Ömrüm özgürlük ve adaletin herkese lazım olduğunu anlatmak ve bunun için mücadele etmekle geçti, geçiyor.
28 Şubat döneminde 30 ayrı davadan yargılandım ve çoğundan beraat ettim. 1998-2002 yılları bunların derdiyle, kaygısıyla geçti.
Mahkemelerde hakimlere “başörtülülerin” İran ajanı olmadığını, amaçlarının devleti yıkmak falan olmadığını, sadece başörtüleri ile okumak istediklerini anlattım durdum.
İnanmıyorlardı.
“Asıl amaçları başka” diye başlar ve ne kötü, zararlı insanlar olduğunu anlatırlardı.
Belli başlı kanallarda ve gazetelerde görünmek “irticacı” olmanız için yeterliydi.
Çıktığım “irticacı” kanallarda ve söyleşi yaptığım kimi gazetelerde göründüm diye cadı avına tabi tutulmuş, niye oralara çıktın, demek irticayı destekliyorsun diye soruşturmalara uğramıştım.
***
Yıllar geçti…
Gezi olaylarında yine sokaktaydım ve Gezi’ye destek verdim.
Bu sefer soruların kalıbı aynı isimleri değişikti: “Çapulcuların yanında ne işin var”, “Darbeci mi oldun?”
Gezi’dekilerin darbeci, din düşmanı ve dış mihrakların ajanı olmadığını anlattım durdum.
Cümle hep aynı kalıpla başlıyordu: “Asıl amaçları başka”, “Kullanılıyorsun, onlar yıkıcı, anarşist vs..”
***
Aylar geçti…
Cemevi’ne gittiğimde “Alevi olmuş”, CHP Gençlik Kolları’nın toplantısında konferans verdiğimde “Kemalist olmuş”, “Demokratik İslam Kongresi’nde konuştuğumda Kürtçü olmuş, PKK’ya katılmış dediler.
Halbuki benim bir şey olduğum yok. Fikirlerim, kitaplarım ortada. Ben devrimci İslam düşüncesine sahip, antikapitalist bir Müslümanım. Bu sıfatımla her yere giderim, nerede bir baskı, zulüm görürsem ona karşı çıkarım.
Bu sebeplerle Özgür Gündem Gazetesi’nde bir gün Eş Yayın Yönetmenliği nöbetini kabul ettim.
Amacım gazeteciler ve gazetecilik üzerinde baskılara karşı çıkmak ve habercilerle dayanışmak.
Daha önce Zaman Gazetesi’ne yönelik baskılar sürerken emniyetin önüne gelmiş ve orada bekleyenlere destek vermiştim.
Oysa “Cemaat” mensupları daha önceleri, özellikle 1 Mayıs 2012 Fatih-Taksim yürüyüşümüzden sonra aleyhimde çok kötü fena yayınlar yapmıştı.
***
Cahiliye döneminde kabile putları vardı. Kabilelerin bayrakları, önderleri, reisleri, mahalleleri vardı. Bir kabile mensubu suç işlerse kabile kendisi cezalandırır, karşı kabilenin bunu kullanmasına izin vermezdi.
Bugün de aynısı… Kabileden biri çoçuklara tecavüz edince, karşı kabile de bunu kullanınca hemen savunmaya geçiyorlar ve bunu kulanmanıza izin vermeyiz diyorlar. Ama kendileri de olayı tasvip etmiyorlar.
İşte bu mahalle putlarını kırmamız gerekiyor.
Bunu “işdeşlik” fiiliyle yani karşılıklı yapmamız gerekiyor.
Çünkü insanlar arasındaki bütün din, dil, ulus, kavim ayrılıkları geçicidir, asıl değildir.
Bütün insanlar Adem’dendir, Adem ise topraktandır der bizim inancımız.
Bu yüzden tüm insanlar eşittir.
Bu nedenle durduğumuz yer bellidir ve gayet açıktır.
Ben ki Orta Anadolu’da, Kayseri’de Müslüman-Türk-Sunni aile ve muhitte büyümüş birisiyim.
Buna rağmen diyorum ki; Müslüman-gayr-i Müslim eşit oluncaya kadar gayri Müslümün… Sünni-Alevi eşit oluncaya kadar Alevi’nin…Türk-Kürt eşit oluncaya kadar Kürt’ün… Kadın-Erkek eşit hale gelinceye kadar kadınların, Zengin-Yoksul eşit hale gelinceye kadar – bunu dememe bile gerek yok, bende tabiî halim- yoksulun yanındayım…
Müslüman-Türk-Sunni muhitlerdeki Ermeni, Kürt ve Alevi düşmanlığı yanlıştır. İnsani açıdan, ahlaki açıdan, dini açıdan yanlıştır. Bundan vazgeçilmelidir.
Türkler Araplar ve Farslar’dan ziyade en çok Kürtlerle birlik olmak zorundandır. Coğrafyanın, nüfusun, tarihin ve dinin belirlediği tabiri caizse “kader” bunu dayatmaktadır.
Sonra tüm bölge halkları Medine Sözleşmesi temelinde demokratik, konferadal birlik oluşturmalı, adil, eşit ve özgür  yaşamı birlikte inşa etmeli, dünyanın aç gözlü kapitalistlerine el birlik karşı koymalıdır. Bunun dışındaki savaş, kaos, ezme, şiddet, ölüm politikalarının galibi olmayacak, tarafları her geçen gün bitip tüketecektir.
***
Şair Ataol Belhamoğlu’nun deyimiyle yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var.
Özgürlüğü ve adaleti savundun mu tam savunacaksın.
Kendi dinin, dilin, kavmin, ulusun, mahallen, partin, gurubun için değil; ‘insanım’ diyen herkes için savunacaksın.
Kullanırlar, alet olurum diye düşünmeyecekesin.
Zor zamanda konuşacaksın, alkışlanacağın değil; gerektiğinde yuhalanacağın yere de gideceksin.
Yalnız kalmaktan korkmayacaksın çünkü hakikat insanı yalnızlaştırır.
Ben yapınca ne olacak ki demeyeceksin çünkü hakikat yavaş ilerler.

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol