Önlenemeyeni önleme teşebbüsü, kontrol edilemeyene hükmetme, hayat denen bulmacayı yönetme sanrısı, insanın tanrıcılık oyunu, kadere meydan okuma, kaosa düzen getirme çabası… Nasıl adlandırırsak adlandıralım, kontrol takıntısı, takıntıların belki de en zoru, en devasızı; hem yaşayana, hem yaşatana… Hepimiz hayatımız üzerinde irade sahibi olmak isteriz. Yaşamımızı planlamak, ilişkilerimizde söz sahibi olmak, tartışmalarda her zaman haklı çıkmak, ömür dediğimiz kişisel zaman parçamızı gönlümüzce yönetebilmek isteriz. Kısaca hepimiz, kontrol elimizde olsun isteriz, hem de neredeyse bir havaalanı kontrolörünün şaşmaz kesinliğiyle. Kontrol edilecek alan sınırsız, hükmetme lüksü ise minimalde iken üstelik… En basiti, daha kendimize söz geçiremez bir haldeyken, gözümüzü uçsuz bucaksız ufuklara dikeriz, hatta aslında belki tam da bu yüzden. İşimizi, eşimizi, ailemizi, arkadaşlarımızı, tanıdıklarımızı, selamlaştıklarımızı, ömrümüzde ilk defa rastlaştıklarımızı dahi idare etmeyi, onlara doğru yolu göstermeyi büyük bir tutkuyla arzularız. Hayatlarını planlamaya, onlar adına hemen her kararı almaya ve zamanlamayı ayarlamaya; hatta her şeyin de plana göre işlediğinden emin olup, son olarak da bunu garantileyecek, gerekli emir komuta zincirini bir an evvel oluşturmaya niyet ederiz. Niyet elbette ki kâfi gelmez, bu amaç doğrultusunda önlenemez bir gayret içerisine gireriz. Tüm bunları yaparken kimseden de en ufak bir fikir alma ihtiyacı hissetmeyiz. En doğrusunu kendimizin bildiğinden bir an bile şüphe etmeyiz. Her adımı bizzat kendimiz denetler, en ufak bir hataya hatta hata ihtimaline dahi yer vermeyiz. Abartılı mı geldi?
O zaman siz bir kontrol delisi değilsiniz. Boğucu, bunaltıcı geldi, kaçmak mı istediniz? O zaman hayatınızda en az bir kontrol delisiyle iletişim halindesiniz. İnsanoğlu, yaşadığı hayatı kendisine ait zanneder. Yaşadığı ortamı benimser, beraberliklerini sahiplenir. İnsanoğlu sahip olmak ister. Sahip olduklarınıysa yönetmek. Ne zaman ki, bedenine bile söz geçiremediğini anlar, kumdan kalesi bir püfle yıkılıverir. Ne duygularımıza, ne dürtülerimize, ne ruhsal-bedensel arzu ve ihtiyaçlarımıza hâkimiz. Obsesyonların, diğer bir deyişle takıntı ve saplantıların çıkış noktası da işte burası. Hayat karşısındaki çaresizliğimizi görüp, bunu kabullenemediğimiz o ilk an. Kendimizi azgın nehirde savrulan bir dal parçası gibi görmeye tahammül edemediğimiz o an.
Elbette ki bu herkeste kendisini aşırı kontrolcülük olarak göstermez. İnsan psikolojisinin eşsizliği de bundandır. Kimini titizlik, düzen, disiplinle lanetler, kimisini de vurdumduymazlık, aldırmazlık, boşvermişlikle.
Biz bu geniş spektrumun ortalarına denk geliyorsak, kâh planlarla kâh sürprizlerle, bilinmezlik dolu hayatımızı, kendi çabamızla belli bir düzende yaşar gideriz. Ancak, güvensizlik, istikrarsızlık, korku, endişe, sevgisizlik, kınanma küçüklükten ekilmişse zihnimize, bir ucu ciddi kişilik bozukluğuna dayanan kontrol takıntısının çelik pençelerine düşeriz.
Hemen hemen hepimiz, hayatımızın en azından bir döneminde, fazla kontrolcü, dominant karakterdeki insanlara denk gelmişizdir. Mükemmeliyetçilikleri, düzene olan aşırı düşkünlükleri, işkoliklikleri, kimseye güvenmemeleri ve asla eleştiriye tahammül edememelerinden kolaylıkla tanıyabiliriz bu kişileri. Tam olarak bilincinde olmasalar da, kaygı bu insanların hayatındaki itici güçtür. İş hayatlarında başarısız olmaktan, ilişkilerinde ihtiyaçlarının karşılanmamasından ölesiye korkarlar. Eğer kendileri, değişim için ihtiyaç duyup, bizzat destek talebinde bulunmazlarsa bu insanları değiştirebilmek için yapılabilecek çok az şey vardır. Büyük ihtimalle ömür boyu düzelmez hatta yılların geçmesiyle daha da kemikleşmiş bir kontrolcü tavır sergilerler. Eğer hayatınızı size dar edebilen bu kişilerle organik bir bağ içerisinde değilseniz, en pratik önerimiz, onlarla iletişiminizi mümkün olduğunca sınırlandırmaktır. Eğer ailenizde, işinizde ve yakın
çevrenizde kontrolcü kişilerle kaçınılmaz bir ilişkiniz olacaksa, o zaman da nefes almanızı rahatlatacak birkaç öneride bulunabiliriz:
Kontrolcüler, hiçbir şeyden, başarısızlıktan korktukları gibi korkmazlar. Kimseye, hiçbir konuda tam olarak güvenemezler. Çocukluk yaşantılarında, aileleri tarafından örselenmiş olup, kendilerini daimi olarak mutsuz ve güvensiz hissederler. Empati becerileri düşük olduğundan, davranışlarının karşı taraf üzerinde yaratabileceği olumsuz duygulanımı kestiremezler. Onlara sinirlenmenizin bir faydası olmaz. İstikrarlı bir şekilde sakin ve sabırlı bir yaklaşım çok daha işe yarar. Eğer yakın çevrenizde bu kişiyle muhatapsanız, yoluna pek çıkmamaya gayret edin. Hemen hemen her şeyinizi eleştirir ve bunu kişisel almamak çok büyük güç gerektirir. Onları memnun etmenin yolu neredeyse yok gibidir. Sizi kolaylıkla öfkelendirebilir, duygularınızı incitebilir, özgüveninizi zedeleyebilirler. Yapılabilecek en son şey, onlarla tartışma, mücadele içine girmektir. Elinize kaybolan zaman ve yıpranmış sinirlerden başka bir şey geçmeyecektir.
Eğer işyerinizde böyle bir kişinin idaresi altındaysanız bu gerçekten zorlu bir sınavdır. Ruh durumunuzu korumanın ilk yolu, yeni fikirler ve projeler üretmemenizdir. Ne de olsa hepsini reddedecektir. Bu, fikirlerinizin kötülüğünden değil, bildiği tek yöntemin bu olduğundandır. Onaylayıcı olup, huzuru korumak sizin açınızdan çok daha verimlidir. Destekleyici ve olumlu yaklaşmaya çalışın ve unutmayın ki, sesiniz duyulmayacak. Bu en azından enerjinizin boşa gitmesini engeller. Hayatınızın ne kadar kıymetli olduğunu hatırlayın ve imkânınız varsa yeni bir çalışma ortamı yaratmayı deneyin.
Eğer hayatınızda duygusal boşluk içerisinde bulunduğunuz bir dönemde, bu kişilerle romantik ilişkiye başladıysanız işiniz biraz daha zor olacaktır. Kontrolcü kişiler, güçlerini duygularınızdan alırlar. Fazla sahiplenici ve kıskanç olabilir, her hareketinizi denetleme teşebbüsünde bulunabilirler. Hayatınızı kolaylaştırma kisvesi altında, giderek her alanınızı kuşatır, size de tüm amaçlarının sizinle ilgilenmek olduğunu söyleyebilirler. Bazen çok zayıf, naif görünüp, size kendinizi suçlu hissettirerek yine kontrolü ele geçirirler. Hayatınızda kendinizi sıklıkla suçlu hissettiğiniz insanlar var ise, bir kontrol tutkununun, duygu sömürüsü tuzağına düşmüş olabilirsiniz. Size düşen, bir an durup ilişkinize karşıdan bakarak, hangi duygu zafiyetinden kendinizi koşulsuz teslim etme ihtiyacı duyduğunuzu anlamaya çalışmaktır.
Her zaman ve her koşulda sizin iyiliğinizi isterler(!) Elbette ki bu “iyilik” çoğunlukla kendi uygun gördükleri şekildedir; hatta sizin kendi “iyiliğinizi” bilemeyeceğinizi dahi öne sürebilirler. Tüm hareketleri bir iyi niyet çatısı altında görünür, kendileri kalben buna inanır ancak böylelikle tüm itiraz ve hareket kabiliyetinizi engelleyebilirler. Kendinizi bu girdaptan kurtarmanın yolu, özgüveninizi inşa etmekten geçer. Olumlu, olumsuz tüm yönlerinizle kendinizi tanımaya ve kabullenmeye çalışmanız, kendi gözünüzde gücünüzü artırdıkça, bu kişilerin onayına olan ihtiyacınız da azalacaktır.
Sözün özü, hayatlarımız ve hayatlarımızın kapsadığı herşey üzerindeki kontrol, tam anlamıyla ne bize verilmiştir ne kimseye. Aynen ne yaşamımızın ne varlığımızın tamamen ve sadece bize ait olmaması gibi. İnsan sosyal bir canlıdır ve kimseyle olmasa dahi nesnelerle etkileşim ve iletişim halindedir. Durum bu çerçevede iken, elimizdeki tek lüksümüz; kendi varlığımızı bir dereceye kadar şekillendirmekle sınırlıdır. Üzerinde çalışabileceğimiz konu, hayatı algılayışımızdır. İnşa edebileceğimiz en sağlıklı yapı kendilik algımız ve özgüvenimizdir. Nezaket ve anlayış borçlu olduğumuz ilk varlık kendi özbenliğimizdir. Kendimizi yakarak, zayıf bir ışık verip tükenmektense, ışığa dönüşüp onu çevremize yaydığımızda anlamlı olacaktır. Borcumuz da görevimiz de kendimizedir. Bu bencilce bir bakış açısı değil, varoluşun tek şeklidir. Kendimizi tamlamadan, tümlemeden ne kimseye faydamız, ne hayatta bir anlamımız olabilir. Yaşam bırakalım bildiği gibi gelsin. Akıntıya kürek çekmek değil, akıntıyla kürek çekmektir insanı yeni ufuklara taşıyan.
Cesaretiniz bol, beklentiniz olumlu olsun, gayret ve kararlılık muhakkak mükâfatını getirecektir…

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol