Amerikan baharı!

ABD'de yaşananlar ibrettir. Hangi partiye oy verirsek verelim, siyasi pazarlamaya müşteri olmayı reddedip, “vatandaş” olmayı tercih etmek gerekir!

08 Ocak 2021 Cuma 06:14
Amerikan baharı!

Berlin Duvarı yıkılırken, insanlık geleceğe dair umutluydu.

Yepyeni bir dünya kuruluyordu.

Artık Doğu-Batı bloğu yoktu.

Ülkelerarası kutuplaşma sona ermişti.

Lay lay lom diye şarkılar söylenirken, küreselleşme hayata geçirildi.

İnternet teknolojisiyle birlikte “dijital çağ” başlıyordu.

Sınırların sanal hale getirilmesi, farklı fikirlerin, marjinal görüşlerin 
uluslararası dolaşıma sokulması, uluslararası ticarete bariyer kuran gümrük 
duvarlarının ortadan kaldırılması, devletlerin “şirket” mantığıyla yönetilmesi 
kulağa hoş geliyordu.

“Vatandaş” kavramının “müşteri” kavramına dönüşmesi, hiç umursanmadı.

Milli şuur'un, ulus onuru'nun yerini “ciro” ve “kâr” aldı.

Toplumların tek kutsalı “para” oldu.

İtiraz edene “dinozor” muamelesi yapılıyordu.

Konvansiyonel medyanın yerini “sosyal medya” aldı.

Sosyal medyayla beraber “yankı odaları” oluştu…

İnsanlar sosyal medyada kendisi gibi düşünen insanları takip etmeye başladı, 
sonra da kendisi gibi düşünen insanların düşüncelerini kendi sosyal medyasından 
yaymaya başladı.

Böylece insanlar yavaş yavaş, farklı düşüncenin giremediği, aynı düşünceden 
ibaret, habire aynı düşüncenin yankılandığı, yalıtılmış yankı odalarına 
hapsoldu.

Çok seslilik yarattığı zannedilen sosyal medya, insanların kendi kendine sansür 
uyguladığı tek sesli ortamlara dönüştü.

Herkes kendi sosyal medyasında, kendisi gibi düşünmeyenlere karşı sansür 
uygulamaya başladı.

Üstelik… Devamlı kendi düşüncesinin yankısını duydukça, kendi düşüncesinin doğru 
olduğuna daha çok inanmaya başladı, kendi düşüncesini kendi kendine alkışlamaya 
başladı.

Bu yankı odaları, kültürel lümpenleşmeyi tırmandırdı.

Sınırsız popülizm yarattı.

Ülkelerarası kutuplaşma sona erdi zannedilirken…

Her ülke, kendi içinde kutuplaştı.

Tek kutuplu dünya dayatması, her milleti kendi içinde kutuplaştırdı.

E, böyle olunca ne oldu?

“Bana seçmenini söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim” türünden hükümetler 
kurulmaya başlandı!

İtalya'nın başına mesela, Berlusconi gibi bir maganda geçti.

Para sahibi olduğu için kendisini herkesten akıllı zannediyordu.

Devlet adamından ziyade, şımarık, küstah, hıyarın biriydi.

Eğitimli insanları aşağıladıkça, cahillerin ilahı oldu.

İtalyan halkını ikiye böldü.

Yarısı coşkuyla ayakta alkışlarken, yarısı ülkesi adına duyduğu utançtan yerin 
dibine giriyordu.

Neticede, vergi kaçakçılığından, cinsel istismara kadar, pekçok suçtan 
yargılanıp mahkum oldu… Ama olan İtalya'ya oldu.

İtalya'nın birliğine bütünlüğüne öylesine derin yaralar açtı ki, ülkenin 
siyasi/toplumsal dengesi bozuldu, ülke 10 yıldır kendini toparlayamıyor.

Liyakat sistemi öylesine zarar gördü ki, koronavirüs salgınında bu kadar ağır 
bedel ödemelerinin sebebini bile Berlusconi'den başlayan liyakatsizliğe 
bağlayanlar var.

Fransa'nın başına Sarkozy gibi bir dangalak geçti.

Fransız devrimini, Fransız demokrasisini değil, adeta Rus çarlarını andırıyordu.

Fransız nezaketini değil, mafya babalarını yansıtıyordu.

Lüks düşkünüydü, kirli, karanlık ilişkileri vardı.

Herkesi küçük gören, hor gören, şahsi çıkarı için düpedüz yalan söyleyen, 
eyyamcı biriydi.

En yüksek oyu ben alıyorum, öyleyse ne istersem yaparım diye düşünüyordu.

Neticede, yolsuzluk ve seçimde usulsüzlük gibi suçlardan gözaltına alındı, 
yargılandı.

Almanya'nın başına Merkel geçti.

“Doğu Alman köylüsü” sıfatından kurtulamadı.

Ama şimdi, çok ciddi sağlık sorunları olmasına rağmen, ayakta bile duramamasına 
rağmen, neredeyse seçim bile yapmak istemiyorlar.

Çünkü her yapılan anketin tek galibi var, ırkçılık ve popülizm.

İngiltere “brexit” dedi, Avrupa Birliği'nden ayrıldı.

Bir zamanlar “üzerinde güneş batmayan imparatorluk”tu, şimdi kendisini küresel 
saldırıdan koruyabilmek için, ada sınırlarına çekilip, kapıyı pencereyi 
kilitlemekten başka çare bulamadı.

Birleşik Krallığın birliği bile tehlikeye girdi.

Churchill gibi, Thatcher gibi saygın ve efsanevi siyasetçilerden, Trump'ın 
Londra bayisine savruldular, ahlaki zaafları olan, skandallarıyla meşhur Boris 
Johnson'a teslim oldular.

Öylesine lümpen bir aile ki, Boris'in babası sırf şahsi çıkarları için utanmadan 
Fransız vatandaşlığına başvurdu.

Brezilya'da Bolsonaro böyle.

Hindistan'da Modi böyle.

Macaristan'da Orban böyle.

Sakil, kaba, nobran, hoyrat.

Emperyalist ülkeler tarafından kurulan, kurulduğundan beri Amerikan uydusu olan 
Yunanistan, küreselleşmeden kaçayım derken, öylesine öbür uca savruldu ki, 
Çipras'ı seçti.

Yunan halkının Sovyetler Birliği yıkıldıktan tee 25 yıl sonra komünist olmaya 
karar vermesi, bir yandan çok komik, bir yandan çok hazindi.

Ve, ABD…

Gelmiş geçmiş en kereste başkan, Trump seçildi.

(Nasıl seçildi diye hatırlamak isterseniz… 2016 seçimlerinde Trump yandaşları 
300'ün üzerinde sahte haber sitesi kurdu.

Rakiplere yönelik iki milyondan fazla sahte haber üretildi.

Bu yandaş sosyal medya trafiği, sıradan vatandaş görünümü altında, tamamen trol 
hesaplarla yürütüldü.

Algoritmik propaganda yapıldı.

Merkezi Londra'da bulunan, bir bilgi madenciliği şirketi kullanıldı.

Bu şirket, sosyal medya kullanan seçmenlerin, özellikle Facebook kullanan 
seçmenlerin, kişisel profillerini satın alıp, onlara yönelik sahte haber 
bombardımanı yarattı, oy verme eğilimlerini etkiledi.

Papa'nın bile Trump'ı desteklediği, Obama'nın aslında Kenya'da dünyaya geldiği, 
Hillary Clinton'ın kendisi hakkında kirli bilgilere sahip olan bir FBI ajanını 
öldürttüğü gibi palavralar yayıldı.

Farklı seçmen tiplerine, farklı söylemlerle, seçmenlerin sosyal medya 
hesaplarına, ürün satar gibi, kişisel pazarlama yaptılar, dindarsa dini 
sloganlar, milliyetçiyse milliyetçi sloganlar gönderdiler.

Hillary Clinton'ın her açıklamasına karşı trol saldırısı başlattılar.

Hillary Clinton'ın söylemediği sözleri söylemiş gibi yaydılar, trol gürültüsüyle 
kavram kargaşası yarattılar, bilgi ortamlarını zehirlediler, hangisi gerçek 
hangisi yalan birbirine soktular.

Trump'la Hillary Clinton'ın televizyonda karşılıklı canlı yayın tartışmasına 
çıktıkları gece, Trump yanlısı trol hesaplardan Clinton yanlısı hesapların yedi 
misli tweet atıldı.

Canlı yayında söylenen sözler hakkında bile yalanlar üretildi.

Tartışmayı televizyondan naklen seyretmeyip, sonradan sosyal medyadan takip 
edenlerin aklında “sahte gerçeklik” kaldı.

Dört yıl önce böylesine bir kumpasa hazırlıklı olmayan, farkında olmayan, 
ihtimal bile vermeyen Amerikan halkını aldatmayı başardı.)

ABD icadı olan küreselleşmenin yarattığı toplumsal kutuplaşma, bumerang gibi 
döndü dolaştı, ABD'yi vurdu.

Önce, varoş-liboş oylarıyla, siyah tenli olmasından başka hiçbir özelliği 
bulunmayan Obama'yı seçtiler.

Sonra tam aksi tarafa savruldular, ağzından çıkanı kulağı duymayan, 
hıristiyan-beyaz hariç herkesi aşağılayan Trump'ı seçtiler.

Güya küreselleşmeye karşıydı ama, aslında bizatihi küreselleşme ürünüydü.

Sadece dört yılda ülkeyi allak bullak etti.

Amerikan toplumunun 160 yıldan beri, Amerikan iç savaşından beri, böylesine 
bölündüğünü görmedik.

Neticede, seçimi kaybedince pespaye kitlesini sokağa döktü.

Kongre binasını bastılar, yıkıp döküp, darbe yapmaya kalkıştılar.

Washington'da iç savaşın kıyısından dönüldü.

Mazlum milletlere bahar pazarlayanlara, Amerikan baharı oldu yani!

Devletleri şirket gibi yönetmenin, vatandaşı müşteri gibi görmenin, ulus yerine 
parayı koymanın kaçınılmaz faturasıdır bu.

Koltuk için dini/milli duyguları istismar etmenin, niteliksizliğin, 
liyakatsizliğin, zırcahilliğin sırtını sıvazlamanın sonucudur.

(Trol atmosferinde yaşadıkları için, Satürn dünyaya çarpsa, haberi bile 
olmayanların, büyük oyun'u gördüklerini sanmalarının sebebi, küreselleşmedir.)

ABD'de yaşananlar ibrettir.

Hangi partiye oy verirsek verelim, siyasi pazarlamaya müşteri olmayı reddedip, 
“vatandaş” olmayı tercih etmek gerekir!

yuzdeyuzhaber





Son Güncelleme: 09.01.2021 00:27
Yorumlar

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol