İşte Dolar Ve Euro'nun Artışının Sebebi!

Sözcü yazarı Yılmaz Özdil de doların neden arttığı yönelik değerlendirmelerde bulundu. Özdil, doların güven ortamının yok olması nedeniyle yükseldiğini savundu. Ekonomist Devrim Zelyut da Uygur Türklerine dikkat çekti.

09 Ekim 2020 Cuma 13:19
İşte Dolar Ve Euro'nun Artışının Sebebi!

Sözcü yazarı Yılmaz Özdil bugünkü köşesinde konuya ilişkin bir yazı kaleme aldı.

Özdil, yazısında şu yorumlarda bulundu:

" BİZANS'TAN BERİ KONU: GÜVEN"

Yakından baktığınızda hayretle ilk gördüğünüz, kusursuz “güven”dir.*

Bunca yüklü miktarda paranın, çuvalla sırtta taşınan paraların, tek kuruşluk bile eksik gedik olmadan, taa Bizans'tan beri kesintisiz her gün böylesine el değiştirebilmesinin sebebi “güven”dir.

Bizans'tan beri, Osmanlı'dan beri, Cumhuriyet'in kuruluşundan beri o sokakta ayaküstü verilen “söz”den dönülmemesidir.

*Para trafiği eşittir güven'dir.*

Türk Lirası'nın güneşte kalmış dondurma gibi erimesinin, piyasaların çölleşmesinin, kredi notumuzun Uganda seviyesine düşmesinin, risk priminin Senegal seviyesine yükselmesinin, Ruanda'yla aynı şartlarda borçlanabilmemizin sebebi…

Hükümete duyulan güvensizlik'tir.

*

Almanya bizi kıskanıyor, dünyanın en büyük 10 ekonomisi arasına girmemize hiç bu kadar yakın değildik, tarımda Avrupa şampiyonuyuz, doğu batı eksenini değiştirecek miktarda doğalgaz bulduk, covid aşısı ürettik “söz”lerine “güvenilmemesi”dir.

*

Türk Lirası'nın dünya piyasalarında neden böyle aciz duruma düştüğünü merak edenlerin, üç saniye bile olsa Tahtakale'ye gidip, ibret alması gerekir. 

UYGUR TÜRKLERİNİN AHI VURUYOR

Ekonomist Devrim Zelyut da, Özdil'in güven vurgusuna destek veren şu satırları anlattı:

Geçtiğimiz gün Cumhurbaşkanı Erdoğan, Camiler ve Din Görevlileri Haftası'nda konuştu.  "Müminin görevi varlıkta şımarmamak, yoklukta sabretmektir. Gerçek mümin acıyı bal eyleyendir" dedi. 

Uygur Türkleri yıllardır acıyı bal eyliyor. Bu acıyı hafifletmek, onların yalnız olmadığını göstermek için dünya kamuoyu bu konuyu uluslararası gündemde tutmaya devam ediyor. 6 Ekim'de Çin yönetimine ortak bir mektup gönderen 39 ülke, Doğu Türkistan'daki toplama kamplarında zorla tutulan Uygurların derhal serbest bırakılması çağrısında bulundu. Lakin Türkiye'nin bu belgeye imza koymadığı görüldü.

Okurlarımız siyasi bir konu ile kurların ne alakası var diye sorabilir. Ya da bazıları, Çin yönetimi orada terörle bağlantılı unsurları tutuyor, biz gittik gezdik sıkıntı görmedik de diyebilir. Ancak ortada buz gibi gerçekler var: *Doğu Türkistan'da, bir milyondan fazla insan keyfi olarak 'siyasi eğitim' kamplarında gözaltında tutuluyor.

*Uygur kültürünün yanı sıra din veya inanç özgürlüğü, serbest dolaşım, dernek kurma ve ifade özgürlükleri ile ilgili çok ciddi kısıtlamalar var. Dünya bu gerçekleri görüp, endişeleri dile getiriyorsa Türkiye neden bu endişelere ortak olmuyor? 

Bu soruya verilen cevap aslında Türk Lirası'nın neden çöktüğünün cevabıdır. Ne yazık ki Türkiye modern dünyadan hızlı bir kopuş sürecine girdi. Otoriter yönetimlerle işbirliğini artıran bir süreçten geçmeye başladık. Yaşadığımız bu olumsuzluklar Türkiye'nin ekonomik açıdan da yalnız kalmasını doğurdu. Örneğin Pandemi döneminde Amerikan Merkez Bankası (FED) varlıkları 4 trilyon dolardan 7 trilyon dolara çıkmasına rağmen bu muazzam paradan Türkiye'ye kuru düşürecek bir giriş yaşanmadı. Aksine kurlar yukarı gitti. Ayrıca yabancı yatırımcıların Türk tahvil ve hisse senetlerini satarak, Türkiye'den kaçtıklarını her hafta açıklanan, 'Merkez Bankası Menkul Kıymet İstatistikleri'nde görebilirsiniz.  

Türkiye'nin dış politika yanlışları, iç siyasetteki hatalar, ekonomi yönetimindeki başarısızlıklar devasa bütçe açıklarına neden oldu. Ocak-Ağustos arası 110 milyar TL bütçe açığı tam önümüzde duruyor. Bu açıkları kapatmak için alınan borçlar, bu borçlara ödenen 91,6 milyar TL ise acı bir gerçek. Merkez Bankası'nın rezervlerinin swap yani takas yolu ile alınan borçlar hariç eksi olduğunu da biliyoruz. Türk ekonomi yönetimi, yanlış sistemini seçimlere kadar çevirmek için borç paraya muhtaç durumda. Bu nedenle Çin'e karşı hazırlanan bildiriye imza atamıyor. Çin mallarına muhtaç hale getirilmiş bu ithalatçı ekonomik model sebebi ile her yıl 20 milyar dolarımız Çin'e gidiyor. Böylece Uygurlar için değil Çinliler için çalışmış oluyoruz. Türkiye'nin 'Uygur Tercihi' sadece siyasi bir konu değildir. Aynı zamanda ekonomik model seçimidir. Yani modern dünyaya entegre olup ihracatımızı artıracak mıyız? Yoksa uzaklaşıp, içe kapanıp fakirleşecek miyiz? 

Biz modern dünyadan uzaklaştıkça ülkemize duyulan güven daha da düşecek. Yani ne fabrika kurmak için, ne de tahvillerimizi, hisselerimizi almak için yabancı yatırımcılar gelecek. Bunun sonucunda da Türk parası değer kaybetmeye devam edecek, yoksulluğumuz derinleşecek. Peki ya Uygurların ahı? O 'ah' kurları daha şiddetli vurursa kimse şaşırmasın. 
 

yuzdeyuzhaber





Son Güncelleme: 09.10.2020 13:41
Yorumlar

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol