Devrimci Portreler

10 Ağustos 2018 Cuma 04:38

1980'lerin sonu…

Ankara'da 2000'e Doğru Dergisi'nin istihbarat şefiyim.

Ankara temsilcimiz Hasan Yalçın haber merkezine gelerek yanındaki kişiyi tanıştırdı: “Yeni işçi-sendika muhabirimiz Hikmet Çiçek!”

Ardından beni tanıştırdı; “istihbarat şefimiz Soner, birlikte çalışacaksınız.” Tokalaştık.

Hikmet Çiçek bürodan ayrılınca Hasan Yalçın'ın odasına gittim.

Kimdi bu Hikmet Çiçek?

1969 yılında SBF Basın ve Yayın Yüksek Okulu'na girmiş 68 Kuşağı devrimcilerindendi.

27 Temmuz 1971 tarihinde İzmir'den Denizli'ye para taşıyan Ziraat Bankası aracının soygununa karışıp, 14 yıl 4 ay hapis yatmıştı. Yeni çıkmıştı…

23 yaşındaydım… 68 Kuşağı'nın teori ve pratik zenginliğini kuşanmış, onca yıl hapis yatmış, 40 yaşında “çiçeği burnunda” muhabirle nasıl çalışacaktım?

Çalışmakla kalmadık; hepimize ağabeylik yaptı. Kaç gazeteci yetiştirdi.

30 yıllık dostluğumuz Silivri Cezaevi'nde de sürdü. (FETÖ kumpası sonucu 6 yıl yattı.)

Geçtiğimiz aylarda telefon etti:

“68 Kuşağı'nın hikayesini yazıyorum; senin bu konuda yazdıklarını kullanabilir miyim?”

Ve:

Geçen ay “Devrimci Portreler” adını verdiği kitabını çıkardı.

Bir solukta okudum; özgürlüğe ve bağımsızlığa sevdalı idealist bir kuşağın yaşanmış hikayelerini…

TANIYOR MUSUNUZ

“68 Kuşağı” deyince aklınıza ne geliyor?

İlk sokağa çıkışları 17 Nisan 1963'te oldu; kuruluş yıldönümünde Köy Enstitüleri'nin kapatılmasını protesto ettiler.

Aynı yıl Zonguldak Kozlu'da madene girmeme eylemi yapanlara jandarmanın açtığı ateş sonucu hayatını kaybeden iki işçi için Ankara'da yürüyüş düzenlediler: “Mebusa zam, işçiye gam!”

1964 yılındaki eylemlerinin gündeminde Kıbrıs vardı: “Ordu Kıbrıs'a!”

Milli Petrol… Milli Maden kampanyası başlattılar.

Türk-İş Sendikası'nın ABD üslerinde çalışan işçilere yönelik baskılarını 12 Kasım 1966'da protesto ettiler: “Türkiye sömürge değildir!”

Kıbrıs Türklerinin ezilmesini seyrettiği için “NATO'ya Hayır” haftası gerçekleştirdiler.

Emperyalizmin simgesi Amerikan 6. Filo'ya karşı protestolar yaptılar. İlk kayıplarını bu eylemde yaşadılar: İ.Ü. Hukuk Fakültesi öğrencisi Vedat Demircioğlu katledildi.

Eylemlerini sürdürdüler… Coca Cola başta olmak üzere yabancı gıda şirketlerine karşı “Yerli Malı Haftası” düzenlediler.

Bu eylemlerden sonra “işte komünistlerin çirkin yüzü” yazıları dinci medyada yer almaya başladı. Ardından… Dergi satarken- bildiri dağıtırken “komünistler Moskova'ya” diye bağıranların saldırılarına uğradılar. Yetmedi…

6. Filo'yu kıble yapıp namaz kılanlar, “kanlı pazar” günü iki devrimci işçi Ali Turgut Aytaç ile Duran Erdoğan'ı öldürdü.

Geri adım atmadılar… Atatürk heykellerine yapılan saldırıları durdurmak için yurdun dört yanındaki anıt önlerinde nöbet tuttular. Samsun'dan Ankara'ya “Mustafa Kemal Yürüyüşü” yaptılar. Atatürk'ün tam bağımsızlık ülküsünü şiar edindiler.

Kendilerine “komando” adı verenler tarafından yurtları basılmaya başlandı.

19 Eylül 1969'da Mehmet Cantekin ve dört gün sonra Taylan Özgür katledildi.

“Birileri”/Gladio düğmeye bastı; ülke çocuklarının düello yapması için zemin hazırladı.

ÜLKÜCÜLERLE ÇATIŞMAYA KARŞI

Delikanlıydılar…

Heyecanlıydılar…

Aceleciydiler; “devrim teorileri” yapıyorlardı. Sanıyorlardı ki, “öncü savaş” ile devrim hemen gerçekleşecek! Ateşin üstüne gencecik bedenleriyle yürüdüler…

Çok deneyimsizdiler…

Hikmet Çiçek'in kitabında şaşırtıcı çok anı var. 68'liler Birliği Vakfı Başkanı Namık Kemal Boya ağabey anlatıyor:

“Deniz (Gezmiş), devrimci-ülkücü çatışmalarına karşıydı. Ona göre temel hedef ABD emperyalizmi olmalıydı. Bu hedefi saptıracak çatışmaları hoş karşılamazdı.”

Deniz Gezmiş, 23 Aralık 1969 tarihli Devrim Dergisi'ne verdiği röportajda şöyle diyordu:

“Bugün ABD emperyalizmi saldırganlık yolunu seçmiştir. Buna karşı biz de emperyalizmin parmağının bulunduğu her yerde ona karşı aynı silahlarla mücadele yolunu seçtik; tıpkı Mustafa Kemal'in 50 yıl önce yaptığı gibi…”

Yavuz Alogan'ın tespiti ilginç:

“O yıllarda, 18 yaşında bir genç annesinden aldığı harçlığı biriktirerek, mesela -1978'de yanan- Yiba çarşısındaki bir esnaftan Astra marka pırıl pırıl bir tabancayı yedek şarjörü ve iki kutu mermisiyle satın alabiliyor; cebinde dinamit lokumuyla gezebiliyordu. Bugünden geçmişe bakıldığında bu mühimmat bolluğunun nasıl mümkün olabildiği hala yanıtını bekliyor…”

68 Kuşağı üzerine yeteri kadar değerlendirme yapılmadı. Hikmet Çiçek'in kitabı yapılacak çalışmalara çok bilgi taşıyor. Örneğin…

Arslan Kılıç yakın arkadaşı İbrahim Kaypakkaya konusunda şunu söylüyor:

“Öğrenci harçlığımız yetmediği için bir ara Ant Dergisi'ni ben, Türk Solu Dergisi'ni İbrahim alıyor, okuduktan sonra değiş tokuş yapıyorduk.(…) Türk Solu Dergisi'nin kapağına ‘Türk Solcusu İbrahim Kaypakkaya' yazıyordu. O yıllarda sosyalistler arasında, -emperyalizmin küreselleşme saldırısının solun içine 1990'larda yerleştirmeye başladığı- ‘Türk olmaktan utanma' duygusunun zerresi yoktu.”

“Devrimci Portreler” kitabını okumanızı tavsiye ederim. Kimmiş gerçek yurtseverler yakından tanıyınız…

yuzdeyuzhaber





Son Güncelleme: 10.08.2018 04:58
Yorumlar

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol