'AKP Güvenli Bölge İle Türkleri Uyutuyor'

Gazeteci-Yazar Arslan Bulut, AKP iktidarının büyük bir zafer gibi lanse ettiği ABD ile güvenli bölge anlaşmasının hiçte göründüğü gibi olmadığını tam tersi aslında Türkiye'nin işgaline giden süreci barındırdığını yazdı.

17 Ağustos 2019 Cumartesi 10:29

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, ABD ile varılan güvenli bölge mutabakatı ile ilgili olarak "Ön mutabakatın bir başlangıç olduğunu söyledik" dedi ve "Henüz daha detaylandırılması gereken birçok konu var. Buradaki amaç bir güvenli bölgenin oluşturulması ve Trump'ın da burada '20 mil sözü' vardır ve bu güvenli bölgeden de YPG ve PKK'lıların çıkartılmasıdır ancak o zaman güvenli bölge olabilir." diye konuştu.

Çavuşoğlu, "Maalesef Münbiç'te oyalamaya gittiler, sözlerini tutmadılar. Fırat'ın doğusundaki bölge terör yuvası oldu. Bunları görüşürken ABD bu teröristlere silah yardımını devam ettiriyor. Geçenlerde de yine tırlarca silahları getirdiler. Burada bir, samimi olmaları gerekiyor, iki, bir oyalama sürecinin Türkiye tarafından tolere edilmeyeceğini anlamaları gerekiyor." dedi.

***

Konunun uzmanı Abdullah Ağar ise Türkiye ile ABD arasında mutabakatın sağlandığı güvenli bölge planının, PKK/YPG'nin planının aynısı olduğunu ifade etti.

Ağar "Habertürk'ten Muharrem Sarıkaya'nın gündeme getirerek; 'ABD'nin Türkiye'ye dayattığı 3 bantlı plan' olarak tanımladığı, şu ana kadar tekzip edilmeyen ve güvenli bölgenin derinliğine, genişliğine, bileşenlerine, kurgusuna, meskûn mahallerin statüsüne ve yönetimine dair olası plan, YPG/PKK'nın; 'ABD'ye sundum' dediği planın neredeyse birebir aynısı!" dedi.

Ağar, Fehim Taştekin'in BBC Türkçe'de manşetten yayınlanan YPG/PKK'nın Suriye'deki sözde komutanı ile röportajını hatırlattı.

***

Aslında biz James Jeffrey'in Ankara'ya PKK önerisini getirdiğini, uzlaşmaya varılmadan önce aynı kaynağa dayanarak gündeme getirmiştik.

2 Ağustos tarihli "Oslo'dan sonra şimdi de PYD açılımı!" başlıklı yazıda şu bilgileri vermiştik:

"Ankara'da garip işler dönüyor. ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey'nin, 22 Temmuz'da Ankara'da Milli Savunma Bakanlığı'nda yaptığı görüşmelerde 5 kilometre derinliğinde bir güvenli bölge önerdiği basında çıkmıştı.

Öneri, ABD'nin SDG dedikleri güçlerin komutanı Mazlum Kobani'ye ait çıktı.

Al Monitor-Türkiye'nin Nabzı bölümün yazarlarından Fehim Taştekin, Suriye Demokratik Güçleri (SDG) Genel Komutanı Mazlum Kobani ile Haseke'deki karargâhında görüştüğünü yazdı. Kobani, Taştekin'e Amerikalılar aracılığıyla Türkiye'den görüşme talep ettiklerini ve çözüm olarak beş kilometre derinliğinde bir güvenli bölge planı sunduklarını söyledi."

Kobani'nin önerileri kısaca şöyleydi:

*  Türkiye'nin istediği 30 kilometre derinliğinde bir güvenli bölge olamaz. Ama beş kilometre olabilir.

* Halk Savunma Birlikleri (YPG) beş kilometrelik alandan çekilir. Bu alana yerel askeri meclis olarak oluşturulan güçler yerleşir.

* YPG beş kilometre içindeki ağır silahlarını çekebilir. Menzili Türkiye'ye ulaşan silahlar da çekilebilir. Hatta 20 kilometre menzilli silahlar da 20 kilometre uzağa indirilir.

* Buna karşılık Türkiye saldırmayacağını taahhüt eder.

* Bu alanda uluslararası gözlemciler yer alabilir.

* Türkiye uluslararası gözlemcilerin parçası olamaz. Uluslararası gücün tarafsız olması gerekir.

Mazlum Kobani bu önerileri, Jeffrey aracılığıyla sunduklarını da belirtmişti.

***

Fehim Taştekin'in SDG komutanı ile bu röportajını bile bile ABD ile PKK önerisi üzerinde uzlaşmaya varmak ne demek oluyor peki?

Şu demek: İktidar bloğu, Türk kamuoyunu yanıltmaya çalışıyor.

Eldeki veriler, oyalamayı yapanın ABD veya PKK/PYD olmadığını gösteriyor.

Zira ne yaptıklarını ve ne yapacaklarını açık açık söylüyorlar.

Mutabakattan önce, "getirilen öneri PKK önerisidir" diye adeta bağırdılar ama PKK önerisi yine de kabul edildi!

Bu durumda Türk kamuoyunu oyalayan, PKK metnine imza atanlar ve attıranlardır.

Özetle, Türkleri uyutmaya çalışıyorlar!

Öte yandan bu defa ABD'nin "Suriye Demokratik Güçleri" adını verdiği ve "kara kuvvetlerimiz" diye övdüğü PYD/YPG güçlerinin komutanı Mazlum (Abdi) Kobani ile Al Monitor adına Amberin Zaman konuştu.

Kobani, "Suriye'nin Kürt kontrolündeki kuzeydoğu bölgesini Türkiye'den ayıran sınırın tamamını içermeyen herhangi bir planı kabul etmeyeceğini" söyledi. 

 Kobani, "Türkiye'nin müzakere edilen bölge üzerindeki hava sahasının açılması isteği reddedildi." dedi ve görüşmelerin devam ettiğini henüz kesin bir anlaşmaya varılmadığını belirtti.

Bir SDG yetkilisi de "Anlaşmanın bütün sınırı kapsaması gerekmesinin sebebi, aksi takdirde Türkiye'nin dışarda kalan bölgelere karşı tek taraflı eylem tehdidinin devam etmesidir" dedi.

Başka bir SDG yetkilisi ise  "ABD şu anda SDG adına Ankara ile konuşuyor, bizim taleplerimizi dile getiriyor ve bu gerçekten şaşırtıcı. Ankara kuzeydoğu Suriye'de uzun vadede bir YPG varlığını kabul etmeye kararlı görünüyor" diye konuştu. 

Amberin Zaman'ın verdiği bilgilere göre aynı yetkili, "Türk ordusunda, Doğu Akdeniz'de, Suriye'de ve Kıbrıs'taki duruma müdahale edilmesini öneren komutanlar, son Yüksek Askeri Şura'da erken emekliliğe zorlandı." dedi.

Yetkili, ordudaki tasfiye konusundaki bilgileri Türk basınından aldığını da söyledi.

***

Biz başından beri söylediğimiz gibi "güvenli bölge" uygulamasının Irak'ın kuzeyinde 1991 yılında kurulan güvenli bölge gibi yeni bir devletçik kurulması için zemin hazırlamak anlamına geldiğini yazdık çizdik.

1991'de Türkiye'ye Amerikan baskısı ile davet edilen "Çekiç Güç", bugünkü Barzani devletçiğinin ebeliğini yaptı.

Şimdi Suriye'nin kuzeydoğusu için ABD ile kurulan "Müşterek Harekât Merkezi" de böyle bir doğumun ebeliğini yapmaktan başka bir işe yaramaz.

Turgut Özal döneminde, Amerika'nın Türkiye'den talepleri, kamuoyuna Türkiye'nin Amerika'dan talepleri olarak sunulmaktaydı.

Turgut Özal, Çekiç Güç'ü Türkiye'ye davet etmişti ve durum, Türk kamuoyuna "Türkiye'nin talebi" gibi sunulmuştu.

Oysa Çekiç Güç'ü Türkiye'ye yerleştirmek isteyen ABD idi...

1 Mart 2003 tezkeresi sırasında da aynı durum söz konusuydu.

Amerika'nın Türkiye'den talepleri, Türk kamuoyuna yine Türkiye'nin Amerika'dan talebi olarak sunulmuştu ama o zaman ordu, Türkiye'nin işgali demek olan tezkereyi kabul etmemişti.

Kabul etmeyenler, sonradan Ergenekon, Balyoz ve Casusluk davaları ile tasfiye edildi.

Şimdi de aynı durum söz konusu…

"Güvenli bölge" önerisi için Tayyip Erdoğan "Benim önerim" diyordu. Oysa güvenli bölge demek, bu bölgenin güneyinde kurulmakta olan YPG devletini kabul etmektir.

Türk ordusunun, terör yuvalarını dağıtmak için harekât yapmayacağını, karşı tarafa garanti etmektir.O halde neden Türkiye'yi yöneten kadro, böyle bir projenin  "barış koridoru" olacağını propaganda ediyor?

Çünkü bu yapılan işler, Türkiye'nin güvenliğine aykırıdır. Halkın tepki göstermesini önlemek için bu yola başvuruyorlar.

***

Türk ordusundaki son tasfiye edilen komutanların, güvenli bölgeye itiraz edenler olduğu doğru.

Ergenekon ve Balyoz'da yargılanmış subaylar, tasfiye edilenlerin Atatürkçü olduğunu yazıyor...

Türkiye, bu tasfiye ile kendi bindiği dalı kesmiş oluyor ama bu durum, kamuoyuna "başarı" gibi takdim ediliyor. 

SDG yetkilileri, üzerinde görüşme yapılan bütün önerilerin kendi önerileri olduğunu, ABD'nin bu önerileri Türkiye'ye sunduğunu tekrar tekrar vurguluyor ama iktidar medyası hâlâ "barış koridoru" diyor.

Kimileri de Suriye'deki Amerikan askerleri yetmezmiş gibi, "NATO'yu çağıralım" diyor!

Türk Milleti bu badireyi de atlatır ama önce devleti bu zihniyetin elinden kurtarmak gerekiyor! 

yuzdeyuzhaber





Yorumlar

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol