'ADI BATSIN BUNU İSLAM'A SOKAN KALPAZAN'IN...'

İlahiyatçı-Yazar İhsan Eliaçık hoca, Cumhuriyetin beş temel devriminden biri olarak nitelediği Saltanatın kaldırılmasının 1350 yıl gecikmiş bir adım olduğunu söyledi.

08 Ocak 2016 Cuma 00:20
'ADI BATSIN BUNU İSLAM'A SOKAN KALPAZAN'IN...'
Cumhuriyet devrimlerinin günümüz itibariyle yerli yerine oturtulması gerektiğini belirten Eliaçık hoca, bu konudaki görüşlerini şu şekilde dile getirdi:
" Kanaatimce bu adımlar 1920-1924 yılları arasında gerçekleşen beş büyük devrimle atılmıştır. Bu devrimleri “millet” yapmıştır. Katkıda bulunanlar da şükranla anılmalıdır. Türkiye devrimlerden büyüktür. Millet de Türkiye’den büyüktür. İstiklali haketmenin gerekçesi olan “Hakk” (a tapmak) ise en büyüktür. Önce bunları yerli yerine oturtalım.

 İlk olarak 1920’de TBMM kurulmuştur. Daha doğrusu İstanbul’daki Osmanlı Meclis-i Mebusan’ı işgal koşulları sebebiyle Ankara’ya taşınma kararı almış, ilk üyeleri arasında M. Akif’in de olduğu bu oluşum daha sonra TBMM olmuştur. Bu haliyle bile bu, saray geleneği içinden çıkan bir devrimdir. Bundan geriye gidiş irticadır. Örneğin 1961 ve 1982’de TBMM’yi ortadan kaldıran askeri darbeler birer irticaî kalkışmadır. Demek ki TBMM’yi ilga etmeye yönelik her girişim 1920 öncesine dönüş olacağından irtaci hareket olarak görülmek durumandadır. Millet, bu kazanımdan daha da geriye döndürülemez.

 İkinci olarak 1921’de Teşkilat-ı Esasiye Kanunu yürürlüğü girmiştir. Daha doğrusu 1876 Kanun-i Esasi’si yeniden düzenlenerek bu hale getirilmiş ve daha sonraki tüm anayasalara kaynaklık etmiştir. Anayasal düzene geçilmesi de bu anlamda bir ileri adımdır. Aynı şekilde yürürlükteki anayasayı ortadan kaldıran darbeler dahil tüm girişimler bu manada irticaî kalkışmalardır.

 Üçüncü olarak 1922’da saltanat kaldırılmıştır. Türkiye’de saltanatı geri getirme yanlısı her hareket yine irtica hareketi olarak görülmek durumandadır. İslam adına yapılsa dahi bu böyledir. Çünkü İslam’da saltanat diye bir şey yoktur. Saltanat bir Fars ve Bizans geleneğidir. Bunu Muaviye getirmiştir ve oğlunu da dahil ederek çifte biat almak suretiyle uygulama yoluna gitmiştir. Akif’in tabirleriyle “Adı batsın bunu İslam’a sokan kalpazanın…”

 Dördüncü olarak 1923’de cumhuriyet ilan edilmiştir. Cumhuriyet düşüncesi ilk kez bu yılda ortaya çıkmış da değildir. Örneğin daha 1896’da cumhuriyeti savunan ve bunun için risale yazan medrese hocaları (Hoca Muhyiddin Efendi) ve İslamcılar vardır. M. Kemal o vakitler henüz 15 yaşlarındadır. (bkz. İ. Eliaçık; “İslam’ın üç çağı” kitap çalışmamızda “ Cumhuriyet bir İslamcı proje miydi?” adlı makale). Dolayısıyla bundan geriye gidiş de irticadır. Milletimizin bu kazanımı da geriye döndürelemez. Zaten İslam’ın ruhuna saltanattan ziyade cumhuriyet yönetimi daha uygundur.

 Beşinci olarak 1924’de hilafet kaldırılmıştır. Yani kendisini halife-i ruy-i zemin olarak gören, Allah’a ve peygambere vekalet ettiğini söyleyen birisinin bu iddiası geçersiz kılınmıştır. “Bizim de papa gibi bir halifemiz olsaydı” iddiası geçersizdir çünkü papalık da meşru değildir. Hilafet saltanatla özdeşleşmişti. Halife denince akla Emevi, Abbasi ve Osmanlı dönemlerinin saltanat telakkisi kaçınılmaz olarak beraberinde gelmekteydi. Dünya müslümanlarının birliği illa hilafet modeli ile gerçekleşecek diye bir kural yoktur. Hilafet ihya çağlarının modeli idi. Birlik ve beraberlik inşa çağında başka modellerle de gerçekleşebilir. Bundan geriye gidiş ihya çağlarına dönüş olacaktır, oysa  tarih geriye doğru işlemez.


Peki Cumhuriyetin temel değerleri nelerdir? 

1- Hakimiyet-i Milliye: Yani egemenlik sultanın, padişahın, hanedanın, ulemanın, ordunun, sermayenin, Ali’nin, Veli’nin, Selami’nin değil; milletindir! Millet egemenlik hakkını 1921 Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’nda (mad:2) ve 1924 anayasasında (mad.4) geçtiği gibi “Millet Meclisi eliyle” kullanır, 1961 anayasasında (mad.4) ve 1982 anayasasında (mad.6) geçtiği gibi “yetkili kurumlar” (örn. TSK) eliyle değil… (En önce bunu değiştirin).
2- İstiklâl-i Tam: Bağımsızlık ve özgürlük “Saf Türkiye”nin olmazsa olmazıdır. Türkiye bunun için kurulmuştur. “Tek dişi kalmış canavar” ile bağımsızlığımız ve özgürlüğümüz için masaya oturulamaz. Bunlar tartışılamaz bile. Söz konusu olan karşılıklı bağımlılık değil; karşılıklı ilişkidir. Tam bağımsız ve özgür olun da kiminle ilişki kurarsanız kurun…
3- Misak-ı Milli: Türkiye’nin doğal coğrafyası kendi dil, din, tarih ve kültür evrenidir. Birinci dünya savaşının zorunlu sonuçları gereği “millet” doğal coğrafyasından “iç kalesine” çekilmiştir. Edirne-Kars arası içte bu iç kaledir. Misak-ı Milli, Türkiye’nin iç kalesi ve doğal coğrafyası ile bölünmez bir bütün olduğunu ilan eder. Bu büyük bütün M. Akif’in dediği gibi “Şu karşıdaki mahşer kudursa, çıldırsa” dahi ortak bir “sine” ve tek bir “cephe”dir. Türkü, Kürdü, Arabı, Arnavutu, Çerkezi, Müslümanı, gayr-ı Müslümi, Şii’si, Sunni’si bu sinenin efrad-ı milletidir (milletin unsurları). İşte buna “millet” denir. “Misak” da bunun bölünüp parçalamayacağına dair tarihi yemindir. İstiklal savaşında kurtarılan, efradın bir bölümüdür. Tamamı ise milletin hafızasında ve Misak’ın uhdesinde mündemiç olarak yaşıyor.
4- Müdafa-ı Hukuk: Yani hak, hukuk ve adalet savunması esastır. Dünya ölçeğinde kendi haklarını savunması ve yaşatması milleti millet yapan en önemli özelliktir. Sınır haklarını başta olmak üzere dil, din, tarih, coğrafya ve kültür evreninden doğan haklarını savunması milletin en tabi hakkıdır. İçeride ise hak ve adalet en vazgeçilmez görevdir. Eğer devlet hak ve adalet çizgisinden saparsa meşruiyetini kaybeder. Bu nedenle devletin felsefi temeli adalete (Müdafa-ı Hukuk’a) dayanmak zorundadır.
5- Muasır Medeniyet: “Çağdaş uygarlık düzeyine ulaşmak” veya “Milli değerlerimizi çağdaş uygarlık düzeyinin üzerine çıkarmak” cümlesini yeniden kuralım: Bir çağdaş uygarlık yaratmak! Aksi halde dışarıda bir yerlerde çağdaş bir uygarlık yaratılmış, o kesin doğru; biz gidip ona ulaşacağız veya kendimizi onun üzerine çıkaracağız gibi oluyor. Oysa başka coğrafyalarda yaratılmış uygarlıklar bizim için “mihenk taşı” olamaz. Olsa olsa inceleme konusu olabilir; illa o doğru diye bir şey yok.

yuzdeyuzhaber





Son Güncelleme: 08.01.2016 00:26
Yorumlar

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol

Avatar
Tülay Hergünlü 2016-01-09 00:25:24

Çok doğru tespitler ama hoca da ne hikmetse bir türlü Atatürk diyemiyor. Bu millet besmelenin anlamını Atatürk sayesinde öğrendi diyemiyor. Tüm bu devrimleri Atatürkün dehası gerçekleştirdi diyemiyor. Diyebilse çok şey değişecek ama diyemiyor. Ama ben eminim; Eliaçık hoca da bir gün hak sahibine hakkını teslim edecektir.