin Altay'ın soyadı verildi.
Ki zaten, Fahrettin Altay'a da Altay soyadını Atatürk vermişti.
Kısaca ve hoyratça “tank palet fabrikası” denilen, işte budur.