Sedat Peker'in Suriye'de Petrol İddialarını Anlattı

Gazeteci Fehim Taştekin, El Nusra'nın nasıl bir örgüt olduğunu ve örgütün Türkiye ile olan ilişkisini anlattı.

05 Haziran 2021 Cumartesi 07:48
Sedat Peker'in Suriye'de Petrol İddialarını Anlattı

Gazeteci Fehim Taştekin, ARTI TV'de ekrana gelen Haber Peşinde programına konuk oldu. Erk Acarer'in hazırlayıp sunduğu programda Taştekin, Suriye'deki cihatçı gruplar, bu gruplarla Türkiye'nin ilişkisi, bu ilişkiler üzerinden yürütülen maddi faaliyetler ve ileride ne olabileceği üzerine konuştu. 

EL NUSRA NASIL BİR ÖRGÜT?

Sahadaki güçlü örgütlerin eski El-Kaide'ciler tarafından kurulduğunu söyleyen Taştekin, "Eski olmaları El-Kaide çizgisinden uzaklaştıkları anlamına gelmiyor. Nusra cephesi, IŞİD'in, o zamanki adı Irak İslam Devleti'ydi, Suriye'ye gönderdiği Ebu Muhammed el-Cevlani'nin kurduğubir örgüt. İlk eylemleri bombalı intihar saldırılarıydı. Bu saldırılarla nam salan örgüt, Cevlani'nin deyimiyle bir yıl içinde 6 kişiden 5 bin kişiye ulaştı. Cevlani, Bağdadi'nin Suriye'ye atadığı komutandır. Aralarında daha sonra anlaşmazlık çıktı. IŞİD, Suriye'yi ve Irak'ı birleştirip hilafet kuracağını söyledi ve Nusra'yı feshetti. Her ikisinin kökeni de El-Kaide'dir. Birisi hibrit bir yapılanmadır, selefi cihadizmin çok sert ve acımasız bir şiddet kullanan bir yapılanmasıdır. Diğeri ise biraz daha 'Suriye odaklı çalışacağım' dediği için ayrışmışlardır. Kendi aralarında da çatışmalar yaşandı. Biz burada eğer Türkiye bağlantısını konuşacaksak dönüp bu yapının çeşitli kademelerden geçerken nasıl Türkiye'yle ilişkilendiğini ve destek gördüğünü anlatmamız lazım" diyerek şöyle devam etti:

"TÜRKİYE İŞBİRLİĞİNİ SÜRDÜRDÜ..."

"2012 Aralık ayında ABD bu örgütü, o zaman adı Nusra Cephesi'ydi, şimdi Tahrir eş-Şam, terör örgütü listesine aldığı zaman dünyada en sert tepkiyi gösteren Erdoğan'dı. Çünkü devrimci güçler olarak görüyorlardı ve bununla ilgili Obama'yla da şahsi tartışmaları oldu. Ama örgüt BM'nin de kara listesine girdiği için Türkiye de terör örgütü ilan etmek durumunda kaldı. Ama ilişki hiçbir zaman kesilmedi. Sedat Peker, 'Nusra'ya gitti silahlar' diyor ya, Nusra'ya doğrudan gitmese bile sahadaki diğerlerine gitmesi Nusra'ya gitmesi anlamına geliyor çünkü silahları zaten paylaşıyorlardı. Ama 2015'te bunun da çok ötesinde bir şey oldu. 'Şam'ın Fethi' adı verilen bir ordu kuruldu. Türkiye bu ordunun kuruluşunda birinci dereceden rol aldı, Suudi Arabistan'la birlikte kararlaştırdılar bunu ve İdlib bu şekilde ele geçirildi. Lazkiye ve başka yerlerdeki saldırılarda Türkiye sınırının bunlara açıldığını biliyoruz. Ama daha sonra Türkiye, Astana sürecinde bu örgütlerin elimine edilmesini kabul etti. Soçi ve Moskova mutabakatlarında da bunu taahhüt etti. Ama sahada Türkiye bu işbirliğini fiilen sürdürdü. Şu anda da Türkiye, İdlib'de çok sayıda askeri üs kurmuş durumda. İdlib'in hakim gücü de Heyet Tahrir el-Şam. Bu ilişki, Türkiye'nin sahaya intikali sırasında da devam etti. Yani Türkiye askeri gözlem noktalarını kurarken, hemen öncesinde Heyet Tahrir el-Şam'la pazarlıklar yapıldı. Heyet Tahrir el-Şam, konvoyların girmesini kabul etti ve eskortluk yaptı. Bu işbirliği bugün yeni bir aşamaya geldi. Sonuç itibariyle Türkiye, bir terör örgütüyle birlikte çalışıyor."

'CİHATÇI ÖRGÜTLER, BUGÜN SURİYE'DE YAPTIKLARINI YARIN TÜRKİYE'DE DE YAPABİLİRLER'

Türkiye'deki İslamcı örgütlerin hepsinin hükümetle bağlantılı olmak durumunda olmadığını dile getiren Taştekin, "Bu örgütler, Suriye cihadından fazlasıyla etkilendiler, böyle bir dönüşüm geçiriyorlar. Bunun tehlikesi şu: Bir, Suriye'de yaptıklarını yarın Türkiye'de de yapma ihtimalleri dışlanamaz. Çünkü şu anda Erdoğan'la kurdukları menfaat ilişkisi bir yana, bu örgütler Türkiye Cumhuriyeti'ni bir 'tağuti rejim' olarak görüyorlar. 'Tağuti rejim' dediklerine karşı da cihadı farz kabul ediyorlar. Bu tehlike var. İkinci tehlike, aslında bu daha önce başladı ve IŞİD'in saha hakimiyetini yitirdiğinde de bunun örneklerini gördük. Türkiye içerisinde Suriye'deki örgütlerin hücresel yapılanmaları var, hemen hemen birçok şehirde var. Bunlar sayesinde hem Türkiye'de rahat barınıyorlar, para ve insan transferi dahil her türlü transferi yapabilecek bir altyapıya sahipler ve hem de Türkiye'deki cemaatlerle de iletişimleri, etkileşimleri var. Bu birbirini besleyen ve son derece tehlikeli bir durum. Hep şunu söyledim: Eğer Suriye'de savaşın cepheleri kapanırsa bu insanlar Suriye içerisinde kalmayacaklar. En rahat ettikleri yer Türkiye. IŞİD'in de ilginç bir şekilde en rahat barınabildiği ülke Türkiye" diye konuştu.

'BURADA HERHANGİ BİR ŞEY SARAY ONAYI OLMADAN İŞLEMEZ'

Savaşın dünya ölçeğindeki en kirli yatırım olduğunu belirten Taştekin, "Savaş kendi içerisinde rant alanları oluşturuyor. İki sınır kapısından çok büyük bir akış var. Bir tanesi Suriye Ulusal Ordusu ya da Antep merkezli hükümetin kontrolünde, en önemlisi Cilvegözü Nusra'nın kontrolünde. Buraları bir saatliğine ziyaret ettiğinizde oradaki tır akışından fikir sahibi olabilirsiniz. Her türlü ürünün kaçırıldığı bir yer. Bir de Afrin'den zeytin, zeytinyağı, sabun dahil her türlü orman ürününün yağmalandığı, devlet onaylı bir durum var. Bunu bir de gururla anlatıyorlar. O grupların her biri bulunduğu bölgede bu rantın bir parçasıdır. Burada herhangi bir şey Saray onayı olmadan işlemez. Küçük bir para değil mevzubahis, yani bidonlarla petrol getirilmiyor, çok büyük paralar söz konusu. Suriye'nin madenlerinden inanılmaz şeyler getirip sattılar." dedi.

yuzdeyuzhaber





Son Güncelleme: 05.06.2021 08:02
Yorumlar

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol