Malumunuz Türkiye acı üstüne acı yaşıyor. 

Ateş düştüğü yeri yakıyor şüphesiz lakin öyle berbat dönemler yaşıyor ve öyle kahredici hainliklere tanıklık ediyoruz ki aklını birilerine peşkeş çekmemiş, yaltaklanmayı hayat düsturu haline getirmemiş, duyarlı hemen her Türk vatandaşının yüreğinin de daha az acı duyduğuna inandıramaz kimse beni...
En son İzmir ile sarsıldık.
Tek bir yürek acıyı üstüne aldı vatanı ve milleti uğruna.
Onuruyla, şerefiyle bıraktı evlatlarını emanet, yürüdü sonsuzluğa.

***

Hal böyleyken birlikten, beraberlikten, tek yürek olmaktan bahseden güruhun mecliste geceyarısı operasyonuna şahit olduk hep birlikte.
Millete sabretmeyi öğütleyenler, TÜRGEV için, ENSAR için bekleyemediler.
Anamuhalefete göre milletin mallarını bu vakıflara peşkeş çektiler.

***

Ve diyanet!

İşi hurafelerle yoğrulmuş, gelenekçi din anlayışını zavallı kitlelere benimsetmek olan sözüm ona koca Diyanet!

Neymiş efendim ülkede bulunan otuza yakın tarikat ve cemaatle ön toplantısını tamamlamış, ilerleyen günlerde büyük bir buluşmada toplanacaklarmış!

Tekfir etmeyeceksin, ötekileştirmeyeceksin, İslam'dan ayrılmayacaksın, şahısçı olmayacaksın, şiddete karşı duracaksın başlıkları altında beş temel ilke belirlemişler.

İyi, hoş, güzel de sorulması gereken sorular çok net!

Sorun sadece bu tarikat ve cemaatler midir?

Laik bir ülkede bu türden yapıların bulunması zaten facia bir durumken onlara çeki düzen vermekle işin kotarılacağı düşüncesi hangi aklı evvelin fikridir?

Bir an için bu cemaat ve tarikatların olmadığını varsayalım; Diyanet'in kendisi zaten sorunun zirve noktasıdır.

Babanın kızına şehvet duyabileceği zırvasından tutunda, binlerce liralık makam arabalarını kendilerine hak gören, inanan inanmayan, gönüllü gönülsüz milyonlarca insanın emeğini hakmış gibi içeden, sadece namaz kıldırma pahasına binlerce kişiye milyonlarca lira akıtan, bütçesi onlarca bakanlığın bütçesini sollayan, her sene 'yılbaşını kutlamayın' diye ortalığı ayağa kaldıran ama türlü türlü zulme, haksızlığa, adaletsizliğe, hırsızlığa, yolsuzluğa ya tek kelime etmeyen ya da suya sabuna dokunmadan geçiştiren Diyanet'i kim toparlayacak?

Bu Diyanet mi güya dini yaşadıkları iddiasındaki cemaat ve tarikatlara yol gösterecek, onları adam edecek?

Diyanet İşleri Başkanlığı'nı Atatürk kurmuştu, laiklik anlayışının temel kurumlarından biri olarak...

Amaç dinin ve din adamlarının cemaatlerin ve tarikatların eline bırakılmamasıydı lakin herşeyde olduğu gibi bunda da işin ucu kaçtı.

Gelinen noktada ki özellikle dinciliğin tavan yaptığı son yıllar da Diyanet akılalmaz fetvaları ile halk nazarındaki ağırlığını yitirmeye, dış dünyada bile alaya alınacak hale gelmeye başladı. 

Akıl, ilim ve irfan yolunda yüce İslam dinini yorumlaması ve kitlelere yaşatması gereken Diyanet, günümüz itibariyle sadece ritüel tatbikini devam ettiren, namazdan, oruçtan, hactan ve zekattan başka laf etmeyen, yaşamın bizzat kendisi olan yüce dini yaşamın içinden çekip alan ve göklere havale eden bir yapıya büründü.

Yani Diyanet bugün çekidüzen vermeye çalıştığı cemaat ve benzeri yapılardan daha beter hale geldi. 

Diyanet uzun zaman önce kendi kendini feshetmiştir aslında.

Bugün itibariyle bu bir realitedir. 

Geçmişte Diyanet'in sadece belli bir kesim ya da kurumun değil tüm kesimlerin ortak bağı olacak şekilde ve Kur'an'i hakikatler doğrultusunda yeniden yapılandırılması gerektiğini söylüyordum.

Gelinen noktada bunun da yeterli olmayacağı gün gibi aşikardır.

Bu ülkenin hayrına olacak en iyi karar Diyanet'in kapısına kilit vurmaktır.

***

NOT: Pazar günü saat 11 ile 14 arası hem yeni kitabım 'Çığlık' hem de 'Yeni Türkiye'yi Hiç Böyle Okumadınız'ı imzalamak üzere Ankara Kitap Fuarı'nda okurlarla buluşacağız. Bekleriz.

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol