'MUMCU BUGÜNLER İÇİN UYARMIŞTI'

Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) İzmir Şubesi Başkanı Halil Hüner, 24 Ocak 1993'de evinin önünde aracına düzenlenen bombalı suikast sonucu yaşamını yitiren gazeteci- yazar Uğur Mumcu'nun, Türk halkını bugün yaşayanlar için çok önceden uyardığını bildirdi.

23 Ocak 2014 Perşembe 14:57
'MUMCU BUGÜNLER İÇİN UYARMIŞTI'

 Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) İzmir Şubesi Başkanı Halil Hüner, 24 Ocak 1993'de evinin önünde aracına düzenlenen bombalı suikast sonucu yaşamını yitiren gazeteci- yazar Uğur Mumcu'nun, Türk halkını bugün yaşayanlar için çok önceden uyardığını bildirdi.

Hüner, Mumcu'nun yaşamı boyunca örgütlü yapıya inandığını, Cumhuriyet Gazetesi'nde yazdığı süreçte TGS üyesi olduğunu hatırlatttı.
"Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olunmaz'' sözünün Uğur Mumca'ya ait olduğunu anımsatan Hüner, şunları kaydetti:
''Bugün yaşadığımız süreci ve sonuçlarını Silah Kaçakçılığı Ve Terör , Rabıta, Tarikat – Siyaset – Ticaret, Kürt İslam Ayaklanması gibi kitaplarında yazmıştır. Türkiye'de araştırmacı belgeye dayanan gazeteciliğin öncüsü kabul edilen, ülke tarihindeki karanlık olayların ve ilişkilerin üzerine korkusuzca giden yazılarıyla bilinen Uğur Mumcu'nun katilleri hala bulunamadı. İktidarlar bu cinayeti aydınlatmada gönülsüz davrandıkları için suikast karanlıkta kaldı, faili meçhul oldu. Tarafsızca yapılacak bir soruşturmada Mumcu'nun yazdığı kitaplarda ip uçlarını verdiği katil veya katiller bugün dahi yakalanabilir. Türk halkının aydınlanması için Cumhuriyet Gazetesi'ndeki köşesinde ve yazdığı 20'yi aşkın kitapta bugünlerde yaşananlara dair Türk halkına önemli uyarılarda bulundu. Mumcu, siyaset ve ekonomide 'yeşil sermaye', 'kara para'' ile 'bölücülük' konularını yazılarında sürekli irdeledi, dikkat çekti; uyanık olunmasını istedi. Yazılarıyla, haberleriyle, sorularıyla gerçeklere ulaşmaya çabalarken haklarında davalar açılan, soruşturmalara uğrayan gazetecilern olduğu bir ülkede düşünce ve ifade özgürlüğünden bahsetmenin anlam taşımadığını düşünüyoruz. Katledilişinin 21. yılında Uğur Mumcu'yu unutmadık, sembolü olduğu değerleri unutmayacağız."
 
UĞUR MUMCU KİMDİR
22 Ağustos 1942 yılında Kırşehir'de dünyaya gelen Uğur Mumcu, 24 Ocak 1993'de Ankara yaşamını yitirdi.
Ailesi
Annesi Nadire Hanım, babası Tapu Kadastro memuru Hakkı Şinasi Bey idi. Ailesi Ankaralı olan Uğur Mumcu, 22 Ağustos 1942 tarihinde, babasının memuriyeti dolayısıyla Kırşehir’de, dört kardeşin üçüncüsü olarak doğdu.
Eşi Şükran Güldal Mumcu (Homan) ile olan evliliğinden (1977) bir oğlu (Özgür) ve bir kızı (Özge) olmuştur.
Uğur Mumcu anısına ailesi tarafından Ekim 1994′te Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı adında bir vakıf kurulmuştur.
Eşi Şükran Güldal Mumcu, 23. Dönem TBMM’ye İzmir Milletvekili olarak girmiş ve halen TBMM Başkanvekilliği görevini yürütmektedir.
Ağabeyi Av. Ceyhan Mumcu’nun Uğur Mumcu ile ilgili röportajlarının bir kısmı “Kardeşim Uğur Mumcu” adıyla bir kitapta toplanmıştır.
 
Eğitim yaşamı
İlk ve orta okulları Ankara Bahçelievler Deneme Lisesi’nde okuyan Mumcu çok aktif bir öğrenciydi. 1961′de başladığı üniversite eğitimini avukat olmak üzere başladığı Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde 1965′de tamamladı. 26 Ağustos 1962’de Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan Türk Sosyalizmi başlıklı makalesiyle Yunus Nadi Ödülü’nü aldı. 1963’de fakültede öğrenci derneği başkanı seçildi..
 
Askerlik dönemi
Askerliğini yapmaya hazırlandığı sırada 12 Mart dönemi’nde bir yazısında kullandığı “ordu uyanık olmalı” sözleriyle, “orduya hakaret etmek”, “sosyal bir sınıfın öteki sosyal sınıflar üzerinde tahakkümünü kurmak” suçunu işlediği iddasıyla gözaltına alındı. Mamak Askeri Cezaevi’nde pek çok aydınla birlikte bir yıla yakın kalan Uğur Mumcu, bu davadan dolayı 7 yıl hapse mahkum edildi. Fakat Yargıtay’ca karar bozuldu ve serbest bırakıldı. Bu olaydan sonra Mumcu askerliğini, 1972-1974 yılları arasında Ağrı’nın Patnos ilçesinde, resmi tanımıyla “sakıncalı piyade eri” olarak tamamladı. Patnos’ta, ağır koşullar altında askerliğini yaparken, zaten uzun zamandan beri var olan ülseri yüzünden mide kanaması geçirdi.
 
Gazetecilik dönemi
Yeni Ortam gazetesinde köşe yazarlığı yapan Uğur Mumcu, 1975’ten itibaren Cumhuriyet’te ‘Gözlem’ başlıklı köşesinde düzenli olarak yazmaya başladı. Aynı zamanda Anka Ajansı’nda çalışmaktaydı. 1975’te Mart dönemini sergilediği makalelerinden oluşan Suçlular ve Güçlüler adlı kitabını yayınladı. Aynı yıl, Altan Öymen’le birlikte hazırladıkları, Süleyman Demirel’in yeğeni Yahya Demirel’in hayali mobilya ihracatını konu edinen, Mobilya Dosyası adlı kitabı yayınlandı.
 
1977 yılından sonra sadece Cumhuriyet için yazmaya başladı. ‘Gözlem’ başlıklı köşesinde 1991 yılının Kasım ayına kadar aralıksız olarak yazdı. 1977’de Sakıncalı Piyade ve Bir Pulsuz Dilekçe kitapları yayımlandı. Ertesi yıl, Sakıncalı Piyade adlı yapıtını Rutkay Aziz ile birlikte tiyatroya uyarladı. Oyunu Ankara Sanat Tiyatrosu tam 700 kere sahneledi. 1978’de, ünlünün yaşam öykülerini, siyasal geçmişlerini, bir güldürü zenginliğiyle anlattığı kitabı Büyüklerimiz yayımlandı.
 
1981’de terörün silah kaçaklığıyla ilgisini ortaya koymak ve kamuoyunu bu konuda uyarmak için yazdığı Silah Kaçakçılığı ve Terör yayımlandı. Aynı yıl, Mehmet Ali Ağca’nın Papa’yı öldürme girişiminden sonra Ağca üzerine inceleme ve araştırmalarını yoğunlaştırdı.
 
Türkiye’de terör olaylarının artması nedeniyle 1979 yılında 12 Mart dönemi öncesi ve sonrası gençlik liderlerinin yaşadıklarını kendi ağızlarından yansıttığı ve silahlı eylemlerle bir yere varılamayacağına dikkat çektiği kitabı Çıkmaz Sokak’ı yayımladı. 1982’de Ağca Dosyası, ardından Terörsüz Özgürlük adlı makale derlemesi yayımlandı. 1983 yılında Ağca ile cezaevinde röportaj yaptı. 1984 yılında Aziz Nesin öncülüğünde bir grup tarafından Cumhurbaşkanlığı ve TBMM Başkanlığına sunulan, ancak Kenan Evren’in imzalayanları “vatan hainliği” ile suçlayarak dava açtığı Aydınlar dilekçesinin hazırlanmasına katıldı; 12 Eylül döneminde aydınlara yapılan işkenceyi anlatan Sakıncasız adlı oyunu yazdı; Papa-Mafya-Ağca kitabını yayımladı.
 
1987’de araştırmacı gazetecilik açısından büyük bir başarı kabul edilen Rabıta ve 12 Eylül adlı kitapları; 1991’de en önemli araştırmalarından biri olan Kürt-İslam Ayaklanması 1919-1925 yayımlandı.
 
1991 yılında İlhan Selçuk ve yaklaşık seksen Cumhuriyet gazetesi çalışanı ile birlikte gazeteden ayrıldı. Bir süre işsiz kaldı. 1 Şubat – 3 Mayıs 1992 tarihleri arasında Milliyet Gazetesi’nde yazan Mumcu, Cumhuriyet Gazetesindeki yönetim değişikliği üzerine 7 Mayıs 1992′de Cumhuriyet’e döndü.
 
Mumcu, 7 Ocak 1993 tarihinde Mossad ve Barzani isimli bir yazı yazdı. Bu yazısında Barzani, CIA ve Mossad arasındaki bağlantılara değindi ve yazısını şöyle bitirdi:
 
Kürtler sömürgeciliğe karşı bağımsızlık savaşı yapıyorlarsa ne işi var CIA ve MOSSAD’ın Kürtler arasında? Yoksa CIA ve MOSSAD, antiemperyalist savaş veriyorlar da dünya bu savaşın farkında değil mi?
 
8 Ocak 1993 tarihli Cumhuriyet Gazetesindeki Ültimatom başlıklı yazısında ise yakında yayınlayacağı kitabında istihbarat örgütleri ile bölücü Kürt milliyetçileri arasındaki bağlantıları açıklayacağını yazmıştı. Kardeşi Ceyhan Mumcu, cinayetten önce Uğur Mumcu’nun İsrail elçisiyle görüşme yaptığını basına gönderdiği açıklamada yazmıştı. Gazetecilik hayatı başarılarla dolu olan Mumcu 24 Ocak 1993 tarihinde uğradığı bombalı saldırı sonucu hayatını kaybetmeden önce polis-mafya-siyaset ağının derin boyutlarını araştırmaktaydı.
 
Suikast sonucu öldürülmesi
 
Uğur Mumcu, 24 Ocak 1993′te Ankara’da Karlı Sokak’taki evinin önünde, arabasına konan C-4 tipi plastik bombanın patlaması sonucu öldürüldü. Suikastın hemen ardından olay yerinde inceleme yapan uzmanlar, hiçbir delil bulamadığı ve patlamayla etrafa dağılan ve cımbızla toplanması gereken delillerin ise süpürgeyle süpürüldüğü iddia edilmiştir. [1] Suikastı, İslami Kurtuluş Örgütü, İBDA – C, İslami Cihat gibi çeşitli örgütler üstlenmiştir.Gazeteci arkadaşlarının daha sonra ki açıklamalarında Mumcu’nun öldürülmeden önce Abdullah Öcalan isimli PKK terör örgütü başkanının Milli İstihbarat Teşkilatına bağlı oldugunu ispat eden belgeleri ele geçirdigini söylemiştir[kaynak belirtilmeli].
 
Mumcu’nun eşi Güldal Mumcu’yu ziyareti sırasında dönemin Başbakanı Süleyman Demirel, Başbakan Yardımcısı Erdal İnönü ve İçişleri Bakanı İsmet Sezgin, “cinayeti çözmenin, devletin namus borcu olduğu” sözünü vermiştir.
 
Eserleri
 
* Mobilya Dosyası (1975)
* Suçlular Ve Güçlüler (1975)
* Sakıncalı Piyade (1977)
* Bir Pulsuz Dilekçe (1977)
* Büyüklerimiz (1978)
* Çıkmaz Sokak
* Tüfek İcad Oldu
* Silah Kaçakçılığı Ve Terör (1981)
* Söz Meclisten İçeri
* Liberal Çiftlik
* Devrimci Ve Demokrat
* Aybar İle Söyleşi
* İnkılap Mektupları
* Rabıta
* 12 Eylül Adaleti
* Bir Uzun Yürüyüş
 
* Tarikat – Siyaset – Ticaret
* Kazım Karabekir Anlatıyor
* 40′ların Cadı Kazanı
* Kürt İslam Ayaklanması 1919-1925
 
**Mumcu'nun Cumhuriyet Gazetesi'nde unutulmazlar arasında yer alan yazısı:
UNUTTURULAN ATATÜRK
Atatürkçülük ne demektir?
Atatürkçülük, kısaca ulusal bağımsızlık ve ulusal onur demektir Atatürkçülük, özetle antiemperyalist bir kurtuluş savaşını başlatan ve sürdüren bir eylem ve öğretidir
- Amacımız , ulusal sınırlarımız içinde toprak bütünlüğümüzü ve ulusal tam bağımsızlığımızı sağlamaktır Buna engel olmak üzere karşımıza çıkacak kuvvet, kim ve ne olursa olsun hiç duraksamadan çarpışırız ve başarı kazanırız Bu konuda karar ve inancımız kesindir
Atatürkçülüğü, "tam bağımsızlık" inancından ayırmanın ve çok yönlü uluslararası ipotekleri "Atatürkçülük" adına savunmanın hiç olanağı yoktur Kurtuluş Savaşı'nın başlarında Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin bütün programlarına dayanağı, şu iki temeldir: Tam bağımsızlık, kayıtsız koşulsuz ulusal egemenlik!
- Tam bağımsızlık demek, elbette, siyaset, maliye, iktisat, adalet, askerlik, kültür gibi her alanda tam bağımsızlık ve özgürlük demektir Bu saydıklarımın herhangi birinde bağımsızlıktan yoksunluk, ulusun ve ülkenin gerçek anlamı ile bütün bağımsızlığından yoksunluğu demektir Biz, bunu sağlamadan ve elde etmeden başarıya ve esenliğe erişeceğimiz kanısında değiliz
İşte Atatürk budur, işet "Atatürkçülük" budur
Kurtuluş Savaşı, kökeninde "antiemperyalist" ve "antikapitalist" düşüncelerin kutsal harcını taşır:
- Biz bu hakkımızı saklı tutmak, bağımsızlığımızı emin bulundurmak için genel kurulumuzca, ulusal kurulumuzca bizi mahvetmek isteyen emperyalizme karşı ve bizi yutmak isteyen kapitalizme karşı kavga vermeyi uygun gören bir yolu izleyen insanlarız
Bu sözleri söyleyen ve her adımında ulusal bağımsızlığı, devrimci ve ilerici bir dünya görüşü ile sağlayıp pekiştiren Atatürk'ü bugün içine itildiğimiz ekonomik tutsaklığın temeli ve adı gibi görmek, Atatürk'e ve Atatürkçülüğe karşı yapılabilecek en ağır ve de en sinsi saldırıdır
Atatürkçülük bağımsızlık demektir, Atatürkçülük ulusal onur demektir, Atatürkçülük devrimcilik demektir Kurtuluş Savaşımızın ve ulusal devrimlerimizin önderi Mustafa Kemal, bugünkü emperyalist ilişkileri daha o günden görmekteydi:
- Karşılıklı güvenlik ve esenlik, bütün dünya uluslarının üzerinde titremesi gereken bir mutluluk ilkesidir Ancak bu ilke bütün uluslar için gerçekleşmedikçe, genel bir barışma sağlamaktan çok, sömürülmek istenen birtakım uluslara karşı, bir takım güçlü ulusların yeni davranış ve ayrıcalıklar kazanmasını sağlamak niteliğinde görülse yeridir Hele uluslararası silah alışverişinin, birtakım ulusların denetimi altında tutulmasını sağlayacak önlemlerin alınması bu kuşkuyu artırmaktadır
Unutturulan, unutturulmak istenen Atatürk ve Atatürkçülük budur! Televizyon ekranlarında Türk halkına tanıtılmayan, anımsatılmayan sözler de işte bu sözlerdir:
- Biz Batı emperyalistlerine karşı yalnız kurtuluş ve bağımsızlığımızı korumakla yetinmiyoruz Aynı zamanda Batı emperyalistlerin güçleri ve bilinen her aracı ile Türk ulusunu emperyalizme araç yapmak istemelerine engel oluyoruz Böylece bütün insanlığa hizmet ettiğimiz kanısındayız
"Ezilen uluslar bir gün ezen ulusları yok edeceklerdir" diyen Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ü, yeniden ezilen ulusların, Asya ve Afrika halklarının bayrağı yapmak, biz Atatürkçülerin, biz devrimcilerin namus borçlarıdır
- Bütün dünya bilsin ki benim için tek yanlılık vardır Cumhuriyet yanlılığı, düşünsel ve sosyal devrim yanlılığı
Atatürk'ün bütün dünyaya duyurduğu bu ilerici ve devrimci düşünceleri ne yazık ki, ülkeyi Atatürk'ten sonra yöneten, yönettiğini sanan politikacılar eliyle hançerlendi ve Atatürk, gerçek nitelikleri ile değil, beylik anma törenlerinin donmuş kalıpları olarak tanıtılmak ve benzetilmek istendi
Atatürk'ü hiç olmazsa bu yıl, gerçek nitelikleri ile tanıtabilirsek, geçmiş dönemlerin ihanetleri bir ölçüde unutulmuş olur Kurtuluş Savaşı'nın yüce önderini "Atatürk Yılı"nda inançla selamlıyoruz:
Hoş gelişler ola Mustafa Kemal Paşa


yuzdeyuzhaber





Son Güncelleme: 23.01.2014 15:00
Yorumlar

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol