Çav bella öyle mi?

24 Mayıs 2020 Pazar 08:39
Çav bella öyle mi?

2012 yılıydı.

Asrın liderimiz Tbmm'de kürsüye çıktı.

20 Nisan 1936 tarihli Cumhuriyet gazetesinden bir haber kupürü gösterdi.

“Bak belge konuşuyor, Chp iktidarında camiyi ahır yaptılar” diye bağırdı, Akp milletvekilleri tarafından ayakta alkışlandı.

Kupürün sadece başlığını göstermişti.

Haberi okumamıştı.

Kameralara sallaya sallaya gösterdiği kupürün başlığında “bu ne insafsızlık, Seferihisar'da tarihi cami ahır yapılmış” yazıyordu.

Peki, haberin içinde ne yazıyordu?

Aynen şunlar yazıyordu…

“Seferihisar'ın Hereke köyünde bir cami tahrip edilmiş ve ahır haline getirilmiştir. Müze müdürü tahkikat yapmıştır. Verdiği malumata göre, kütüphane ve medresesi vardır. Kütüphanesinden eser kalmamıştır. Evren oğullarından Kasım tarafından inşa ettirilmiştir. Üstündeki Arapça yazıya göre, 641 yıllık olduğu anlaşılmıştır. Osmanlı-Türk stilindedir. Tahribata rağmen, geriye kalan kısmı muhafaza edilirse, kıymettir.”

Yani?

Caminin ahır haline getirilmesiyle Chp döneminin, Atatürk'ün filan alakası yoktu.

Camiyi ahır haline getiren, işgal sırasında yaşanan Yunan vandallığıydı.

İşgal yıllarında bölgede hiç Türk kalmamıştı.

Türklerin yokluğunda bu caminin ahır haline getirildiğini tespit eden, haberdeki bilgileri Cumhuriyet gazetesine veren, İzmir Müze Müdürü'ydü.

Ortada cami falan yoktu, metruk haldeydi, minaresi yoktu.

Sadece antik ören yerlerinden araklanarak monte edilmiş sütun duvarı ayakta duruyordu.

Bölgede arkeolojik sayım yapan İzmir Müze Müdürü, söz konusu antik sütun sayesinde caminin kalıntılarını fark etmişti.

Bölge antik bölge olduğu için, müze müdürü tarafından tespit yapılmıştı.

Cami ibadete açık olsaydı, teee 1924'te kurulan Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından tespit edilirdi.

Diyanet'in orada cami olduğundan bile haberi yoktu.

Çünkü yıllardır cami olarak kullanılmıyordu.

Üstelik…

“1936'da Mustafa Kemal döneminde ahır yapıldı” denilen cami, tam tersine, müze müdürünün tespiti üzerine, 1936'da Mustafa Kemal döneminde cami haline getirilmişti!

Kasım Çelebi Camisi.

Müze müdürü tarafından metruk halde bulunmuş, revakları temizlenmiş, minaresi onarılmış, ibadete açılmıştı.

(O caminin bulunduğu köyün bugünkü ismi, Düzce… Küçücük, şirin bir köydür. Eski ismi Hereke'ydi. Heraklia antik kentinin üzerine rivayet edilir, ismi oradan gelirdi.

Osmanlı döneminde nüfusunun yüzde 70'i Rum'du.

İşgal sırasında hiç Türk kalmadı.

9 Eylül 1922'de Yunan denize döküldü, Seferihisar kurtuldu, ufak ufak göç ettik, yeniden yerleştik.

Yanmış, yıkılmış, harabeydi.

60'lı yıllarda ismi Düzce diye değiştirildi.

SİT alanıdır.)

Bunları nereden biliyorsun derseniz… İzmir çocuğuyum. Demokrat Parti döneminden beri papağan gibi tekrarlanan “camiyi ahır yaptılar” palavrası, kanıma dokunuyordu.

Hem bölgeyi, hem Cumhuriyet gazetesi arşivini araştırdım.

Külliyen iftira olduğunu kanıtladım.

Mustafa Kemal'in camiyi ahır yaptığını söylemek, hakikaten insafsızlıktı.

O zamanlar Aydın Doğan'ın Hürriyet gazetesinde çalışıyordum.

Gerçeğin böyle olduğunu oturdum yazdım.

Benim yazım üzerine, istisnasız bütün gazeteler televizyonlar Seferihisar'a üşüştü.

Yandaş medya zihniyet olarak öylesine zehirlenmişti ki, Atatürk'ün camiyi ahır yaptığına hiç tereddütsüz inanıyorlardı.

Düzce köyü sakinleriyle konuştular.

Camiyi gördüler.

İbadete açık olduğunu gördüler.

Yazdıklarım elbette doğruydu.

Tırıs tırıs geri döndüler.

Utanmaz oldukları için, cami gerçeğinden tek kelime haber yapmadılar!

Benim için hakikaten enteresan bir süreçti.

Meslekteki anlı şanlı ağabeylerimiz bile telefon edip “yazdıkların doğru mu?” diye sorma gafletinde bulunuyordu.

Asrın liderimiz söyledi ya, hiç sorgulamadan inanıyorlardı!

Halbuki…

Ortalama zekaya sahip herkes, kendine şu soruyu sorabilirdi.

Madem böyle bir iş yapacaksın, taaa İzmir'e gidip, taaa ilçesine gidip, taaa köyüne gidip, oradaki camiyi mi ahır yaparsın?

Toplumun dini duygularını aşağılamak için böyle bir saçmalık yapacaksan, herkesin görebileceği yerde yapmaz mısın?

Niye, kimsenin nerede olduğunu bile bilmediği bir camide yapasın?

Ve, o günkü yazıma bir not daha ilave etmiştim…

“Seferihisar'daki o tarihi caminin tarihi medresesini yeniden açmak da Chp'ye nasip olacak. Çünkü, Seferihisar'ın Chp'li belediye başkanı, Kasım Çelebi Camisi'nin medresesini restore ettirmek için proje hazırladı, Anıtlar Kurulu'na sunuldu, kaynak tahsis edilmesi için İl Özel İdaresi'ne başvuruldu. Hatta sadece medrese değil, medresenin bulunduğu bütün Düzce köyü proje kapsamına alındı. Köye açık hava müzesi yapılacak, evlerin bahçe duvarlarına köyün tarihi resmedilecek, köy festivali organize edilecek.”

Ve, şimdi bakıyoruz…

Yine İzmir'de, yine “cami” odaklı bir hadise yaşanıyor.

Eminim takip ediyorsunuzdur…

İzmir'deki huzur ortamını hedef alan alçak bir provokasyon gerçekleştirildi, karanlık eller tarafından camilerin ses sistemi sabote edildi, merkezi sistem frekansına korsan giriş yapıldı, cami hoparlörlerinden “Çav Bella” yayınlandı. Emniyet elbette kim ya da kimler olduğunu bulacak.

Ama yandaş medyaya ve trollere bakıyoruz…

Polise, mahkemeye filan hiç gerek yok.

Yargısız infaz kararlarını manşetlerinden veriyorlar.

Koro halinde, aynı cümlelerle, İzmir büyükşehir belediye başkanı Tunç Soyer'e saldırıyorlar.

Her zamanki gibi ahlaksız bir linç kampanyası başlatarak, Chp'yi ve Tunç Soyer'i suçlamaya çalışıyorlar.

Halbuki…

“Chp camiyi ahır yaptı” dedikleri dönemde, o tarihi caminin bütün ihtiyaçlarını karşılayan, medresesine bile bizzat sahip çıkan, bizzat hazırlattığı dört dörtlük restorasyon projesini kendisinden sonraki başkana devreden Seferihisar belediye başkanı kimdi biliyor musunuz?

Bugünün İzmir büyükşehir belediye başkanı Tunç Soyer'di!

Özetle…

İzmir'de köpürtmeye çalıştıkları “çav bella” provokasyonu, “Chp İzmir'de camiyi ahır yaptı” palavrasıyla birebir aynıdır!

yuzdeyuzhaber





Son Güncelleme: 24.05.2020 11:32
Yorumlar

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol