Taliban ve Afganistan'ı Bir de İlber Ortaylı'dan Dinleyin

Tarihçi- yazar İlber Ortaylı, "Bugünkü Taliban hareketi büyük ölçüde Pakistan’dan kaynaklanıyor, sebebi de İngiltere’nin daha 19. yüzyılda Afganistan üzerinde beslediği emeller ve Hint alt kıtasına bu ülkeyi ilhak için yaptığı girişimlerdir." değerlendirmesini yaptı.

22 Ağustos 2021 Pazar 11:49
Taliban ve Afganistan'ı Bir de İlber Ortaylı'dan Dinleyin

Ortaylı yazısında, "Bu alanda sadece Peştun bölgesinden önemli bir nüfusun Peşaver’e kaydırılması ve Pakistan için de ileride de İkinci Dünya Savaşı’ndan sonraki bölüşüm sırasında Peşaver ve Lahor’da kalmasına neden olmuştur. Taliban hareketi bu bölgeden ve bu halkın içinden çıkıyor. Yalnız Afganistan dediğiniz zaman ittihat halinde hareket eden bir kavmi düşünemeyiz. Bu ittihat, tarihte Rusya ve özellikle de Sovyetler Birliği’nin son dönemdeki müdahalesi sırasında ortaya çıkmıştır. Halkın yarısı Peştun ve Tacik dediğimiz Aryan gruptan, diğer yarısıysa ise Beluciler, Özbekler gibi Türk ırkına ve diline mensup gruplardan oluşuyor. En önemli vasfı da son zamanlarda General Raşid Dostum’un idaresindeki Mezar-ı Şerif bölgesidir (Afganistan’ın kuzeyi)." ifadesini kullandı. 

İşte Ortaylı hocanın Hürriyet'teki o yazısı

Son Taliban istilasında yeryüzü tarihinin en büyük skandallarından biri daha doğrusu utanmazlığı ortaya çıktı. Dünyanın jandarmalığına ve düzenleyiciliğine girişen ABD, Afganistan’a müdahale eden büyük devletlerin nihai kaderine düştü; tutunamadı. Kendisine muhalif gruplarla baş edemedi ve kendi taraftarı olan grup ve kabileleri de yüzüstü bırakarak bölgeyi terk etti.

Afganİstan Türk tarihiyle iç içe geçen bir bölgedir. Aynı zamanda da bugünkü iktisadi ve eğitim geriliğine rağmen eski kültürlerin biriktiği bir bölgedir. Hint-Avrupa dediğimiz temel gruptaki Farsça, Tacikçe ve Peştun dillerinden (Peştunistan’a Aryana da derler), Peştun, İran dili grubunun Farsçayla birlikte en önemli lehçesidir ve bu üç memleketin edebiyatı da klasik Dari dediğimiz İndo-European gruptaki Fars, Tacik ve Peştun edebiyatıyla birlikte dünyada mutena yere sahiptirler. İktisadi bakımdan hâlâ Asya’nın tarım ve hayvancılıkla geçinen kırsal bir bölgesi. Coğrafyası çetindir. İran yaylasının devamında ortalama yüksekliği yaylada bile 5.000 metreyi bulan bir bölgedir. Bu yüksek yayla ancak Orta Asya’ya doğru Özbekistan’a açılan Tirmiz kapısına doğru alçalır. Rusya, Hint alt kıtasıyla ve en başta Pakistan ve İran’la uzun sınırları vardır. Çin’le sınır 75 kilometredir ama bu Afgan alanında gelecekte önemli bir aktörün daha ortaya çıkmasına ve işlere karışmasına mâni değildir.


KAYNAĞI PAKİSTAN SEBEBİ İNGİLTERE

Bugünkü Taliban hareketi büyük ölçüde Pakistan’dan kaynaklanıyor, sebebi de İngiltere’nin daha 19. yüzyılda Afganistan üzerinde beslediği emeller ve Hint alt kıtasına bu ülkeyi ilhak için yaptığı girişimlerdir. Bu alanda sadece Peştun bölgesinden önemli bir nüfusun Peşaver’e kaydırılması ve Pakistan için de ileride de İkinci Dünya Savaşı’ndan sonraki bölüşüm sırasında Peşaver ve Lahor’da kalmasına neden olmuştur. Taliban hareketi bu bölgeden ve bu halkın içinden çıkıyor.

Yalnız Afganistan dediğiniz zaman ittihat halinde hareket eden bir kavmi düşünemeyiz. Bu ittihat, tarihte Rusya ve özellikle de Sovyetler Birliği’nin son dönemdeki müdahalesi sırasında ortaya çıkmıştır. Halkın yarısı Peştun ve Tacik dediğimiz Aryan gruptan, diğer yarısıysa ise Beluciler, Özbekler gibi Türk ırkına ve diline mensup gruplardan oluşuyor. En önemli vasfı da son zamanlarda General Raşid Dostum’un idaresindeki Mezar-ı Şerif bölgesidir (Afganistan’ın kuzeyi).

YERYÜZÜNÜN EN BÜYÜK UTANMAZLIĞI

Son Taliban istilasında yeryüzü tarihinin en büyük skandallarından biri daha doğrusu utanmazlığı ortaya çıktı.

Dünyanın jandarmalığına ve düzenleyiciliğine girişen ABD, Afganistan’a müdahale eden büyük devletlerin nihai kaderine düştü; tutunamadı. Kendisine muhalif gruplarla baş edemedi ve kendi taraftarı olan grup ve kabileleri de yüz üstü bırakarak bölgeyi terk etti. Salı Sedat Ergin’in “Kabil’in Çöküşü ve Biden’ın Büyük Fiyaskosu” makalesi ABD’nin tarihi yolunun iflasını ve lider olarak çapsızlığını ifade ediyor. Bu aslında Vietnam’dan sonra ortaya çıkan emperyalist paradoksun çok muthik (trajikomik) bir örneğidir. Sovyetler Birliği’nin dağılmasını hızlandıran bir süreçtir. Dış kuvvetler Afganistan’a yeni bir düzen ve hâkimiyet getiremezler fakat karışıklık yaratırlar. Tarihte bunun istisnası sadece Timurlular oldu. Timur’un soyundan gelenler Herat ve Kandahar bölgesinde (ki Babür de mezarını oraya nakletmiştir Hindistan’da hükmetmesine rağmen) tek örnektir.


‘NATO BAYRAĞI TEPKİ ÇEKER’

Büyükelçi Müfit Özdeş’in yakında çıkacak olan hatıratında Afganistan’da dış kuvvete müdahalenin sözü açıldığında Afganistan ayanının ve halkın “Bu müdahaleyi Türkiye yapacaksa kendi başına yapar. NATO bayrağı altında girmesi tepki çeker. Türk gelip başkası adına burada kurşun sıkmasın” deyişini naklediyor. Gözlemler enteresandır. Çıkan kitapta okunabilecektir. Yakından tanıdığım Profesör Ahmet Kasım Han’ın çarşamba günkü Hürriyet’teki röportajı dikkate değer. Afganistan’da tıpkı Büyükelçi Müfit Özdeş gibi Peştunların milliyetçi yaklaşımlarına işaret ediyor. Dolayısıyla Irak ve Suriye’nin dışında bölgede bizim anladığımız gibi bağnaz ve saldırgan (ki öyledir) tavrına rağmen bir de Peştun milliyetçiliği etrafında bir memleketi yeniden düzenleme iddiasında bir grup hâkim olacak gibi gözüküyor. Ama Ahmet Bey bunların arasında çatışma da çıkabileceğini düşünüyor.


YENİ SORUN: AFGAN GÖÇÜ

Bugün Afganistan halkı göç yolları arıyor. Verilen raporlara göre Kabil’de nispeten tuzu kuru şehirli nüfus yakın yerlere göç ederek yurtlarından ve geride bıraktıkları mal mülkten kurtulmak istiyorlar. Ama bereketsiz yaylalarda ulaşımın çetin olduğu dağlar arasında yaşayanların gençleri sağa sola dağılıyor. Dış göçün değerlendirilmesi; ne hükümetin ne de muhalefetin sloganlarla ifade ettiği kadar basit bir olay. Sıra dışı adamın coğrafya ve özellikle beşeri coğrafyayı bilmemesi anlaşılır. Ama Afganistan konusunda karar verecek idarecinin, muhalefetin bilgisizliği vahimdir. Lütfen ona müdahale edilsin ve karar alınsın.


KÖYLERDE PROBLEM YOK

İran ve Pakistan Afganlıyla dolu. Türkiye’ye göç başladı. Bu gelen mültecilerin bir kısmı daha önce aileleriyle, son dönemde ise bekâr erkekler halinde kaçtılar. Uzun yolculuk şartları içinde zaten aileleriyle gelmeleri beklenemez, belki de aileleri yoktu. Hedefleri tabii ki Avrupa ama bu olmayacağına göre burada kaldılar. Tarımsal alanda Afganlılar çoktan yerleştiler. Ya çiftliklerde de ya da hayvancılıkta hayatlarını kazanıyorlar. Köyler bu yeni nüfusla büyük bir problem içinde değil. Şehirlerde ise bu nüfusun asayişinin gözetilmesi, nezaret alında tutulması ve olayların önlenmesi doğrudan doğruya emniyet kuvvetlerine aittir.

Basının ve vatandaşların kaynaksız konuşmaları veya olayın büyütülmesi doğru değildir. Ankara Altındağ’daki bir vakayı önlemek mümkündür. Bu aşırı Suriyeli nüfusun Türkiye’de birikmesinin önlenmesi, hiç değilse bu yoldan dönülmesi mümkünken, çatışmanın, krizin büyütülmesi çıkar yol görülmüyor.


HİNDİSTAN’IN BAĞIMSIZLIĞI

20. yüzyılın başında pratikte Hindistan dominyonu dünyanın en kalabalık Müslüman nüfusuna sahipti. 1930’da Halide Edib Adıvar’ın Türkiye’de pek bilinmeyen ama Hindistan ve İngiltere’de ünlü eseri “Inside India (Hindistan’a Dair)” Müslüman Hindistan’ın kaçınılmaz olacağını Aligarh İslam Koleji’ndeki hocalığı sırasındaki gözlem ve tetkikatına dayanarak ileri sürdü. Doğrusu böyle bir siyasi hedefe bağlanacak kadar fanatik olmadığı bellidir. Hint liderlerinin hepsiyle ahbaptı fakat sadece gerçekçiydi ve o tarihlerden itibaren de 1940’taki ilk kongreden beri Hindistan İslam davası teşkilatlanmaya başladı. 1940’ta Müslüman Birliği’nin yaptığı Lahor toplantısında Pakistan gibi gündeme geldi ve 14 Ağustos 1947’de fiilen uygulamaya kondu.

Britanya, 18 Temmuz’dan itibaren alt kıtaya bağımsızlığını vermiştir. İlk başta iki dünyaya; Müslüman ve Hint dünyasına ayrılan alt kıta, 1970’lerdeki Doğu Pakistan - Batı Pakistan mücadelesiyle Bangladeş’in doğmasıyla ortaya çıktı. Kıtanın bölüşmesi de Britanya açısından bir skandaldır. Haritadaki tespitlerin kâğıt üzerinde olduğu anlaşıldı. Zorunlu bir nüfus müdahalesi olduğu ortaya çıktı. Bu mübadelenin çok mutedil ve sakin ölçülerde kalmadığı, 20. yüzyılın en büyük karşılıklı katliamıyla neticelendiği açıktır.

ÜÇÜNCÜ BÜYÜK İSLAM ÜLKESİ

Bugün Hindistan’da Müslüman nüfus yüzde 15 oranıyla dünyada halen üçüncü büyük İslam ülkesi olmayı sürdürüyor. Anayasal organların hassasiyetine rağmen nüfusun bir arada bulunması kolay olmuyor. Kaldı ki askerlik gibi alanlarda Müslümanların ordu saflarından elendiği bilinmektir. Şu var ki Asya’nın en büyük demokrasisinin sorunları şiddetle değil tartışma ve uzlaşmaya götürmek istediği açık.

Bir şey daha var; 10. asırdan beri Gazneliler, 15. asır sonundan itibaren Timurluların nüfuz ettiği Hindistan’da Ekber zamanında âdeta bütün Hindistan kontrol altındaydı ve ülkenin klasik Hint kültürü yanında Müslüman dönemin İran, Orta Asya ve hatta uzak Osmanlı motiflerini ve kadrolarını barındıran yeni sentezi bugünkü Hindistan’da vazgeçilmez bir kültür çehresi oluşturmuştur. Başbakan Pandit Cevahirlal Nehru 20. yüzyılın ilginç kişilerindendir. Hakkında çıkan kolayca okunabilecek en son eser Cüneyt Akalın’ın “Asya’nın Işığı - Pandit Cevahirlal Nehru” adlı kitabıdır.

yuzdeyuzhaber





Son Güncelleme: 22.08.2021 12:09
Yorumlar

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol