GÜLEN ŞEKER TESTİ YAPARKEN...

"Şayet bilhassa fotoğrafların yayınlanmasında bir vebal varsa, o vebal bana aittir. Ne var ki, bu son fotoğrafları da neşretmeden duramayacağım”

03 Temmuz 2014 Perşembe 16:32
GÜLEN ŞEKER TESTİ YAPARKEN...

 Fethullah Gülen'le birlikte ABD'de yaşayan ve Gülen'in konuşmalarının yer aldığı herkul.org internet sitesinin editörlüğünü yapan Osman Şimşek, Fethullah Gülen ile ilgili “Reklam değil, insaf çağrısı” başlıklı bir yazı yayınladı.

Osman Şimşek herkul.org'da yayınlanan yazısında; “Daha önce değişik vesilelerle arz ettiğimiz gibi, Kur’an ayı şafakta tüllenmeye durduğu günlerden itibaren doktorlar, Hocaefendi’ye ‘Efendim, oruç tutmanız tehlikeli olabilir; Allah korusun, şeker krizi ve kanın pıhtılaşmasına bağlı damar tıkanıklığı ihtimali var.’ diyorlar. Fakat böyle bir ikaz karşısında, ibadet aşığı Hocamız, bir kere daha tabiatını seslendiriyor: ‘Doktor bey, oruç tutmazsam o zaman zaten ölürüm!’” ifadelerini kullandı. Osman Şimşek yazının sonunda; Fethullah Gülen’in şeker testi yaparken çektiği fotoğraflarını yayınladı.

Osman Şimşek fotoğrafları yayınlamasıyla ile ilgili olarak da şu satırları yazdı:

"Arkadaşlarım, “Ağabey, resimleri koymasanız, yine ‘reklam’ derler!” ikazlarını seslendirdiler ve önce “tamam” dedim ama duramadım. Şimdiye kadar çok fotoğraf paylaştık; onların hepsini Hocamızı rahatsız etmeme hassasiyetiyle çektik. Hiçbir zaman reklam ihtiyacı hissetmeyen Hocamız o resimlerin neşrinden de hep sonradan haberdar oldu. Hocamızın hayatına dair aktardıklarımız ya bir suizannı bertaraf etmeye ya da bir hayırlı işe teşvike yönelik oldu. Şayet bilhassa fotoğrafların yayınlanmasında bir vebal varsa, o vebal bana aittir. Rabbimden de arkadaşlarımdan da özür dilerim. Ne var ki, bu son fotoğrafları da neşretmeden duramayacağım”

İşte Osman Şimşek'in yazısından o bölümler:

“Sevgili dostlar,

Bari Ramazan-ı şerif boyunca geneliyle sosyaliyle medyadan uzak kalmaya çalışsanız da göz ucuyla bakınca bile onca yalan ve iftira görmenin kaçınılmaz olduğu günümüzde kalbi ve zihni kirletmemek zorlardan zor.

Sanki bazılarına Ramazan hiç uğramıyor; bir kısım mahfillerde bühtan ve saldırılar hız kesmiyor. Her şeye rağmen, hadisin ifadesiyle “oruçluyuz” deyip geçmek ve çirkinliğe ortak olmamak en güzeli.

Bu düşünceyle bayrama kadar sükut murakabesi ve Ramazan’dan istifade gayreti hedefimdi. Fakat, sabahki tefsir dersi şu satırları karalamaya adeta mecbur etti.

Birkaç senedir sürdürdüğümüz tefsir müzakeresine Ramazan ayında da devam ediyoruz. Sabah namazlarından sonra bir gün Elmalılı Hamdi Yazır’ın eserini satır satır okuyup takip ediyor; diğer gün de, okunan ayetlerle alâkalı yaklaşık yirmi tefsir kitabında geçen farklı yorumları özetliyoruz; her bir arkadaşımız bir tefsiri okuyup özet hazırlıyor ve beş on dakikada onu arz ediyor.

Muhterem Hocamız hem okunan hem de hulasa edilen meal, tefsir, yorum ve şerhleri pür dikkat dinliyor; anında müdahalelerle, iştirak ettiği noktalara ya da katılmadığı hususlara işarette bulunuyor, ilave açıklamalar yapıyor; selef-i sâlihînin dini doğru anlama ve aktarma yolundaki meşkur gayretlerine dikkat çekip onları hayırla yâd ediyor ve dünün anlayışını günümüzün idrakiyle mezcedip hal-i hâzırın meselelerine ışık tutuyor.

İFTARI GLUCAGON İLE BEKLİYOR

Daha önce değişik vesilelerle arz ettiğimiz gibi, Kur’an ayı şafakta tüllenmeye durduğu günlerden itibaren doktorlar, Hocaefendi’ye “Efendim, oruç tutmanız tehlikeli olabilir; Allah korusun, şeker krizi ve kanın pıhtılaşmasına bağlı damar tıkanıklığı ihtimali var.” diyorlar. Fakat böyle bir ikaz karşısında, ibadet aşığı Hocamız, bir kere daha tabiatını seslendiriyor: “Doktor bey, oruç tutmazsam o zaman zaten ölürüm!”

Aslında ona, ağır bir hastalığa yakalanan, iyileşme umudu olmayan hastaların ve oruç tutmaya gücü yetmeyen yaşlıların durumunu sorsanız, mutlaka onların oruç tutmaları gerekmediğini ve tutamadıkları “her bir oruç için bir fakiri doyuracak” kadar “fidye” vererek bu vazifelerini yerine getirmiş sayılacaklarını söyler. Ne var ki, kendisi hakkındaki hükmü farklıdır; o, dinin belirlediği azîmet çerçevesine sadık kalmak suretiyle mutlaka orucunu tutar ve “Rabbimin huzuruna sözümde durmuş olarak çıkayım; Efendimin (aleyhissalatü vesselam) yanına kulluk vaadimi korumuş olarak varayım!” der.

Hocaefendi, hemen her sahurda gün boyu şeker ve tansiyonunu dengede tutabilmenin yollarını araştırır. Gün içinde meydana gelebilecek hipoglisemiye (hâlsizliğe, aşırı terlemeye ve hafif baygınlığa yol açacak şekilde kanda normalden daha az şeker bulunması haline) mani olmak için insülini belli bir dozda alması gerektiğinden dolayı her gün ince ince hesaplar yapar; iftarda ve sahurda ani şeker yükselmesini engellemek maksadıyla insülin iğnesi kullanır. Şeker düzensizliğinden ve susuzluktan dolayı kanın pıhtılaşma eğilimi artması sebebiyle damar problemleri yaşamamak için içtiği suyun miktarına bile çok dikkat eder. Ani şeker düşmesi ihtimaline binaen, tehlike anında hemen alabileceği konsantre şekerini de yanından ayırmaz ama ağız yoluyla bir şey alıp orucunu kati bozma yerine, -bazı alimlere göre orucu bozmayan- şırınga yapma (sonra her şeye rağmen o günü kaza etme) yolunu ihtiyata daha uygun bularak glucagon iğnesini de bütün ay boyunca masasında hazır bekletir. Düşünebiliyor musunuz, biz elimizde hurma iftar etmeyi beklerken, o glucagon ile ezan vaktini intizar etmektedir.

Sabah derse başlayacağımız sırada muhterem Hocamız gözlerinin karardığını ve başının döndüğünü söyledi. Sebebi aşikardı, şeker düşmesi. Belli bir seviyenin altında olursa mutlaka hemen şırınga gerekecekti.

Bir ders boyunca tam dört defa ayrı ayrı parmağını deldi, azıcık kanla şeker testi yaptı ve müzakereye devam etti.

Bu manzara iki hususu hücum ettirdi zihnime: Bir tarafta o yaşına ve rahatsızlıklarına rağmen orucunu tutmanın ve Kur’an dersini aksatmamanın derdindeki bir insan. Diğer yanda, hiçbir vicdan sahibinin kabul etmeyeceği isnatlarla ona hücum edenler.

FOTOĞRAFLARI NEŞRETMEDEN DURAMAYACAĞIM

Bir arkadaşıma o anı fotoğraflaması için işaret ettim. Yarım saat aralıklarla dört defa aynı ameliye tekrar edince bir fırsatını bulduk ve birkaç fotoğraf çekebildik.

Arkadaşlarım, “Ağabey, resimleri koymasanız, yine ‘reklam’ derler!” ikazlarını seslendirdiler ve önce “tamam” dedim ama duramadım.

Şimdiye kadar çok fotoğraf paylaştık; onların hepsini Hocamızı rahatsız etmeme hassasiyetiyle çektik. Hiçbir zaman reklam ihtiyacı hissetmeyen Hocamız o resimlerin neşrinden de hep sonradan haberdar oldu. Hocamızın hayatına dair aktardıklarımız ya bir suizannı bertaraf etmeye ya da bir hayırlı işe teşvike yönelik oldu.

Şayet bilhassa fotoğrafların yayınlanmasında bir vebal varsa, o vebal bana aittir. Rabbimden de arkadaşlarımdan da özür dilerim.

Ne var ki, bu son fotoğrafları da neşretmeden duramayacağım.

Bilirsiniz, Hazreti Ali (bazı kaynaklara göre de İmam-ı Azam Ebu Hanife Hazretleri) “Dehriyyûn” denilen ve her şeyin zamanla olup bittiğini, âlemin ezelî ve ebedîliğini iddia edip âhirete inanmayan münkir, imansız fırkaya karşı şöyle söyler: “Siz diyorsunuz ki Cennet yok, öbür âlem yok, ebedî saadet yok; ben de diyorum ki, bu inkâr ettiklerinizin hepsi var. Şimdi iş benim dediğim gibi ise, siz ne kaybettiğinizin farkında mısınız? Farz edelim ki; sizin dediğiniz doğru olsun. Ben ne kaybederim ki! Sadece hayatımı disiplin içinde geçirmiş olurum.”

Şimdi Ramazan’da bile iftira ve saldırılarına ara vermeyen ama mümin olduğunu iddia eden insanlara şöyle demek isterim: Allah aşkına, ya Hocaefendi sizin dediğiniz gibi değilse -ki bütün ruhumla onun Allah rızasından başka muradı bulunmayan bir kul olduğuna şahitlik ederim- gıybet, hakaret ve iftiralarınızla ahiretinizi nasıl kararttığınızın farkında mısınız?

Hayır azizim, Allah şahit ki, reklam değil insaf çağrısı.”






yuzdeyuzhaber





Son Güncelleme: 03.07.2014 16:35
Yorumlar

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol