ŞEMS SURESİ VE 'GÜNEŞ BAKİRELERİ'

İhsan Eliaçık Hoca İle Kuran'ı Keşfediyorum'da bugün: İsmi ve içeriği ile dinler tarihi açısından çok önemli mesajlar veren ŞEMS Suresi'nin ilk on ayeti...

25 Ekim 2014 Cumartesi 11:47
ŞEMS SURESİ VE 'GÜNEŞ BAKİRELERİ'

 Sevgi ve Merhameti sonsuz Allah'ın adıyla,



Dile gelsin güneş (ŞEMS)
Dile gelsin yaydığı aydınlık!
Dile gelsin güneşe ram olmuş ay!
Dile gelsin açtıkça açan gündüz!
Dile gelsin örttükçe örten gece!
Dile gelsin o görkemli yapısıyla gökyüzü!
Dile gelsin ouçsuz, bucaksız genişliği ile yeryüzü!
Dile gelsin üzerine titrenerek yaratılan can!
Dile gelsin günahı da sevabı da esinleyen ilham!;
" Kim kendini arındırıp temizlerse kurtulacak.
Kim kendini kirletip günaha gömülürse mahvolacak!"
(ŞEMS SURESİ / 1-10)


ŞEMS: Sözlükte güneş demektir. Şems Suresi'nin ismi ve içeriği dinler tarihi açısından çok önemli mesajlar vermektedir. Kur'an'a insanlık tarihinde bir dönemi kapatıp, bir dönemi açan 'reformcu' niteliği açısından baktığımızda, bu surede tanrısal bir konum biçilerek bütün eski dünya dillerinde merkezi bir yer işgal eden 'güneş kültürünün' mahkum edildiğini görürüz. 'Eski dünya' tabiri ile Kur'an'ın inişinden veya Hazreti Muhammed'in çıkışından önceki tüm dünyayı kastediyoruz.

Eski Mısır'da Ra güneş tanrısıydı. Ona tanrıların kralı veya kralların tanrısı deniyordu. Yahudilerin gök gürültüsünü (Ra'd) tanrı Yahve'nin haykırışı olarak anlamaları gibi Mısırlılar da güneşi tanrı Ra'nın gözü olarak kabul ediyorlardı. Ra, şahin başlı ve güneş diski taşıyan adam şeklinde tasvir ediliyordu. Mısırlılar, RA'nın hergün güneşin doğuşuyla birlikte botla gökyüzünde, batışı ile birlikte ise yerlatında gece yolculuğu yaptığına inanıyorlardı. Mısır kralları Firavunların RA ile yakın irtibat içinde olduklarına, RA'nın oğulları olduğuna ve tanrının onlarda vücutlaştığıa inanırlardı. Tanrısal gücün sembolü olarak, başlarında boynuzlu taç, tanrısal bilginin sembolü olarak da ellerinde asa taşırlardı. Yine RA'nın çocukları olduklarına inanılarak birçok önemsiz ya da yerel tanrı güneşle irtibatlı görülürdü.

Yine eski dünya dinlerinde güneş veya gök tanrısına Sümerlerde UTKU, Babillilerde SAMAŞ, Hititlerde UTU, Proto-Hattilerde VURUŞUMU, çoğu sami toplumlarında BAAL, Yunanlılarda iris, Manicilikte ZURVAN, Japonlarda AMETERASU, İnka kızılderililerinde INTİ deniyordu.

İNKA kızılderilileri küçük yaştaki kız çocuklarını manastırda toplar, tanrıya kurban olarak keserler veya yönetici takımının eşleri olarak kullanırlardı. Bu kızların eğitimini üstlenen rahibe COYA PACSA, güneş tanrısı İNTİ'nin dünyeci karısı olarak görülürdü. Bu şekilde toplanan kızlara 'güneş bakireleri' denirdi. Bunlar göğüslerine tahta kazıklar saplanarak direklerde sallandırılır ve sürekli döndürülmek suretiyle gün boyu güneşe sunulurlardı. Her yıl yapılan bu festivale 'güneş dansı' derlerdi. Bunun benzeri Mezopotamya'da Sümer ve Babil ayinlerinde de görülür.

İşte Şems Suresi, eski dünyaya ait bu putperest anlayışları tümüyle mahkum etmektedir. Güneş yemin edilmesi onu ululama için değil; 'dile gelmeye' çağırmak içindir. Yemin bu nedenle birşeyi ululamak değil, gerçeği teyidi için dile gelip konuşmaya çağrılma olarak anlaşılmalıdır. Onların dile gelmeye çağrılması ise yaratılmış, konuşmaya bile güçleri olmayan birer tabiat varlığı olduğunu, bir tapınma nesnesi olamayacaklarını, Allah'ın emrinde olduklarını göstermek içindir. Adeta onlar dilleri olup konuşabilse 'Allah bizi tapınasınız diye yaratmadı, bizi de Allah yarattı, sizin gibi birer mahlukuz' diyeceklerdir. Böylece Kur'an eski dünya dinlerinin insanı aşağılayan bu putperest kültürlerini mahkum etmekte, gördüğüne tapma şeklindeki ilkel tutumdan çıkararak insanoğluna asalet vermektedir. İnsanı, gözle görülmeyen, elle dokunulmayan, herhangi somut birşeyle sınırlanamayan, boyutsuz, şekilsiz, büsbütün sınırsız, engin bir ufuğa yönelerek özgürleştirmektedir. Bu nedenle yedinci yüzyıl Mekkesi'ne yönelik ilahi hitabı, bu noktadan itibaren tüm eski dünya dinleri dönemini 'Yedinci yüzyıl Sami/Arap muahyyilesi' üzerinden sona erdiren büyük reform olarak okumak gerekir. Kaldı ki, 'eski dünya' tabir ettiğimiz çağların teolojik izdüşümü (eski dünyanın Tanrı anlayışı ile ilgili izleri, etkileri, kalıntıları) zaten yedinci yüzyıl Mekke ortamında bir şekliyle yaşamaktaydı. Bu nedenle burada 'Kur'an'ın ilk muhatapları bundan bunu anlamış mıydı' diye sormanın bir manası yoktur.

Demek ki bu dile gelmeler boşuna değildir. Çünkü başta güneş olmak üzere ışık, alev, ay, gece, gündüz, gökyüzü, yeryüzü, insan, insandaki haz vs. tarih boyunca özellikle Kur'an öncesi eski dünya dinlerinde tanrılaştırılmış, her birine tapınırcasına prestij edilmiştir. Dikkat edilirse sure güneşten başlıyor ve sırayla hepsini dile getirmeye çağırıyor. Sonunda dile gelebilseydiler ne diyeceklerdi (kasemi cevabı) onu da yine kendisi veriyor...

Kim kendini arındırıp temizlerse kurtulacak: Bu, dile gelmeye çağırılan sekiz şey, dile gelebilselerdi ne diyeceklerdi, onun cevabıdır. Yani kasemin (yeminin) cevabıdır. Genellikle Mekki surelerin girişlerinde yeralan bu tür ayetler böyle başlayıp biter. Önce dile gelmeye çağrılanlar sıralanır, ardından ne diyeceklerine dair slogan gibi bir cümle sarfedilir. Burada da 'Kim kendini arındırıp temizlerse kurtulacak. Kim kendini kirletip, günaha gömerse mahvolacaktır!' deniyor.

Böylece adeta şu denmek isteniyor: Güneş, ışık, ay, gece, gündüz, gök, yer ve insan... Bunların hiçbiri Tanrı değildir. Bunlar oluşun birer parçasıdır. Hepsi tek bir oluş ve akışın içinde kendi görevlerini ifa ediyorlar. Hepsini kendi görevleri çerçevesinde tutun ve abartarak olmadık şeyler yakıştırmayın. Yaratıcı bir ve tek olup Allah'tır. Bunlar Allah'ın ayetleridir. O'nun varlığını ve birliğini gösterirler fakat yine de O değildirler... Ve sen ey insanoğlu! İçlerinde tek konuşabilen sensin. Fakat sen de onları tanrı sanarak kendini aşağılama. Keza tanrının onlar değil kendin olduğunu da sanma! Tanrı bir tek olan yüce Allah'tır. Onunla ilişkini düzelt. Gerçek Tanrı'ya; tanrı değil; gerçekten mahluk olana da, Tanrı demeye kalkma. Her şeyi yerli yerinde değerlendir. Oluş ve akış içindeki yerini ve anlamını iyi kavra. Böylece bütün varlığın ve O'nu yaratan Allah'ın bilincinde ol ve öyle yaşa. Bu tür varlıkları tanrı yerine koymayı bırak, kendine bak. Senin görevin iyiyi ortaya çıkarmak, kötüden sakınmaktır. Bu nedenle iyi, güzel ve doğru olan herşeyi koru, yaşar ve yücelt; kötü, çirkin ve yanlış olan herşeyden sakın ve onlarla mücadele et...




YARIN:  (ALLAH'IN DEVESİNE SAKIN DOKUNMAYIN / ŞEMS SURESİ 11-15 )

yuzdeyuzhaber





Son Güncelleme: 25.10.2014 11:55
Yorumlar

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol

Avatar
hülya akkaya öztürk 2014-10-26 11:44:24

Galiba hayatın amacı derin düşünüp basit yaşamak..Ben R İ Alnıaçik hocadan bunu anlıyorum..Ama basit derken bayağılık anlaşılmasın ..Basitlikten kasıt sadelik..

Avatar
Sevil sebatlı 2014-10-25 19:07:02

Hoca dan, çok daha derin düşünmeyi öğreniyoruz. Kuran da okuyupda anlamadığımız pek çok ayet anlam kazanıyor. Allah razı olsun.

Avatar
Nur . 2014-10-26 07:16:38

bir sure satfalarca açıklama,o kdr ilkel ve cahil bir topluma,bu kdr anlaşılması güç ayetler gönderilmesi karmakarışık bir hale getirilmesindeki maksat ne acaba,kimse bişey anlamasın diyemi

Avatar
Ali marasli 2014-10-25 14:34:52

kimilerine Örnek Oldu

Avatar
murat ok 2014-10-25 19:18:12

reformcu mu devrimci mi