'Benim Üzerimden El Nusra'ya Silah Gönderdiler'

Organize suç örgütü lideri olduğu iddiasıyla hakkında soruşturma başlatılan Sedat Peker, daha önce 'açıklayacağım' dediği Suriye meselesine de değindi ve şok gerçekleri anlattı. Peker, " Tırlarla gönderdiğimiz silahlar vs bizim Bayırbucak başta olmak üzere Türkmenlere gidiyor sanıyorduk sonradan öğrendim ki bu silahla bizim Türkmenlerle savaşan El Nusra örgütüne gidiyormuş. Bunu yapan ise uzun süre SADAT'dı" dedi.

30 Mayıs 2021 Pazar 09:13
'Benim Üzerimden El Nusra'ya Silah Gönderdiler'

Peker, video serisinin 8'incisini 'Fırtınalarla Büyüyen Fidanlar Rüzgarda Yıkılmaz' başlığıyla yayınladı. Peker, 8. videosunda SADAT'ın "Sedat Peker yardım konvoyu" üzerinden Suriye'ye, cihatçı El Nusra'ya silah, araç, mühimmat ve ekipman yolladığını öne sürdü. dile getirdiği iddia ve itiraflarla Türkiye’de devlet-mafya ilişkilerini yeniden tartışmaya açan suç örgütü lideri Sedat Peker, video serisinin 8'incisini 'Fırtınalarla Büyüyen Fidanlar Rüzgarda Yıkılmaz' başlığıyla yayınladı.

Peker'in video çektiği mekanı yine değiştirdiği görüldü.

Sedat Peker, SADAT'ın "Sedat Peker yardım konvoyu" üzerinden Suriye'ye, cihatçı El Nusra'ya silah, araç, mühimmat ve ekipman yolladığını öne sürdü.

Konuşmasının başında İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun Habertürk'teki yayında, "Peker'in son videosu 8 milyonu aşkın kişi tarafından izlendi..." denilmesi üzerine, "8 milyon kişi çocuk pornosu da izliyor" yanıtını vermesine atıf yapan Peker şunları söyledi:

"Adet olduğu üzere yine yoklamak yapmak istiyorum. Ancak bu sefer Süslü Süleyman'a tek ayak cezası vereceğim. Çünkü çok ayıp şeyler söylemeye başladı. Bilinçaltında yaşadığı olayları dışa vurmaya başladı. Yoklamamızı alalım isterseniz; Düşkün Abdulkadir orda mısın? Süslü Sülüman sen zaten buradasın. Operasyon hazırlattırıyorsun ya senin elemana, çalışıyor şimdi Resul (Organize Suçlarla Mücadele Daire Resul Holoğlu'ndan bahsediyor) bütün milleti nasıl toplayacağız diye... DHKP-C'ye, FETÖ'ye bağladın ya... Geleceğiz sana ama sen cezalı olacaksın bugün. Çakma solcular için, orijinalleri baş üstünde, yoklama almaya gerek yok..."

Peker, AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan için "Madem ben uluslararası komplonun parçası ajansam, o zaman bundan sonraki videoyu oturup sizin karşınızda anlatacağım" dedi.

Öne çıkanlar şöyle:

"Adet olduğu üzere müsaade ederseniz yine yoklama yapmak istiyorum. Ancak bu sefer yoklamada Süslü Süleyman’a tek ayak cezası vereceğim. Çünkü çok ayıp şeyler söylemeye başladı. Bilinçaltındaki yaşadığı olayları dışa vurmaya başladı. Tek ayaküstünde durma cezasını hakettiğine inanıyorum.

Düşkün Abdulkadir orada mısın? Sülüman sen zaten buradasın. Operasyon hazırlattırıyorsun ya senin elemana. Çalışıyor, bütün milleti nasıl toplayacağız, dev bir organizasyon, DHKP-C, FETÖ bağladın, bağladın ya.

Bizim Süslü, aslan Süleyman biliyorsunuz kadın iç çamaşırları olayı, ahlaksız, makamı hariç. Ondan sonra da çocuk pornosu olayını çıkardı. Freud, psikanalistin temel ilkelerinde bilinçaltının dışa vurumu diye bunu inceliyor. Maslow’un hümanist psikolojisinde anlatmış olduğu tedavi sistemi Süleyman’a uygun değil. Çünkü Süleyman’a bir an önce müdahale edilmesi lazım ve sorunun üstüne gidip bir an önce o sorunla yüzleştirmemiz lazım. Süleyman, bundan sonra sen bana, ‘Doktorum’ diyeceksin. Biz seninle artık ahiretlik olduk. En sonki programda söylediklerinden sonra bizim seninle ayrılmamız mümkün değil.

Yanlış anlamazsınız size de bir şey söylemek isterim. 40 yaşından küçük olan kardeşlerim, bence sizin bir sorununuz var. Televizyonlarda gördüğünüze inanıyorsunuz, inanmayın dedim, şimdi ben anlatıyorum bana inanıyorsunuz. Ben, ‘Bana da inanmayın’ dedim. Çünkü bu dünyada değişmeyen bir üçlem vardır. Bir insanı korku öldürür, şüphe yaşatır, cesaret de başarıya götürür.

Şimdi siz, özellikle benim söylediklerim de dahil olaylara şüpheyle bakarsanız daha çok incelerseniz doğruyu daha iyi yakalamış olursunuz. Ben de her insan gibi yalan söylemişimdir hayatımda, ama az ama çok. Fakat ben sizinle akit yaptım. Allah’a yemin olsun sizinle olan akdimi bozmam. Söz namus, o yüzden dolayı yalan söylemeyeceğim. Ama benim söylediklerime lütfen inanmayın. Özellikle çakma gazetecilere sakın inanmayın.

Mesela bu çakma solcularla çakma gazeteciler çoğunuz geçmiş tarihlerde bana küfür yazdınız. Tahmin edebiliyorum. Orada size dediler ki ‘Muhalifleri öldüreceğim, muhalifleri bayrak direklerine asacağım, oluk oluk kanlarını akıtacağım’ dedi.

Ben muhalifleri bayrak direğine asacağım, oluk oluk kanlarını akıtacağım” sözünü getiremeyecekler çünkü öyle bir şey söylemedim. Ama o kadar sık tekrar ettiler ki herkes öyle biliyor. Ben 15 Temmuz anma etkinliği yapılırken bir tane asker ‘Hero’ tshirtüyle girip psikolojik algı yapıp o zaman insanlarda korku vardı. Üst perdeden bir giriş yapayım dedim, siz de cezaevinde arkadaşlarınızı çıkaracakmışsınız, vatan evlatları da orada olacak FETÖ’cüler sizi boyunlarınızdan bayrak direklerine asacağız, ben muhalif demedim.

Rize’de yaptığım konuşmada da, ‘Hamile karılarının yanında şehit edilen kocalarının, çocuklarının yanında şehit edilen babalarının intikamını sizden alacağız. Size merhamet etmeyeceğiz. Oluk oluk gerekirse kanlarınızı akıtacağız’ dedim. Bu konuya sonradan değineceğim. Bunu şundan dolayı söyledim; aynı yalanı defalarca hızlı bir şekilde tekrarlarsanız toplumun buna inanmasını sağlarsınız.

Bir de kardeşlerim sizin mesela TV’de anlatılanlara inanmamanız için size geçmişte yaşanılan mevcut olan değil başka bir başbakanlık dönemi 2 tane skandal anlatacağım. İçinde bütün herkes var. Orada da bağırıyorlardı, temiz toplum diye.

Sloganı o dönemki başbakanın temiz toplumdu. Onun da, ailesinin de, gazete patronlarının, benim içinde olduğum…

Amacım birilerine sizi düşman etmek değil. İyi yazarlar var, onları mutlaka siz biliyorsunuz. Geri kalana inanmayın. Bizim düşkün Abdulkadir bir yazı yazmış. ‘Sayın Cumhurbaşkanımız bu uluslararası komployu, savaşı kazanacak, çökertecek’ demiş. Sana 50 kere anlatmadık mı düşkün Abdulkadir? Kameraya, tripoda, zekâya yenileceksiniz. Ama benden önce yüce Allah’a yenileceksiniz.

Yapılan zulüm çok fazla olunca buharlaşan su gibi gökyüzüne çıkıyor sonra da azap olarak aşağıya iniyor. FETÖ’cülere ben demiştim. Mevcut olanlara da söyledim. Sülü’ye, Pelikancılara, Derin Mehmet’e söyledim. Keşke Tayyip Abi bu şekilde olaylara müdahale edip çözseydi. Bu kadar veri, belge, anlatım varken… Ancak nedense bana değil onlara inanmayı tercih etti. Daha doğrusu bana da değil doğrulara. Ama bu evren kaçınılmaz bir hikâye var. Bir gün mutlaka gerçekleşecektir.

Düşkün Abdülkadir, CIA filan hikâyelerini geç. Onlar da neyin ne olduğunu anlamaya çalışıyor. Biz arada mesafeyi alıyoruz, yol aldık gidiyoruz."

Bir de benim için ‘Filistin’de olaylar oldu, destek vermedi’ diye. Ben elimden geldiğinde destek verdim ama imgelerle bunu desteklemeye çalıştım. Kendimizi neden kandırıyoruz? Kendimizi kandırmanın ne alemi var. Azerbaycan’da olay oldu, Azerbaycan’a SİHA’ları yolladık. İyi de yaptık. Katar’da sorun oldu, Katar’a askeri birlik kurduk. Azerbaycan’da SOCAR var, SOCAR’ın alt şirketleri var. Katar’da bankalarda paralar var. Filistin’de ne var? Filistin’de hamaset. Kardeşlerimizle berabersek 10 tane de SİHA oraya yollayın. E hani beraberdik? Öyle cami çıkışında bağırmayla olmaz bu işler. Olmaz. Devletin ekonomik sıkıntısı var, parayı biz toplayalım. 10 tane SİHA parasını toplarız. Şu anda bende o kadar yok, veremem, çünkü sıkıntılı zor bir süreç yaşıyoruz. Filistin’in, İsrail’in giden malları taşıyan gemilerin kimin olduğu belli. İsrail’de kimin, o gemilerin yazıhanesinin olduğu da belli. Boykotu bırak onların malını taşımayı bırakın o zaman. Filistin konusu apayrı bir konu. Buraya çok değinmek lazım. Milleti kasmak için ‘Din, devlet elden gidiyor, aman beka sorunu’ doldum din, devlet elden gidiyor, temiz toplum. Hep bu konular olunca bir yerde bir film. 10 tane SİHA yollayın, parayı toplamaya ben başlatacağım.

Yalandan film çevirmenin anlamı yok. Buna benzer bir şey 15 Temmuz’da olmuştu. İlk sokağa çıkanlardanım. ‘Rütbelilerin hepsini vurun’ dedim. Size kim vurdu diye sorarlarsa Sedat Peker dersiniz dedim. Ertesi gün çocukları topladık, eşim filan İstanbul’a geliyoruz. Bir baktım ilk konuşmalar başlamış. Çıkmışlar konuşmalar yapıyor, polis kardeşlerimiz de halkın önüne barikatlar kurmuş, konuşmacıları korumak için. Konuşmacıların hiçbiri sokakta yoktu ki. Bu adamlar bir gün evvel, polis, asker herkes şok içinde, gözüne ateş tutulmuş sülün gibi herkes donmuş kalmış. Halk bir organize olmuş, darbeyi bastırmış. Bari ilk gün konuşsalardı. Ben çocukluğumdan beri böyle oyunların parçası olmayı kendime yediremedim.

"BİR DAHAKİ VİDEODA KONUŞACAĞIZ TAYYİP ABİ, BAŞ BAŞA"

Sayın Cumhurbaşkanımız, Tayyip Abi, bir uluslararası komplo olduğunu, bu komplonun da merkezinde benim olduğumu ismimi geçirmeden anlattı. ‘Görecekler, bulup getireceğiz’ dedi. Devlet, bulup getirir orada bir sıkıntımız yok. Beni bulup getirmek gerçekleri değiştirecek mi Tayyip Abi? Madem ben uluslararası komplonun parçası ajansam o zaman bundan sonraki videoyu da Tayyip Abi oturup ben kardeş olarak ben anlatacağım. Ne zaman tanıştık, ne zaman görüştük. Ne bir eksik ne bir fazla. Onlara parmak, bilek diyet verdim. Allah’a yemin olsun sen bizim büyüğümüzsün abimizsin, silahı buraya koyacağız, iki tane müfettiş, yalan makinelerinin yüzde 1,5 yanılma payı var, o yüzden mahkemelerde kullanılmıyor. O yüzde 1,5’ta ben doğru söylesem makine ötse kafama yine sıkacağım.

Madem ben ajanım anlatacağım abi, bir özür bekledim abi ya. Ya bütün olanları anlattık, bütün her şey ortada. Bütün bunları halk biliyor, sana anlatmıyorlar. Bir sen bilmiyorsun, çevreni sarmışlar. Geri kalan herkes biliyor. Yaşadığım sürece sana karşı asla saygısızlık içerisinde olmayacağım. Ancak sen görmek istemiyorsan ben vatan haini olarak anılmak istemem. Ben vatan haini değilim. Bunu en iyi sen biliyorsun. Senin hiçbir gücün yokken ben vardım. Onların hiçbiri yoktu. Alkış beklemedim, ön planda olmadım, elimden ne geliyorsa onu da yaptım. Bir dahaki videoda konuşacağız Tayyip Abi, baş başa, abi-kardeş. Açık delillerle, bilinmeyen delillerle anlatımlarımı doğrulayacağım. Helalleşeceğiz abi, ben ajan değilim. Bunu tüm dünyaya göstereceğim.

Devleti yıpratmak için uluslararası bağlantılarla anlaşma yaptı diyorlar. Ya cahilsiniz. Ben Kutlu Adalı cinayetini anlatırken deseydim ki Kıbrıs Rum Kesimi’ne Türk Kesimi’ni satmak için bu organizasyon yapılıp cinayet yapıldı, o zaman devlet yargılanırdı. Ben doğruyu söyledim, öyle bir şey yok. Ben ne dedim, kriminal bir yapı var. Bir ucu Venezuela’da bir ucu Kıbrıs’ta bir ucu da 25 sene evveline. Bu rahmetli bu şekilde, bu sebeple dedim. Hiç kimse inanmadı. Zorla kardeşim ifade verdi. Ne oldu? Zekâya saygı duymasını öğreneceksiniz.

Şunu da söyleyeyim, karşı taraf çok çoğaldı. Aklımı tatilden geri çağırdım.

Uluslararası uyuşturucu trafiği… Ben deseydim ki Binali Yıldırım başbakanlığı döneminde ülkeye sıcak para girsin diye özel gizli bir anlaşma yapıldı. Bu şekilde koordinasyon kuruldu devleti yargılatmak için, bu kriminal olay. Eski başbakanın oğlu, Venezuela ayağı, Kıbrıs’taki o para sistemi, Orta Doğu’ya gidiş.

Diyorsunuz ya, ‘Biz herkesi gidip alırız’, Halil Falyalı’yı neden almıyorsunuz? Yayınladı arkadaşlar, ABD’nin kırmızı aramasını, Türkiye’de de İçişleri’nden aranıyor. Herkesi gidip alıyorsunuz, gidin onu da alın. Ama onda kasetler var. Herkesi çekmiş o da. Ben Halil’den öğrenmedim. Namuslu adamın kasetini yayımlamam. Adam çıkıp derse ki, ‘Bu anlatılan doğru’ niye yayımlayım, sapık mıyım teşhirci miyim. Beni boşa düşürecek, ben kendimi size mahcup ettirmeyeceğim. 40 yaşına kadar olan kardeşlerim, sizi de beni dinlediğiniz için başkalarına karşı mahcup duruma düşürmeyeceğim. Bir de Kıbrıs’taki Kutlu Adalı cinayeti zamanaşımı demiştim. Uluslararası hukuku, bizim içtihatları, infaz kanunlarını inceledim şöyle bir şey var: Cinayet 20 senede zamanaşımına uğruyor ancak açılmış bir mahkeme varsa bu zamanaşımını engelliyor. Burada şöyle bir durum ortaya çıkıyor. Biz AİHM’e bağlı olduğumuz için AİHM’de bu konuyla ilgili yargılama yapılmış. O yüzden dolayı o yargılamanın başı zamanaşımını keser. Yani Korkut Eken, Mehmet Ağar ve diğerleri için zamanaşımı olmaz, kardeşim Atilla Peker için zamanaşımı var. Bu içtihat zorlama bir içtihat diyebilir hukukçular, ancak biraz bakıldığında üzerine infaz savcılığı çalışırsa bunu zamanaşımından çıkarır. Bu içtihat da Türk yargı tarihine benim yazmış olduğum içtihat olarak girer.

O sivil şehit yasası var ya onun icadı da benim. Ham halini ben yolladım bir dostumuz vasıtasıyla. Bazıları da diyor ki ‘Sen akıllıymışsın hiç bilmiyorduk’. Bir kere sordunuz mu ‘Sen akıllı mısın?’ diye. Şimdi kendim gazeteci, yapımcı, yönetmen oldum.

Bizim Süslü Süleyman’a geldik. Mahallede otururken bir çocuk gelir, delikanlı tavırları vardır. Sonra bakarsınız biraz yamukluk var, kaypaklık yapıyor. Sonra bir hatasını yakalarsınız tam döveceksiniz, hemen bağırmaya başlar. Bunlara mahallenin kaşarı denir. Makamı hariç, o TV programında görmedin mi. Gazeteciler ikişer dakika konuşmuş, öyle dedi, böyle dedi, soru soracaklar, tecavüzcü, tak aradan yürüdü gitti.

Sülü, senin doktorunum, seni tedavi de edeceğim. Saydı, saydı kaçtı gitti ya Erhan Tuncel’in ortağı diyor. Bir adama demezler mi açıkla. Nerede ortakmışız? O kadar emin söyledi ki ben bile şüpheye düştüm. Bu adamla ne yapmışız bir adamla? O arkadaş beni tanımaz, ben de onu tanımam. Samimiyetimiz yok. Laik kesimin hassas olduğu konu, Danıştay cinayeti, bu adam karışık adam, mahallenin kaşarları anlatır ya, kafaları karıştırır.

Bir de ablası DHKP-C’li imiş o DHKP-C’den bana bağlantı kurmuş, sonra Nurettin’den de FETÖ’ye bağlamış olayı, benim koruma kararım. Vallahi İçişleri Bakanlığı’nın makamında bir deli oturuyor. Ben size söylüyorum, inanmıyorsunuz. Ben desem ki Nurettin diye birini tanımıyorum, kimse aksini ispat edemez. Çünkü telefon konuşmam yok, resmim yok, hiçbir şeyim yok. Ben Nurettin’i tanıyorum. Tanımıyorum desem hiç kimse kanıtlayamazdı ama ben tanıyorum. Bir şey var bunu anlatmak lazım. Komiser muaviniydi. Bir gün çevirme yaparken bu arkadaşla tanıştık, birkaç kez. Sonra bir arkadaşı bu niye böyle biraz içine kapanık bu arkadaş. O sırrını biliyormuş, sır gibi olaydı. Sülü dinle sen de öğren sırrı.

"SADAT, BENİM ÜZERİMDEN EL NUSRA'YA SİLAH VE ARAÇ YOLLADI"

MİT tırları yakalandıktan sonra kafamda şöyle bir şey oluşmuştu: Biz oraya hem toplumun duygularını yükseltmek hem de oradaki kardeşlerimize, Bayırbucak Türkmenlerine ve diğerlerine yardımcı olmak için İHA, kıyafetler, -ama sayıca çok fazla, oradaki tüm savaşçılara yetecek kadar- telsizler, çelik yelekler, onlar bunlar, tırlarca… Bu projeji düşündük. O milletvekili arkadaşımızla da konuştuk. O da düşünceyi aldı, iletmesi gereken yerlere iletti. Sonra dediler 'Biz ek tırlar verelim, sizin tırlarla beraber (gitsinler)'. Bizin tırlar 'Sedat Peker yardım konvoyu' diye gidiyor. Basına da resimler veriyoruz. Tüm ekipmanları yolluyoruz. Ama benim adıma giden diğer araçlar var. Onlar da başka yerdeki Türkmenlere gidiyor diye biliyoruz. Araçların içinde ne olduğunu bilmiyoruz, bilmiyoruz dediysem silah var, saf çocuk değiliz. Bu da normal, olması gereken şey. Ama bu MİT tarafından, askeriye tarafından organize edilmiyor. SADAT tarafından organize ediliyor, SADAT'ın içindeki bir ekip tarafından. Bunların hepsini ben kendi paramla alıyorum ama onlar hariç, onların benimle hiçbir ilgisi yok ama benim adıma gidiyor. İşlem yapılmıyor, kayıt yapılmıyor, direkt geçiş yapılıyor. Sonra ben yüklü miktarda Mitsubishi araçlar yollamaya başlayınca dediler 'Bize de biraz verir misin, orada savaşçılar…', dedim tamam, verelim. Türkmenler her yerden videolarla teşekkür ediyorlar aracı aldık diye, bir iki tanesi arapça konuşuyorlar. Sonra bizim Türkmen arkadaşlar 'Bunlar el Nusracı' dedi. Bizim diğer arkadaşlar da 'Bu gidenler el Nusra'ya gidiyor' diyor. Evet, benim üzerimden gidiyor. Samimi yapıyorum. Ama ben yollamadım, SADAT'çılar yolladı."
 

yuzdeyuzhaber





Son Güncelleme: 30.05.2021 14:44
Yorumlar

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol