"YERYÜZÜ ALLAH'IN ÜLKESİDİR..."

İlahiyatçı-Yazar İhsan Eliaçık hoca, " Yeryüzünü Allah’ın ülkesi, kendinizi de bu ülkede görev verilmiş birisi olarak düşünün" dedi.

21 Mart 2014 Cuma 13:18
Dağların bile üstlenmekten korktuğu o emanette (mülk), tüyü bitmemiş yetimin, işçinin, emekçinin, yoksulun, mahrumun, muhtacın hakkı olduğunu, dağların, yer ve göklerin onun için bunu üstlenmekten korktuklarını belirten İhsan hoca, " Cehl ve zulm tabiatımız bunu görmemize engel oluyor. Size görevinizi yerine getirmek için yetki, rütbe, makam, mal ve para veriliyor. Bunları şu amaçlar için kullanacaksın deniyor. Hiç birisi sizin değil. Size sadece geçiminiz için gerekli maişet (maaş) veriliyor. Kimseye de muhtaç edilmiyorsunuz.
Fakat siz ne yapıyorsunuz? Emaneti hibeye çeviriyorsunuz. Bütün bunları zimmetinize geçirip özel amaçlarınız için kullanıyor, kendi zenginliğiniz için biriktiriyorsunuz. Karşınıza bir İbrahim çıkınca da size mülk verildi diye onunla Rabbi hakkında tartışıyorsunuz. İhtiyacından fazlasını ver”, “O mallarda isteyenlerin (sâilîn) ve mahrum bırakılanların  (mahrumîn) hakkı var”, “Onları zenginler arasında dolanıp duran bir devlet haline getirme”, “Allah onları  isteyenler için eşit şekilde bölüşülüp dağıtılsın diye yarattı.”  diyene de “Kırkta bir  neyinize yetmiyor, daha vermem, benim bunlar.” diyorsunuz. “Haddini aştın, ‘esasa’ girdin, görevi suistimâl ettin, cehl ve zulm üzeresin, emanete ihanet ediyorsun, geri ver” diyene “Gücün yeterse gel al, artık bunlar benim, üstelik ölünce de oğullarıma bırakacağım. Sülalemden dışarı da çıkmayacak, benim de benim.” diye tutturmuş gidiyorsunuz.
Demek ki Allah’ın ülkesinden (yeryüzünden) zimmetinize geçirdiğiniz her şey, birleşik kap misali bir tarafta eksilmeye yol açıyor. Ondan ihtiyacınız (emeğiniz) kadarını alıp gerisini vermeniz/infak etmeniz isteniyor. Demek ki  “Helalinden zenginlik” diye bir şey olamaz. Zaten zenginlik, ihtiyacından fazla mülkiyete sahip olmak demek olduğundan Allah’ın ülkesinden (yeryüzünden) aşırma, zimmetine geçirme demektir. İhtiyaçtan fazla olan her şey geri verilmek durumundadır. Fıkıhtaki tabirle Havâic-i asliye yani ev, binek, ev eşyası, alet edevât, işyeri açma, maişet temini vs. ve bunlar için gerekli miktar temel ve zaruri ihtiyaçlara girer ve özel mülkiyet değildir. Veya illa mülkiyet denecekse ‘küçük mülkiyet’ denebilir. Çünkü “Mülk Allah’ındır” ilkesi gereğince mülkiyet kişiye izafe edilemez. Keza “Allah zengindir, siz fakirsiniz” desturu gereğince aslında kişiye “zengin” de denemez. Mülkiyet kişiye izafe edilemeyeceği gibi “devlete” de izafe edilemez. Mülk yalnızca ve sadece Allah’ındır. Temel ve zaruri ihtiyaçlar (havâic-i asliye) “görev” değil; “hak”tır. Oysa havâic-i asliye dışındaki mülkiyet “hak” değil; “görev”dir. Demek ki “Görevi” gözümüz kesmiyorsa “emanete” talip olmuyoruz. Şartlarını (hakça bölüşüm, kardeşçe paylaşım, rıza, infak, karz-ı hasen, i’ta, kenz yasağı vb.) yerine getirerek ancak emaneti üstlenebiliyoruz. Aksi halde yerin, göklerin ve dağların yaptığını yapıyor; ürküyor, titriyor ve “Bu beni bozar” deyip yerimize oturuyoruz." dedi.

yuzdeyuzhaber





Son Güncelleme: 21.03.2014 13:20
Yorumlar

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol