Ders: Ortadoğu.. Öğretmen: Mustafa Kemal Atatürk

1 / 30
Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran Atatürk'ün Ortadoğu politikası hayale ve hamasete değil, yalın gerçeklere ve ulusal çıkarlara dayalıydı. Atatürk, Cumhuriyet döneminde Türkiye'nin yönünü ileriye,çağdaş uygarlığın üstüne çıkmaya çevirmiş olmasına rağmen İslam dünyasıyla da iyi ilişkilerini sürdürmüştür.
Atatürk, emperyalist batıyı “zulüm dünyası”, onun sömürdüğü doğuyu ise “mazlumlar dünyası” olarak adlandırıyordu. Afganistan, Hindistan,Irak, Suriye, Mısır gibi Müslümanülkeler “mazlum milletleri” oluşturuyordu. Bu ülkelerden hiçbiri o sırada tam bağımsız değildi.
Özdil, "Türkiye'de neler oluyor, televizyonların eğlence programının akışı bile değişmiyor. Bu, artık bir ahlaksızlık. Bir duygudan toplumu koparmaya çalışıyorlar" dedi.

2 / 30
İngiliz donanmasının Gelibolu’ya dayandığı günlerde, yine gündem Ortadoğu’ydu. Talat Paşa Çanakkale’ye teftişe gelmişti (1915 Gelibolu/Çanakkale). Ama teftiş bir ziyaret gibiydi. Talat Paşa yine Ortadoğu’da yaklaşan İngiliz tehdidi için Yarbay Mustafa Kemal’e fikrini sorar. Mustafa Kemal’in cevabı ise kesin ve netti:
- Suriye’ye, Irak’a bağımsızlık veriniz...
Talat Paşa bu cevaba çok şaşırdı. Çünkü o tarihte Suriye ve Irak Osmanlı toprakları içerisindeydi. Bir ülkenin topraklarının bir bölümüne “Bağımsızlık veriniz”demek oldukça zordu. Talat Paşa konuşmayı şu sözlerle sonlandırdı:
- Bunu başkasına söyleme. Seni asarlar!
Aslında Mustafa Kemal haklıydı çünkü o sadece içerisinde bulunduğu yılı değil, yüz yıl sonrasını da görebiliyordu. Suriye ve Irak’a o tarihte bağımsızlık verilmezse bu bölgeler emperyalist devletlerin eline düşecekti.

3 / 30
“Aynı emperyalist devletler aynı derecede şiddetle Türk'ün de, Arap'ın da,
Irak'ın da, Anadolu'nun da, Suriye'nin de düşmanlarıdır. (…) Şu halde,
Anadolu'nun, Irak'ın, Suriye'nin hayatı ve menfaatleri pek sıkı bir tarzda
birleşmiş bulunuyor. Demek oluyor ki, Türklerle Iraklılar ve Suriyeliler
arasında sıkı bir dostluk ve uyum siyaseti gerekir.” (Hâkimiyet-i Milliye, 26
Temmuz 1920)

4 / 30
16 yıldır Türkiye'yi yönetenler, bugünü öngöremediler. Mesela
Türkiye açısından Irak'ın ve Suriye'nin toprak bütünlüğünün önemini
kavrayamadılar. Sonuçta hükümetin “hamasete” dayalı Ortadoğu politikası iflas
etti. Bölünmüş Irak ve parçalanmış Suriye, bugün Türkiye'nin başını ağrıtıyor.
Buralardaki terör örgütlerinin faaliyetleri, nüfus hareketleri, emperyalist
güçlerin nüfuz çatışmaları, Türkiye'yi doğrudan etkiliyor.
Oysaki Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran Atatürk'ün Ortadoğu politikası hayale ve
hamasete değil, yalın gerçeklere ve ulusal çıkarlara dayalıydı.
Bayat ezberlerin aksine Atatürk, hem Milli Mücadele'de hem de Cumhuriyet
döneminde genelde tüm İslam dünyasıyla özelde ise Ortadoğu ülkeleriyle çok iyi
ilişkiler kurdu.

5 / 30
Atatürk, 1938'de öldüğünde birçok İslam ülkesinde günlerce yas ilan edilmiş,
Atatürk'ün anısına özel gazeteler ve dergiler
hazırlanmıştı.

6 / 30
Atatürk, emperyalist Batı'yı “zulüm dünyası”, onun sömürdüğü Doğu'yu ise
“mazlumlar dünyası” olarak adlandırıyordu. Afganistan, Hindistan (Müslümanlar),
Irak, Suriye, Mısır, İran gibi Müslüman ülkeler “mazlum milletleri”
oluşturuyordu. Bu Müslüman ülkelerden hiçbiri o sırada tam bağımsız değildi.
Atatürk, 23 Temmuz 1919'da Erzurum Kongresi'ndeki nutkunda Hindistan,
Afganistan, Mısır, Suriye, Irak ve Sovyet Rusya'nın emperyalizme karşı
başkaldırdığını belirtti. 5 Ağustos 1920 tarihli Pozantı Kongresi'nde de ise
açıkça emperyalizme karşı bir “mazlum milletler cephesi”nden söz etti.
Atatürk, Milli Mücadele boyunca Afganistan, Hindistan, Mısır, Suriye, Irak vb
Müslüman ülkelerdeki bağımsızlıkçı hareketlerle ilişkilerini güçlendirdi, onlara
destek oldu. Afganistan'la ve Sovyet Rusya'yla antlaşmalar imzaladı. Bu
ülkelerin elçilerini kabul etti, oralara elçiler gönderdi.
Misak-ı Milli'de sadece Türkiye'nin bağımsızlığına yer vermedi, aynı zamanda
Arap halklarının da kendi kaderlerini kendilerinin (oylarıyla) belirlemelerini
istedi.

7 / 30
Atatürk, 29 Kasım 1920'de Irak'taki Necef Arap Hükümeti'ne bir mektup yazarak
iki Müslüman milletin, ortak düşman İngilizlere karşı birlikte hareket etmesini
önerdi.
İngiliz belgelerine göre, Irak'ta İngiliz karşıtı hareketleri körüklemek için 22
Haziran 1920'de özel bir komite kurup Arap liderlerine gönderdi.
9 Ekim 1919'da Suriye halkına yönelik bir beyanname yayımlayarak Suriyelileri
işgalci emperyalistlere karşı mücadeleye çağırdı.

8 / 30
ATATÜRK – FAYSAL İLİŞKİSİ
Atatürk, Milli Mücadele'nin başlarında, Suriye Müslümanlarının lideri Emir
Faysal'la bazı görüşmeler yaptı. Emir Faysal, Atatürk'le işbirliği konusunu
görüşmek için Binbaşı Bedi ve Sait Haydar beyleri gizlice Ankara'ya gönderdi.
Atatürk, 9 Mayıs 1920'de TBMM gizli oturumundaki konuşmasında Emir Faysal'la bir
antlaşma yapıldığını, ancak imzalanmadığını söyleyecekti.
24 Nisan 1920'de TBMM gizli oturumunda yaptığı konuşmada ise Emir Faysal'la
ilişkilerini anlattı. Atatürk konuşmasında, Müslümanların dayanışmasına verdiği
önemden ve I. Dünya Savaşı sırasındaki Arap ihanetinden söz etti. Arapların
Osmanlı'dan ayrılırken İngilizlerin ve Fransızların “eteklerine sarıldıklarını”,
fakat I. Dünya Savaşı sonrasında Irak'ta ve Suriye'de İngilizlerin ve
Fransızların, Arapları aşağılayan yönetim biçimini gördükten sonra, “pek büyük
bir hataya düştüklerini takdir ettiklerini” ve bir şekilde yeniden “Osmanlı
camiası içinde bulunmak istediklerini” belirtti. Özellikle Suriye'deki
Müslümanların bu amaçla gelip kendileriyle temas kurduklarını anlattı. O zor
koşullarda, Türkiye-Suriye dayanışmasını artırmak için olsa gerek, Türkiye'nin
ve Suriye'nin bağımsız olmaları halinde, “federatif veya konfederatif bir
birleşmenin mümkün olabileceğini” söyledi. Ancak konuşmasının devamında,
Suriye'nin Fransızları kovup bağımsız olma konusunda samimi olmadığını da
belirtti. Daha sonra Suriyeli Müslümanlar gibi Iraklı Müslümanlarla da iyi
ilişkiler kurduklarını ve onların da bağımsız olmalarını istediklerini söyledi.

9 / 30
ORTAK DÜŞMANA KARŞI BİRLEŞMEK
Atatürk'ün bu konuşmasından üç ay kadar sonra, 26 Temmuz 1920 tarihli
Hâkimiyet-i Milliye Gazetesi'nde Türkiye, Irak ve Suriye'nin İngiliz ve Fransız
emperyalizmine karşı ortak bir cephe
oluşturmaları gerektiğini belirten şöyle bir yazı yayımlandı:
“Türklerle Araplar, pek kuvvetli menfaatler zinciriyle birbirine bağlanmış din
kardeşleridir. Aynı emperyalist devletler aynı derecede şiddetle Türk'ün de,
Arap'ın da, Irak'ın da, Anadolu'nun da, Suriye'nin de düşmanlarıdır. Irak'ta
İngilizler, bütün zulümleriyle Irak Araplarını ezmeye çalışıyor. Aynı zalim,
Anadolu hakkında da aynı siyaseti takip ediyor. Fransızlar ise Suriye'de aynı
siyasetin takibi için uğraşıyorlar. Şu halde, Anadolu'nun, Irak'ın, Suriye'nin
hayatı ve menfaatleri pek sıkı bir tarzda birleşmiş bulunuyor. Demek oluyor ki,
Türklerle Iraklılar ve Suriyeliler arasında sıkı bir dostluk ve uyum siyaseti
gerekir. (…)

10 / 30
Biz pekiyi biliyoruz ki, Adana'dan düşmanın uzaklaştırılması ve bir
daha oraya basmaması Suriye'nin yardımıyla mümkün olduğu gibi, Suriyeliler de
takdir ediyorlar ki, Beyrut ve Şam'ın en sağlam savunmaları Adana'dadır…”
Bu yazı, 98 yıl önce kaleme alındı. Peki 98 yıl sonra bugün ne değişti?
98 yıl önce olduğu gibi bugün de “Emperyalist devletler, Türk'ün de Arap'ın da
Irak'ın da Anadolu'nun da Suriye'nin de düşmanı” değiller mi?
98 yıl önce olduğu gibi bugün de “Anadolu'nun, Irak'ın, Suriye'nin hayatı ve
menfaatleri pek sıkı tarzda birleşmiş” değil mi? Bugün de “Türkler,
Iraklılar ve Suriyeliler arasında sıkı bir dostluk ve uyum siyaseti” gerekmiyor
mu?
Maalesef, 98 yıl sonra bugün Türkiye'yi yönetenler, hâlâ bu gerçeklerin farkına
varamadılar.

11 / 30
ATATÜRK CUMHURİYETİNİN ORTADOĞU POLİTİKASI
Atatürk, Cumhuriyet döneminde Türkiye'nin yönünü çağdaş uygarlığa, Batı'ya
çevirmiş olmasına rağmen İslam dünyasıyla da iyi ilişkilerini sürdürdü.
Öncelikle Lozan'da İsmet Paşa, Misak-ı Milli'nin Araplarla ilgili hükmünü
hatırlatarak Osmanlı'dan ayrılan ülkelere dayatılan manda rejimini tanımadığını
açıkladı.
Atatürk, Cumhuriyet döneminde Afganistan, İran, Irak, Suriye, Mısır gibi İslam
ülkeleriyle antlaşmalara dayalı dostluklar kurdu. Siyasi ve ekonomik ilişkileri
geliştirdi.
1926'da Ankara Antlaşması'yla Türkiye-Irak sınırının çizilmesiyle Türkiye-Irak
ilişkileri iyice düzeldi.

12 / 30
1926'da Abdülaziz bin Suud, Hicaz Kralı olduğunda onu ilk kutlayan Türkiye oldu.
1928'de Afgan Hükümdarı Amanullah Han, Atatürk'ü ziyaret etti. Atatürk'ün
devrimlerinden etkilenip Afganistan'da benzer yenilikler yaptı. Ancak
muhalefetle karşılaşıp tahtını kaybetti, hatta ülkeyi terk etmek zorunda kaldı.
1931'de “aynı evi paylaşan iki kardeş olduklarını” söyleyerek Atatürk'e
hayranlığını ifade eden Irak Kralı Faysal Türkiye'yi ziyaret etti.
1934'te İran Şehinşahı Rıza Pehlevi Türkiye'ye geldi. O da Atatürk'ün
devrimlerinden çok etilendi. İran'da benzer yenilikler yapmayı denedi. Türk-İran
dostluğu sonunda Türk-İran sınırındaki sorunlar halledildi. Ekonomik ilişkiler
geliştirildi.
1937'de de Ürdün Emiri Abdullah Atatürk'ü ziyaret etti.
Atatürk Cumhuriyeti, Irak'ın ve Suriye'nin bağımsızlığına ve toprak bütünlüğüne
büyük önem veriyordu. Türkiye'nin, Misak-ı Milli içinde gördüğü Musul ve Hatay
dışında, bu ülkelerden toprak talebi yoktu.

13 / 30
Öyle ki Atatürk -üstelik Hatay meselesinin gündemde olduğu günlerde- 21 Aralık
1937'de Ankara'da, Suriye Başbakanı Cemil Mardam'la yaptığı görüşmede,
Suriye'nin bağımsız olması için Suriye'ye askeri yardımda bulunabileceğini
söyleyerek Fransa'ya meydan okudu. (Bkz. Atatürk'ün Bütün Eserleri, C.30, s.
120-122).
Kısacası Atatürk, emperyalizme karşı hep Ortadoğu ülkelerinin yanında yer aldı.

14 / 30
BİR BARIŞ PAKTI: SADABAT
1937'de Atatürk'ün çabalarıyla Türkiye, İran, Irak ve Afganistan arasında
Sadabat Paktı kuruldu. Böylece Alman tehdidine karşı 1934'te Balkan Antantı'yla
Batı sınırlarını güvenceye alan Türkiye, İtalyan tehdidine karşı da 1937'de
Sadabat Paktı'yla Güneydoğu sınırlarını güvenceye aldı. Türkiye diğer Arap
devletlerinin de bu pakta katılmasını istiyordu.
Sadabat Paktı görüşmeleri için Haziran 1937'de Bağdat'a giden Dışişleri Bakanı
Dr. Tevfik Rüştü Aras, Atatürk'ün dış politika ilkelerinin özünün “barış”
olduğunu orada şöyle ifade etmişti:

15 / 30
“Dünyanın bu bölgesinde biz kardeşliğe inanmış bulunuyoruz… Biz evrensel bir
dostluk ve sevgi siyaseti güdüyoruz… Bizim için tek amaç barıştır. Barış bizim
için araç değil hedeftir… Eğer savaştan iğreniyorsak bu herhalde ondan
korktuğumuzdan değil, belki hiçbir sorunun savaş yoluyla halledilemeyeceğine
inandığımızdandır… Biz barış davasının samimi ve sadık hizmetçisiyiz… Biz
memleketlerimizin selamet ve menfaatini barışta buluyoruz… Biz güvenliğimizi
başka devletler arasındaki anlaşmazlıklarda aramıyoruz.” (Aptülahat Akşin,
Atatürk'ün Dış Politika İlkeleri ve Diplomasisi, s. 199).
Türkiye Cumhuriyeti'ni kuranlar, başta komşuları olmak üzere -Yunanistan gibi
eski düşmanları dahil- tüm dünyayla barış temelli ilişkiler kurdular.
Demem o ki, Atatürk'ün aklından, stratejisinden, mücadelesinden alınacak çok
dersler var.

16 / 30
Örneğin, Atatürk yedi düvelle mücadele ederken “topunuz gelin”
demek yerine, bir taraftan düşman cephesini (İngiliz, Fransız, İtalyan, Yunan
vb) zayıflatırken diğer taraftan düşmana karşı bir cephe (mazlum milletler
cephesi) kurarak Milli Mücadele'yi kazanmıştı. Atatürk, Irak'ın ve Suriye'nin
bağımsızlığına ve toprak bütünlüğüne önem vermişti.
Atatürk'ün Ortadoğu politikasının ne kadar doğru olduğu bugün çok daha iyi
anlaşılıyor. Keşke Türkiye'yi yöneten iktidar, o politikadan biraz ders
alabilmiş olsaydı.

17 / 30
CHP ve Mustafa Kemal'in askerleri
Geçtiğimiz hafta CHP'nin yeni İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu, “Mustafa
Kemal'in askeri değil, yoldaşı” olduğunu söyledi. “Mustafa Kemal'in
askerleriyiz” sloganının “militarist” olduğunu belirtti.
Ben güncel siyasi tartışmalara girmeden, meselenin tarihsel boyutunu açıklamak
istiyorum.
Birincisi, Türkiye Cumhuriyeti, emperyalizme karşı bir bağımsızlık savaşı
sonunda kuruldu. Çanakkale, Sakarya, Dumlupınar hep Mustafa Kemal'in
askerlerinin zaferiydi.
İkincisi, CHP'yi, ömrünün önemi bir bölümü savaş meydanlarında geçen bir asker;
Başkomutan Atatürk kurdu.

18 / 30
Üçüncüsü, Bugün CHP Tüzüğü'nün 1. Maddesi'nde aynen şöyle denilmektedir:
“Cumhuriyet Halk Partisi; Mustafa Kemal Atatürk'ün önderliğinde; Anadolu ve
Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'nin devamı olarak 9 Eylül 1923 tarihinde kabul
edilen ‘Parti Tüzüğü' ile kurulmuştur.” Buradaki “Müdafaa-i Hukuk” kavramı,
işgallere karşı her türlü haklı direnişi simgeler. Nitekim işgallere karşı,
düzenli ordunun olmadığı bir ortamda, Müdafaai Hukuk Cemiyetleri silahlı
direnişe geçmiş, vatan ve namus müdafaası vermişti.

19 / 30
Dördüncüsü, Atatürk'ün en büyük amaçlarından biri ordu ile siyaseti birbirinden
ayırmaktı. O, İttihat Terakki'den bu yüzden ayrılmıştı. Cumhuriyetin ilanından
hemen sonra da asker milletvekillerinin ya askerliği ya milletvekilliğini tercih
etmelerini istemişti. Kendisi de cumhurbaşkanı olduktan sonra üniformasını
çıkarmıştı. Yani asker Atatürk, askeri bir diktatörlük değil, demokrasiye
evrilecek bir cumhuriyet kurdu. Dolayısıyla Mustafa Kemal'in askerleri, her
zaman demokrasiye sahip çıkmaları gerektiğini bilirler.
Beşincisi, Atatürk, devrimleri yaparken “Kültür Ordusu”, “Eğitim Ordusu”,
“Öğretmen Ordusu” kavramlarını kullanırdı. Mesela “Eğitim ordusunun neferleri”
derken hiç şüphesiz üniforma giymiş askerlerden değil, öğretmenlerden söz
ediyordu.

20 / 30

21 / 30
Sonuç olarak “Mustafa Kemal'in askeri olmak”; emperyalizme karşı tam
bağımsızlık, saraya, sultana karşı milli egemenlik, bağnazlığa, yobazlığa karşı
akıl ve bilim yoluyla çağdaşlık ve paylaşım savaşlarına karşı yurtta barış
dünyada barış mücadelesi vermeyi gerektirir. Bunun “militarizmle” alakası
yoktur.

22 / 30
Anlaşılacağı üzere Atatürk ile Türkiye dış politikası komşularımızın içişlerine karışma şeklinde değil, daima onları korumak yönünde olmuştur ve bugünde böyle devam etmelidir. Oysa Atatürk’ün tüm mirasını reddeden bugünkü anlayış, Suriye için “ orası bizim içişlerimizdir.“ deme yanlışını gösteriyorlar.Suriye’de olan biteni farklı lanse edip, halkının desteklediği bir lider olan Esad’ı yok etmeye çalışan Amerika,Fransa,İngiltere ve İsrail gibi ezelden beri Ortadoğu’da ve Anadolu’da gözü olan ülkelerin oyunlarına kapılıp koskoca bir coğrafya BOP projesine kurban edilmektedir.

23 / 30
Atatürk ve Suriye Başbakanı Mardamın arasında geçen bu konuşmadan yaklaşık 82 yıl sonra, bugün Suriye’de benzer bir durum yaşanıyor.İkinci Dünya Savaşı sonrası, bölgede Fransız,İngiliz emperyalizminin yerini alan ABD ve İsrail Suriye toprakları üzerinde sekiz yıldan bu yana süren bir haksız saldırıyı kışkırtarak savaşı başlattılar.
Gelinen noktada, ABD ve İsrail, Türkiye ve Suriye’nin de bölünmesine neden olacak PKK/PYD koridorunu kurmaya çalışırken, bu koridorun kurulmasından zarar görecek iki ülkenin bir araya gelmesini engelleyecek hamleler yapıyor.
Emperyalizmin hamlelerine, doğru karşılıkları veremememiz durumunda, ülke bekasının asıl o zaman tehlikeye gireceği aşikar değil mi?

24 / 30
Böylece önümüze şu temel ve can alıcı soru yine çıkıyor:Suriye ve Irak başta olmak üzere doğudaki ve Ortadoğu’da ki komşularımızla ilişkilerimizi nasıl bir zeminde sürdürmeliyiz?
Ülkemizde batı destekli emperyalizmin kuklası siyasi çizgiler ümmet merkezli bir politika izlersek komşularımızla daha olumlu ilişkilerimiz olacağını öne sürüyorlardı. Bu nedenle “ bölge ülkelerine yönelik din ve mezhebe dayalı bir siyaset izlendi.Sonucu hep birlikte gördük.”
Diğer bir seçenek ise Soğuk Savaş’ın başlangıcından itibaren kendilerini Atatürkçü olarak tanımlayan kesimin izlediği Fars ve Arap halklarına mesafeli yaklaşan yanlış yorumlara dayalı siyaset oldu.Bu kesim, yüzlerce yıl aynı tarih ve kaderi paylaştığımız Fars ve Arap komşularımızı yadırgayan,yargılayan; bölgede emperyalist batılılara uyumlu bir çizgi izledik. Açıkça bölge dış politikasında Mustafa Kemal Atatürk’ün yaptıklarının tam tersini yaptık.Sonuçları ortada…

25 / 30
Sonuçta, Türkiye dış politikada Atatürk döneminde izlenen, komşularla dostluk ve dayanışma temelinde bölge merkezli dış politika yerine batı güdümlü NATO,ABD denetiminde soğuk savaş döneminin “Muharebe ileri karakolu ”durumuna düşürüldü.
Doğu ve Ortadoğu komşularımızla ilişkilerimiz, Atatürk’ü “ batıcı “ olarak suçlayarak eleştirip, ümmetçiliği ön plana çıkartanlar ile Atatürk’ün büyük mirasını savunur görünüp Batıcılık yapanlar arasına sıkışmış durumdadır.

26 / 30
1937 yılında Atatürk’ün Suriye ile ilgili söylediği sözler dikkat çekicidir: “ Türkiye Cumhuriyeti’nin arzu ettiği şey Suriye’nin bağımsız bir devlet olmasıdır Atatürk bu sözü söylediğinde Suriye Fransız işgali altında ve Fransızlar ülkeden çıkmak istememekteydiler.Bugün bakıyoruz ki Suriye’yi,Irak’ı ve Libya’yı işgal eden ittifakta Fransa gene ABD ve İsrail ile birlikte başroldedir. ”
Türkiye’nin Mustafa Kemal’in arzu ettiği emperyalizme karşı komşu ve kardeş Suriye’nin yanında yer alması gerekirken batılı emperyalist güçlerleSuriye’nin toprak bütünlüğünü tehdit edenlerin politikasının yandaşı olmuştur.

27 / 30
Kaynak:
Mustafa Kemal'in Gözüyle Suriye ve Ortadoğu - 21. YYE
Atatürk ve Ortadoğu Politikası - Sinan Meydan.

28 / 30

29 / 30
