Cezaevi mektupları

08 Nisan 2020 Çarşamba 06:24


Sevgili okurlarım bir insan, yaşamı boyunca herhalde en çok sıkıntı ve ıstırabı 
cezaevinde çeker…

Hele de eğer haksız tutuklanmış veya hüküm yemişse.

Cezaevlerine ziyaretçi olarak birkaç kez gitmişliğim var. İlki, uzun yıllar önce 
Ankara'daki Sincan Cezaevi açılmak üzere iken…

Adalet Bakanlığı bir grup gazeteciyi çağırıp bitmeye yakın olan cezaevini 
gezdirmişti. Özellikle adına hücre denilen tek kişilik odaları gezmiş, “Allah 
buralara kimseyi düşürmesin” demiştik.

İçine ancak bir yatak, küçük bir masa ve iki plastik sandalyenin sığabildiği 
daracık bir yer. Küçücük, kapısı geceleri kilitlenen birkaç metrekarelik bir 
avluya açılıyor.

Kim olursa olsun bir insanın orada tek başına yaşam geçirmesi gerçekten çok zor 
bir hadise.

★★★

Sonraki yıllarda Saygı Öztürk'le birlikte Sincan Cezaevi'ne üç kez daha gittik. 
Biri Engin Alan Paşayı, diğer ikisi gazeteci arkadaşımız Mustafa Balbay'ı 
ziyaret içindi.

O sıkı giriş aramalarını, göz taramalarını, demir kapılardan geçişleri hiç 
unutmadım.

Bu ziyaretlerimizde cezaevi artık tümüyle açılmıştı. Hücrelere ve koğuşlara uçan 
sineklerin girmesi bile mümkün değildi!

Bizi her seferinde ziyaretçi odalarına aldılar. Birkaç metre ötemizde bekleyen 
infaz koruma memurları yanımızda, dostlarımızla yarım saat sohbet edebildik.

Çay içmek ve kalem dahil her şey yasaktı! Balbay yanımıza gelirken bir şişe su, 
bir de plastik yoğurt kabında kuruyemiş getirmiş ve espriyi yine patlatmıştı:

“Ev sahibi olarak kusuruma bakmayın, ikram bu koşullarda ancak bu kadar oluyor!”

★★★

Burada cezaevleri, yaşanan haksızlıklar ve korona tehlikesiyle ilgili birkaç 
yazım çıkmıştı.

Türkiye'nin dört bir yanındaki irili ufaklı cezaevlerinde tutuklu ya da hükümlü 
olarak yatmakta olan kimselerden hemen her gün en az birkaç mektup ve faks 
alıyorum.

Her birini dikkatle okuyorum ve ayrı bir yerde koruyorum.

(Türkiye'de 355 cezaevi ve buralarda yatan 300 bin dolaylarında mahkûm var.)

Gelen bütün mektuplar ve fakslar önce cezaevi yönetimi tarafından okunuyor, 
üzerine okundu damgası vuruluyor. Fakslar yine yönetim tarafından PTT'ye 
gönderiliyor ve oradan çekiliyor.

Burada işin olumlu bir yönünden söz edeyim.

Bu yüzlerce mektup içerisinde şimdiye kadar sansür olayına bir kez tanık oldum. 
Bir hükümlünün mektubunda bazı cümleler kalın kara kalemle çizilip okunamaz 
duruma getirilmişti. Bunun dışında sansüre tanık olmadım.

★★★

Kimler yazıyor bu mektupları?

Her kesimden birileri var.

Pek çoğu, özellikle çok ağır cezalar alan 15 Temmuz olayının subay, astsubay ve 
askeri öğrenci hükümlüleri, kendilerine yargı kararıyla haksızlık yapıldığını, 
boş yere cezaevinde olduklarını söylüyorlar.

FETÖ'den hüküm giyenler suçlarını söylemiyor ama biraz olsun anlıyorsunuz.

Örneğin birkaç gün önce aldığım mektup şöyle başlıyordu:

“Esselamün aleyküm Emin abicim. Bana uzak, sana yakın olan ellerini hürmetle 
öpüyorum.”

Adlî hataya kurban gittiğini söyleyenler…

Uyuşturucu olayından hüküm giyenler…

Bu son gruptan bazıları suçlarını açıkça yazıyor, “Gençlik hatası idi” diyor.

Bir başkası geçmişte gece kulübü işletirmiş. “Yanımda çalışan kadının boğazını 
kesti, ben de onu öldürdüm. Daha 15 yıl yatarım var” diyor.

Bir şeye dikkat ettim, hiçbir tacizciden bugüne kadar mektup almadım!

★★★

Sevgili okurlarım, cezaevlerinde şu anda yatmakta olan tutuklu ve hükümlü sayısı 
300 bine yaklaştı. Cezaevleri tıklım tıklım dolu.  En çok yakınılan konular 
arasında şunlar da var:

-10 kişilik koğuşta 28 kişi üst üste yatıyoruz. Tek tuvalet var. Buna çözüm 
bulmaya çalışsınlar.

-Ailem uzakta, fakiriz. Buraya gelemiyorlar. Beni onlara yakın bir cezaevine 
göndersinler, hiç değilse ayda bir defa açık görüşte yüzlerini göreyim.

-Sağlık sorunlarımız çok ciddi ama doktor sayıları ve hastaneye sevkler 
yetersiz.

-Cezaevi kütüphanesi yetersiz. Bize kitap gönderin.  

Her mektup benim için ayrı bir dert!

İstekler ve talepler sıralanıyor ama benim elimden neyi düzeltmek gelir ki…

O mektupları okudukça içim parçalanıyor.

★★★

Bütün mektuplar saygı ve sevgi dolu… Çok ilginç hitaplar var.

Ama hepsi, hele koğuşlarda üst üste yatanlar büyük sıkıntı içerisinde. Çaresi 
nedir, var mıdır yok mudur, bilemiyorum…

Küçük çocuklarıyla yatan kadınlar.

Sağlığı çok bozuk olan tutuklu ve hükümlüler.

Ve şimdi bir de korona paniği başladı.

Salgın ya cezaevlerinin o kapalı ortamlarına sıçrarsa…

Bir şeyi daha not edeyim, bugüne kadar yemeklerden yakınan, aç kalıyoruz diyen 
hiçbir mektup almadım.

★★★

Anladığım kadarıyla cezaevlerinde en çok okunan gazete Sözcü.

Hemen her mektupta “Sözcü'yü bütün koğuş olarak severek okuyoruz. Bütün koğuş 
arkadaşlarımızın sizlere selamı var” ifadesi geçiyor.

★★★

Son bir husus daha…

Şimdi Meclis'te görüşülmesine başlanan yargı reformu paketini yüz binlerce 
tutuklu ve hükümlü dışında, ailelerini ve yakınlarını da katarsanız her gün en 
az birkaç milyon insan merakla ve özlemle bekliyor.

Sonuçta, yeni infaz yasasında iktidar ortakları AKP ve MHP ne derse o olacak…

Sakın ola ki iktidar yine büyük bir hayal kırıklığı yaratmasın, adalet 
ilkelerini koruyarak cezaevlerini biraz olsun boşaltmaya çalışsın.

Muhalefet partilerinin görüş, öneri ve eleştirilerini biraz olsun dikkate alsın.

Yeni düzenlemede adi suçların yanında düşünce suçları ve siyasi suçlar da af 
kapsamına alınmalı, gazeteciler ve teröre bulaşmamış olan günahsızlar 
unutulmamalı.

Çok geç kalındı ama adalete güven yeniden sağlanmalı.

yuzdeyuzhaber





Son Güncelleme: 08.04.2020 06:50
Anahtar Kelimeler:
CezaeviAfAf Yasası
Yorumlar

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol