CHP'den Bomba TRT İddiası!

CHP Sözcüsü Faik Öztrak, zamlı elektrik faturalarına en çok TRT’nin sevindiğini iddia ederek; ‘Zamlı elektrik faturalarından, TRT’ye daha çok para gidecek. Böylece yandaşlar, TRT eliyle biraz daha semirecek.’ dedi…

09 Ekim 2020 Cuma 18:29
CHP'den Bomba TRT İddiası!

CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak, bugün Genel Merkez’de düzenlediği basın toplantısında TRT vurgusu yaptı.

Bir memleket ya ilimle, ya da zulümle yönetilir. Sarayın kibirlisinde de, bekçisinde de ilim maalesef yok. Bu nedenle, 83 milyonluk koca bir ülkeyi, zulümle yönetmeye çalışıyorlar. Beğenmedikleri basın-yayın organlarına cezalar yağdırıyorlar.Oda TV’yi kapatıyorlar. Haberlerinden rahatsız oldukları gazetecileri, sözleri hoşlarına gitmeyen aydınları içeri atıyorlar. Müyesser Yıldız aylardır içeride. Osman Kavala yıllardır içeride. Saray hükümeti, milletin seçtiğini mahkeme kararı olmadan görevden alıyor. Milli iradeye kayyım atıyorlar.‘Zamlı elektrik faturalarından da, TRT’ye daha çok para gidecek. Böylece yandaşlar, TRT eliyle biraz daha semirecek.
MİLLETE ZULÜM
Bu arada Sarayın atama İçişleri Bakanı, Sarayın bekçisi ve Sarayın kibirli başı, ne hak biliyorlar ne de hukuk. Yüksek Mahkemeyi Anayasa Mahkemesini ve Başkanını açık açık tehdit ediyorlar. Yüksek Mahkeme’ye ayar vermeye çalışıyorlar. Neden? Çünkü baştan da söyledim ehliyetleri, ilimleri yok. Yasalara uymayı, millete hesap vermeyi sevmiyorlar, korkuyorlar. Zulümle, baskıyla, kırarak, dökerek, millet iradesini tanımayarak ülkeyi yönetebiliriz zannediyorlar. Peki, bunlar sadece ülkemizin gazetecilerine, aydınlarına, siyasetçilerine mi zulüm ediyorlar? Hayır. Milletimize de zulüm ediyorlar. Liyakatsiz, bilim tanımayan tek adam yönetiminde milletimiz, işsizlikle, yağmur gibi yağan zamlarla, cebinde durdukça pul olan parasıyla, sırtına yüklenen borçlarla, kâbus gibi artan yoksullukla, görülmemiş bir buhranın içinde yaşıyor, milletimiz yağmalanan, çalınan geleceğine ağlıyor.
“FATİH’İN İSTANBUL’U FETHETTİĞİ YAŞLARDAKİ” 5 MİLYON GENÇ EVDE OTURUYOR
Son bir yılda; işsiz vatandaşlarımızın sayısı 3 milyon kişi artarak, 11 milyona dayanmış. Gerçek işsizlik oranı yüzde 30,4’e olmuş. Bir de işi olmayıp, çalışıyormuş gibi görünenler var. Ücretli zorunlu izine çıkartılan vatandaşlarımızın sayısı 3 milyonu bulmuş. Bu vatandaşlarımız ayda 1.168 lirayla yaşama tutunmaya çalışıyorlar. İşsizlik en çok bu ülkenin umudu gençlerimizi ezip geçiyor. Lafa gelince, “Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaştasın” diyerek gürlemeyi biliyorlar, gaz vermeyi biliyorlar. Ama bugün Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaşlarda olan 5 milyon gencimize ne iş, ne de eğitim verebiliyorlar. Taşı sıksa suyunu çıkaracak 5 milyon evladımız evde oturuyor, analarının babalarının eline bakıyor.
BU ÜLKEYİ YÖNETMEYE MUKTEDİR DEĞİLLER
Peki bunu çözme, bu işsizliği, ekonomideki sorunları çözme, bunlara çare olma makamında olanlar ne yapıyor? “Acıyı bal eyleyin, yoklukta sabreyleyin” diye, millete vaaz veriyorlar. İktidarın görevi vaaz vermek ya da sabır tavsiye etmek değil. İktidarların görevi milletin derdine derman olmaktır. Muktedir olmaktır. Ama tüm politikaları iflas etmiştir, devletin kurumlarını çökertmişlerdir. Artık bu iktidar ülkeyi yönetmeye muktedir değildir. Şimdi millet yoklukta sabredecek, Saray ise israf edecek, millete baskı yapacak, sindirmeye çalışacak, milleti yokluğa, yoksulluğa mahkûm etmek için elinden geleni ardına koymayacak.
DOLAR KURUNDA 3 YILLIK HEDEFE 10 GÜNDE ULAŞTILAR
Milletimizin alım gücü günden güne eriyor. Paramızın değeri gün görmüş kar gibi. Bu ucube rejim iki yıl önce millete “24 Haziran’da bu kardeşinize yetkiyi verin. Ondan sonra faizle, dolarla, şunla bunla nasıl uğraşılır göreceksiniz” diyerek iktidara gelmedi mi? Geldi. İş başına geldiğinde, Dolar 4 lira 53 kuruştu, Euro’da 5 lira 33 kuruştu. Bugün Dolar 8 liraya, Euro ise 10 liraya dayandı. Dolar ve Euro milli paramıza karşı her gün değerleniyor, her gün değerlenme rekorlarını üst üste kırıyor. Orta Vadeli Program daha 10 gün önce yayımlandı. Programda dolar; 2021’de 7 lira 68 kuruş, 2022‘de 7 lira 88 kuruş, 2023’de de 8 lira 2 kuruş olacak diye tahmin ediliyordu. Ama dolar daha bugünden 8 liraya dayandı. Saray’ın 3 yıl sonrası için verdiği dolar değerine, 10 günde ulaşıldı. Gerçi şimdi bu müflis bezirganlar, “3 yılda ulaşacağımız hedefi 10 günde yakaladık” diyerek, havai fişek bile patlatırlar. Ama ne olursa olsun, gerçek şu: Programın hedeflerinin, tahminlerinin ömrü 10 gün bile dayanamadı.
DAMAT BAKMASA DA HER ŞEYİN FİYATI DÖVİZE BAKIYOR
Bu ucube rejimin iş başı yaptığı son iki yılda, paramızın reel değeri iki kez dibe vurdu. Böyle bir beceriksizlikle, böyle bir durumla daha önce hiç karşılaşmamıştık. Ama bunun sorumluları başta Sarayın sosyete damadı “Döviz kuru beni ilgilendirmiyor” diyerek, olan biteni seyretmeye başladı. Yarım hekim candan eder, yarım hoca dinden eder. Emanet ehline verilmezse, döner dolaşır, bu da millete zulüm olur. Nitekim ehliyetsiz ellerde zulüm, şimdi milletin üstüne, zam yağmuru olup yağıyor. Damat dövize bakmasa da; iğneden ipliğe her şeyin fiyatı dövize bakıyor. Damadın kabinedeki arkadaşı Ticaret Bakanı bile, arkadaşımızın sorusu üzerine bebek maması fiyatlarındaki artışı, döviz kurundaki artışlara bağlıyor.
HARACA DÖNÜŞEN VERGİLERİ İNDİRECEĞİZ
Arabanın fiyatı dövize endekslenmiş, her gün artıyor. Üstüne birde son yaptıkları fahiş ÖTV zamları var. Millet şimdi bir arabayı kendine alacaksa, en az bir arabayı da devlete alıyor. ÖTV zamlarından önce siparişlerde verilmişti. Dolayısıyla bu arabaları almakta herkes zorlanıyor. Buradan bir kez daha ilan ediyoruz: İktidara geldiğimizde, haraca dönüşen bu haksız vergilerin hepsini indireceğiz. Bugün arabayı almak bir dert, arabayı kullanmakta ayrı bir dert... Dolar karşısında paramızın değeri eridikçe, benzine mazota zam geliyor. Daha iki gün önce benzine 16 kuruş; mazota ise 23 kuruş zam geldi. Bu arabayı nasıl kullanacaksınız, bu arabaya benzin koymaya can mı yeter?
ARAÇ MUAYENESİNDE MİLLET ALENEN SOYULUYOR
Araban mı var; derdin var. Araç muayenesi bile milletten haraç kesmeye dönmüş. Bir araç muayenesi için vatandaştan 342 lira para alınır mı? Alıyorlar. Bir de egzoz gazı ölçümü için 80 lira veriyorsun. Ediyor 422 lira. Millet alenen soyuluyor. Anlaşılan Ulaştırma Bakanı da, “Maliye ve Hazine Bakanı dövize bakmazsa, ben de bu işlere hiç bakmam” diyor.
 

TRT ELİYLE SEMİRECEK
Dolardaki artıştan elektrik fiyatları da nasibini alıyor. Bu ay başında elektriğe yüzde 5,75 zam yaptılar. Ampulü yine patlattılar. Bu zamma en çok sevinen kim? Sarayın Pravdası, Sarayın sesi TRT. Zamlı elektrik faturalarından, TRT’ye daha çok para gidecek. Böylece yandaşlar, TRT eliyle biraz daha semirecek. Önümüz kış. Pandemi var. Çoluk çocuk evlerinde daha uzun süre oturacaklar. Milletin elektrik, doğal gaz faturası da böylece biraz daha artacak. 2019’da 15,5 milyon yurttaşımız; ben “Evimi ısıtmakta zorlanıyorum” diyordu. Şimdi bu buhrandan sonra bu sayı çok daha artacak. Bu kış vatandaşın ısınma faturasını düşürecek tedbir ve destekleri derhal milletimize açıklayın.


VERİLERLE OYNAMAK, KUL HAKKI YEMEKTİR
Yine temel gıda ürünlerine de zam üstüne zam geliyor. Artık vatandaş, Ayçiçek yağının, mısır yağının, peynirin de yanına yaklaşamıyor. Ucuzcu marketlerde dahi etiketler, saat başı değişmeye başladı. Saray bu zamların, hayat pahalılığının üzerine, TÜİK şalı örterek geçiştireceğini zannediyor. Bakan Yardımcıları TÜİK anketçilerinin sahaya çıkacakları gün, talimatla marketlerde fiyat düşürtüyor. Vatandaş bu fiyatlardan mal bulamıyormuş, Ne gam... İnsan sağlığıyla, vefat eden vatandaşlarımızla ilgili verilerle oynayabilen Saray, diğer veri ve istatistiklerle de haydi haydi oynayabiliyor. Oynanmış verilerle de emekliye, memura, işçiye sonunda daha düşük maaş zammı veriyorlar. Bu da kul hakkı yemektir. Verilerle oynamakta zulümdür.
DEVLETTEN ALACAĞA “FERAGAT” ŞARTI
Borcunu zamanında ödememek de zulümdür. Bizim inancımızda; “Ödememek niyetiyle borçlanan, kıyamete hırsız olarak gelir” anlayışı vardır. Ama artık Hazine, millete rahat rahat borç takıyor. Bakın! Şimdi size bir yazı gösteriyorum bakanlığın yazısı. 7 Ekim 2020 tarihli bu yazı, Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın yazmış olduğu resmi bir yazı. Altında kimin imzası var? Osman Dinçbaş Bakan Yardımcısı. Peki bu yazının konusu ne? Kısaca şöyle: Üniversite hastanelerine daha önce tıbbi malzeme ve ilaç satmış medikal firmalar; 2017’den bu yana birikmiş alacaklarını alamamışlar. Şimdi bu alacakları devletten tahsil etmek istiyorlarsa, alacaklarının bir kısmından feragat edecekler. Arkada da yazının ekinde de bu feragatname gidiyor. Firmalar ilaç alacaklarının yüzde 18’inden, tıbbi malzeme ve diğer alacaklarının yüzde 25’inden vazgeçecekler. Yetmez, daha önce açtıkları dava ve icra takiplerinden de şu vermiş oldukları feragatname çerçevesinde vazgeçecekler. Yoksa Hazine’den para, falan alamayacaklar. Hadi firmalar bunu kabul ettiler hemen paralarını alacaklar mı 2017’den beri birikmiş borçlarını? Onu da alamayacaklar. Hazine parayı iki taksitte ödüyor. Devlet milletinin şu sıkışık zamanında borçlarını ödememeye başlarsa bu milletin tamamını nasıl etkiler?
YANDAŞA VERDİĞİNİZ DÖVİZLE İHALELERDE DE AYNISINI YAPTINIZ MI?
Ama bir başka husus daha var. Buradan soruyorum, açıkça soruyorum. Dolarla, Euro’yla garanti verdiğiniz yandaşlarınıza da buna benzeyen bir yazı gönderdiniz mi? Döviz kurundaki olağanüstü yükselişler nedeniyle bütçeyi yiyip bitiren bu garantilerin TL’ye çevrilmesini istediniz mi?
BOL BOL YİYEN, BEL BEL BAKAR
Atalarımız ne güzel demiş: “Bol bol yiyen, bel bel bakarmış.” Yıllarca bol bol yediler, içtiler. Borç parayla yazlık, kışlık saraylar yaptılar. Kendilerine milyarlarca dolarlık uçan saraylar aldılar. Paraları betona gömdüler. Dışarıdan gelen ucuz parayla; üretimi, ihracatı, istihdamı artıracak, ekonomiyi bu kötü günlere hazırlayacak yatırımları yapmadılar, yapamadılar. 18 yıl boyunca tarım ve sanayi üvey evlat muamelesi gördü. Ülkenin en köklü sanayicileri bile bir anda yap-satçı müteahhit olmaya soyundu. Ama şimdi tulumbada su bitti. Alacaklılar teker teker kapıya dayanmaya başladı.
SOYDAŞLARIMIZA YAPILAN MEZALİME KARŞI MEKTUP İMZALANMADI
Yıllarca “Borç alan emir alır” dedik. Bunlar şimdi artık borç almak için Körfez Emirlerinin ayağına gidiyorlar. Yine bu hafta olan başka bir olay… 39 ülke Birleşmiş Milletler’e mektup yazdı; “Çin’in Uygur Türklerine yönelik baskısını sonlandırma” çağrısı yaptı. Bunlar arasında: Bosna Hersek var, Arnavutluk var ama bir ülke yok. Türkiye yok. Neden? Her konuda konuşan Saray’ın bekçisi soydaşlarımıza karşı yapılan bu mezalim karşısında neden sessiz? Hani, “Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytan”dı. Ama açık söyleyeyim bunlar Çin’den üç beş kuruş para gelecek, swap hattı açılacak diye, dillerini de yuttular.
TEFECİ FAİZİYLE BORÇLANIYORLAR
Baktılar olmuyor. Önce vatandaştan altınla, dolarla borç istediler. Bu ilk günahtı. Şimdi de yurtdışından yüzde 6,4 faizle borçlanıyorlar. Bu hafta, 5 yıllık bir vadede, bu tefeci faiziyle, 2,5 milyar dolarlık dış borçlanma yaptılar. Almanya’da 10 yıllık tahvil faizi eksiye düşmüş, ABD’de 10 yıllık tahvil faizi binde 7, hatta daha birkaç yıl önce ekonomisi iflas etmiş Yunanistan’ın, neredeyse sıfır faizle, hem de 10 yıllık borçlandığı bir dönemde, biz, 5 yıllık borçlanmaya yüzde 6,4 faiz verdik. Tefeci faizi verdik. Ama ne gam! Bu tefeci faizlerini, ülkeyi bu noktaya getiren, batıran Saray sosyetesi ödemeyecek ki. Milletimiz ödeyecek.
TÜRKİYE’NİN RİSK ALGISI, AFRİKA ÜLKELERİ SEVİYESİNDE
Sadece faizlerle değil, risk primlerinde de artık tüm dünyadan ayrıştık. Gelişen ve yükselen ekonomiler içinde borç temerrüt risk primi 500’ün üzerinde olan tek ülke biziz. Bizim risk primi Brezilya’nın iki katı, Meksika’nın üç katı, Rusya’nın dört katı. Hatta bundan bile yüksek. Maalesef ekonomimizin risk algısını, Afrika ekonomilerinin seviyelerine getirdiler.
SARAY “İLMİ DEĞİL, ZULMÜ” MARİFET SAYIYOR
Peki iki yıl önce; “Verin kardeşinize yetkiyi, faizle, dövizle nasıl uğraşılır görün” diyerek milletten oy isteyen kimdi? Erdoğan’dı. Kerameti kendinden menkul faiz teorisi nedeniyle, bu milletin 120 milyar dolarlık döviz rezervini peşkeş çeken kimdi? Erdoğan’dı. Beceriksizliği saklamak için “Faiz lobisi, dış güçler” edebiyatı yapan kimdi? Erdoğan’dı. İlmi değil, zulmü marifet sayan Sarayın kibirli adamı şimdi çıkıp bu milletten bir özür dilemelidir. Ve de Namık Kemal’in Hürriyet Kasidesi’ndeki; “Çekildik izzet-i ikbal ile bâb-ı hükümetten” dizesinin gereğini yerine getirmelidir.
FAZLADAN 70 MİLYAR TL’LİK BORÇ NEDEN
Borç ve borçlanma deyince… TBMM’ye getirdikleri yeni bir düzenlemeyle, Saray 2020 için aldığı borçlanma yetkisini, iki katına çıkarmaya hazırlanıyor. Bu yılın bütçe kanunuyla, Saray, Meclis’ten toplam 154 milyar liralık borçlanma yetkisini almıştı. Daha 2020’nin ilk sekiz ayında, bu sınırı aştı. 249 milyar liralık net borçlanma yaptı. Ama öyle gözüküyor ki bu da yetmedi. Şimdi borçlanma limitini iki kat arttırmak suretiyle 309 milyar liraya kadar net borçlanmak istiyor. 10 gün önce getirdikleri OVP’de, bu yılsonu için hedefledikleri bütçe açığı 239 milyardı. Şimdi bunun üzerine ilave 70 milyarlık borçlanma limitini niçin istiyor, bu nerede kullanılacak? Yoksa, OVP’nin bütçe açığı hedefi de 10 günde kadük mü oldu?
BORÇ TSUNAMİSİ HIZLA YAKLAŞIYOR
Diğer taraftan, TBMM’nin bütçe hakkı falan hak getire. Ek bütçe getirmeden borçlanma limitini artırmak nasıl bir maskaralıktır? Daralan ekonomi, rekorlar kıran döviz kurlarıyla, korkarız ekonomimize bir “borç tsunamisi” hızla yaklaşıyor. Türkiye’nin anlı şanlı holdingleri daha önce yapılandırdıkları borçlarını, şimdi bir kez daha yapılandırmak için, bankalarla masaya oturmaya hazırlanıyor. Buna şaşırdık mı? Hayır. Damat “dolara bakmıyor” olabilir. Ama reel sektörün net döviz borcu 162 milyar dolar. Sadece son iki ayda dolar kurundaki 66 kuruşluk artış nedeniyle, şirketler 107 milyar liralık kur farkı zararı yazdılar. Geçtiğimiz yıl, Türkiye’nin en büyük 1000 sanayi şirketinin toplam karı ne kadardı? 109 milyar lira. İşte bu kurdaki 66 kuruşluk artış tüm kârı silip süpürdü. Ama maşallah, ekonominin direksiyonundaki Damat Bey, bundan hiç endişelenmiyor. Aslında tabi kafalarını kuma gömünce endişeye de mahal kalmıyor.
AĞACI DEĞİL, DİKENİ SULUYORLAR
Hz. Mevlana’ya sormuşlar; “Adalet nedir?” diye… “Ağaca su vermektir” demiş. “Peki, zulüm nedir?” diye sormuşlar, “Dikeni sulamaktır” demiş. İşte bunlar da, milletimizin “ağacı sulasın” diye verdiği yetkiyi, bugün “dikeni sulamak” için kullanıyorlar. Sorunlara çözüm bulacaklarına, sorunların üstünü örtmeye çalışıyorlar. Sayıştay denetçileri kurumlar hakkında denetim raporlarını yazıyor. Bu raporların haber olmasına kim karşı çıkıyor? RTÜK ve tabi onun çift maaşlı başkanı. Sayıştay raporlarını haber yapan medya kuruluşlarına, kendince gözdağı veriyor. Neden? RTÜK’teki yurtdışı gezilerini, alınan harcırahları millet görmesin diye herhalde. Bu memlekette yaklaşık 3 milyon çalışan, ayda 1.168 lirayla hayata tutunmaya çalışırken, Ticaret Bakanlığı’nda, ayda 140 bin lira maaş alanların olduğunu millet duymasın istiyorlar. RTÜK ve RTÜK’ün başındakiler; hele bir kendinize gelin. Sayıştay TBMM adına, yani millet adına sizleri denetliyor. Milletin kör kuruşu, yetimin hakkı zayi olmasın diye bu raporları yazıyor. Sayıştay denetçilerinin raporlara yazdığı her usulsüzlük mutlaka haber değeri taşır. Demokrasilerde medyayı tehdit ederek, bu haberleri karartmak, milletin gerçekleri öğrenme hakkını gasbetmek mümkün değildir.


TRT'NİN PROGRAM BÜTÇE KARARTMASI
Bu hafta, milletin gerçekleri görmesini engellemek için bir başka düzenleme daha TBMM’ye geldi. Saray, “Program bütçeye geçiyoruz” diyor, bütçedeki fonksiyonel sınıflandırmayı ortadan kaldırıyor. Böylece, proje bazında izlenebilen pek çok harcama kalemi, artık izlenemez hale geliyor. Mesela Kamu-Özel İşbirliği diyerek, yollara, köprülere, şehir hastanelerine ne kadar ödeme yapılacak? Bunları bütçe kanununda ve bunlara bağlı tablolarda göremeyeceğiz. Bu mali aslında mali saydamlığın bitirilmesi anlamına geliyor. Bir başka anlamı daha var. Bu aynı zamanda TBMM’nin bütçe yapma hakkının gasbı oluyor. “Program bütçe yapacağız” diyorsanız buyurun yapın. Ama şu bilgileri de kamuoyuna açıklamaya devam edin. Unutmayın, milletin gerçekleri öğrenmesini engellemek de zulümdür.


AKILLA, İSTİŞAREYLE, LİYAKATLE YÖNETECEĞİZ
Yunus Emre ne güzel diyor: “Zulümle abat olanın, akıbeti berbat olur.” Ve bugün zulümle abat oluruz sananlar, şunu da unutmasın: Mazlumun ahı, indirir şahı. Biz saray rejiminin aksine zulümle değil, bilimle ve istişareyle devleti yönetmeye talibiz. Cumhuriyet Halk Partisi’nin iktidarında, devletimiz akılla, istişareyle, liyakatle yönetilecek.
“Yepyeni ve güçlendirilmiş bir parlamenter sistemden” bunun ilk adımı.
Bu topraklarda herkes; malından, mülkünden, canından emin olarak, huzur içinde yaşayacak.
Devletin çökertilen adalet direğini yeniden ayağa kaldıracağız.
Hukuku üstün kılacağız.
Millete hesap vermekten korkmayacağız. Sayıştay’ı gerçek işlevine kavuşturacağız. Meclis’te bir Kesin Hesap Komisyonu kuracağız ve bu Komisyonun başına da ana muhalefet partisinden birini getireceğiz.
Elbette siyasetin itibarını yükseltmek için “Siyasi Ahlak Yasası”nı çıkaracağız.
Kaynakların en etkin şekilde kullanılmasını sağlayacak kurumsal altyapıyı oluşturacağız. Bunun için güçlü bir “Stratejik Planlama Teşkilatı”nı kuracağız.
Küresel gelişme dinamiklerini yakından takip ederek, yeni bir “kalkınmacı devlet” anlayışını benimseyeceğiz.
Tarım, gıda güvenliği, sağlık, yeşil ve dijital ekonomi gibi stratejik gördüğümüz alanlarda devletin gücünden, potansiyelinden sonuna kadar yararlanacağız.
Ülkemizin rekabet gücünü artırmak için değersiz paradan medet ummayacağız. Verimlilik artışına odaklanmış politikaları uygulayacağız.
Büyümenin sürekli olabilmesi için, büyümenin nimetlerini adil ve dengeli paylaşacağız. Güçlü sosyal devletin ilk adımı olarak, “Aile Destekleri Sigortası Kurumu’nu” kuracağız. Hiçbir yavrumuzun yatağa aç girmemesi, hiçbir gencimizin hayallerinin kararmaması için fırsat eşitliğine, kaliteli eğitime ve sağlığa özel bir önem vereceğiz.
Ve elbette çevresel sürdürülebilirlik… Para ve maliye politikalarının sürdürülebilirliği icraatımızda belirleyici olacak.
Ekonomi politikalarımız hem kurallı, hem de akılcı olacak. Devlet, piyasaların sistemik hata yapmasını engellemek için ekonomide düzenleyici bir rol oynayacak.
CHP İLE BU VERİMLİ TOPRAKLARA HUZUR VE SÜKUNET GELECEK
Ve her şeyden önemlisi; bu verimli topraklara artık huzur ve sükûnet gelecek. Türkiye, bölgesinde güvenilir ve öngörülebilir bir ülke olacak. Dış politikamız “yurtta sulh, cihanda sulh” esasına göre yürütülecek. Doğu Akdeniz başta olmak üzere, ülkemizin uluslararası hukuktan doğan hak ve menfaatlerini sonuna kadar koruyacağız. Bir yandan da bulunduğumuz coğrafyada, barışın ve huzurun merkezine ekonomik işbirliklerini koymak için gayret sarf edeceğiz. Türkiye bölgesinde barışın ve kalkınmanın lokomotifi olacak.

yuzdeyuzhaber





Son Güncelleme: 08.11.2020 15:43
Yorumlar

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol