Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne üyeliğinin kabul edilmemesi medeniyet çatışmasının bir sonucu mudur?
  Türkiye, Tanzimat Dönemi'nden itibaren batılılaşma çabaları içerisinde olmuştur. Bu çaba 1959'da Türkiye’nin Avrupa Birliği (AB)’ne tam üyelik müracaatında bulunmasıyla farklı bir boyut kazanmıştır. Ancak Türkiye-AB ilişkilerinde zaman zaman inişler ve çıkışlar hatta kesilme noktasına varan durum söz konusu olmuştur. Örneğin 1970’li yıllardaki petrol krizi, 12 Eylül 1980 İhtilali ilişkilerin askıya alınmasına neden olmuştur. Ancak tüm bu iniş çıkışlara rağmen, AB ile olan ilişkiler, 1983 yılından itibaren kesintisiz devam etmiş, Türkiye'nin 1999 yılında aday ülke ilan edilmesi ve 3 Ekim 2005’te de müzakerelerin başlatılması ile yeni bir boyut kazanmıştır.
    İlk olarak 1951 yılında Fransa, Batı Almanya, İtalya, Belçika, Hollanda ve Lüksemburg'un Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu (AKÇT) adı altında, olabilecek bir savaşın ana hammaddesi olan kömür-çelik rezervlerini ve yönetimini uluslarüstü bir yapıya devretmesiyle Avrupa Birliğine giden sürecin ilk adımları atılmıştır. 1957 yılında imzalanan Roma Antlaşması ile Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) ve Avrupa Atom Enerjisi Topluluğu (AAET) faaliyete geçmiştir. 1992 yılında yürürlüğe giren ve bugünkü anlamıyla Avrupa Birliği’ni (AB) kuran Maastricht Antlaşması her alanda bütünleşmeye giden önemli bir adım olmuştur.
    Türkiye Neden AB üyesi olamıyor?
    AB’nin bir Hristiyan kulübü olduğu düşünüldüğünde Türkiye, İslam dünyasının bir parçası olarak görülmektedir. Tarihi, askeri, siyasi, ekonomik, sosyal, kültürel birçok nedenden dolayı Türkiye üye yapılmamaktadır. Ne tarihsel, ne kültürel ne de dinsel olarak Avrupalı olmayan Türkiye'nin birliğe girmesi, Avrupa’nın tarihsel ve kültürel birliğinin sağlanamayacağı düşüncesi ağırlıktadır. Bu nedenle kendi çıkarları doğrultusunda Türkiye'nin üyeliğine ne evet ne de hayır denilebiliyor. Çözüm olarak da  imtiyazlı ortaklık önerisi getiriliyor. Bu durumda akla Hungtinton'un Medeniyetler Çatışması gelmektedir. Ancak günümüzde Avrupa’daki Müslümanların sayısı göz önünde bulundurulduğunda önemli bir kısmını Türkler oluşturmaktadır. Bu şartlar düşünüldüğünde Almanya ve Fransa’nın, AB içerisinde elde ettikleri gücü Türkiye ile paylaşmak istememeleri anlaşılabilir.
    Türkiye’nin AB'ye tam üye yapılmamasının nedenlerini kısaca sıralamakta fayda vardır;
    Tarihi nedenlerden sayılacak olan Osmanlı'nın Viyana kapılarına dayanmasının derin izleri,
    Türkiye’nin AB üyeliğine adapte olup olamayacağı ve Kopenhag Kriterlerini karşılayıp karşılamayacağı endişesi,
    Türkiye’nin nüfusunun fazlalığı, ekonomik az gelişmişliği ve Müslüman bir ülke oluşu, AB bütçesinden alacağı mali yardım,
    Türkiye’nin Balkanlar’daki etnik gruplar ile olan tarihi ve kültürel bağlarının önemi, (Birlik içinde olabilecek Türkiye, Balkanlar’da barışın tekrar sağlanabilmesi için önemli görevler üstlenebilirdi)
    Türkiye’nin içinde bulunduğu coğrafyadaki istikrarsızlıklar nedeniyle AB'nin, sınırlarının bu bölgelere kadar uzanmasından rahatsızlık duyması, 
    Türkiye’nin Orta Doğu ve Doğu Akdeniz’deki çıkarları ile AB’nin çıkarlarının örtüşmemesi.
    Türkiye'nin olası üyeliği AB'ye ne kazandırır?
    Türkiye’nin AB üyeliği konusunda batıda tereddütler yaşandığı gibi Türkiye’de de bu konuda tereddütler yaşanmaktadır. 
    Türkiye’nin AB’ye üyeliği, AB’nin içinde barındırdığı Müslüman toplum için barış ortamının oluşumu açısından önemli bir adım olabilir ve Medeniyetler Çatışması algısını çökertebilirdi. Her ne kadar Türkiye'ye ön yargı ile yaklaşılsa da Türkler batı kültürüne uzak ve yabancı değillerdir. Çünkü Türkler, tarih boyunca çok geniş bir coğrafyada yaşadıklarından çok farkı din ve kültürlerle karşılaşmışlardır.
    İslam ülkeleri içinde halkı Müslüman olan tek laik ülke olan Türkiye'dir. Türkiye için laiklik, din ve devlet işlerini birbirinden ayrıldığı, bireylerin din özgürlüğünün teminatıdır. 
    Türkiye’nin üyeliği AB için, İslam ülkeleriyle işbirliği yapması açısından da önemlidir.
    Dünyada hızla değişen dengeler çerçevesinde, Avrupa Komisyonu Başkanı Jean-Claude  Juncker tarafından dile getirilen "Ortak Avrupa Ordusu" kurma fikri önemlidir. Aslına bakılırsa kurulması düşünülen AB Ordusu’nun hedefindeki ülkelerden birisi de son dönemde Rusya ile ilişkilerini geliştiren Türkiye’dir. İlişkilerin gelişmesi AB’yi, özellikle de Almanya ve Fransa’yı tedirgin etmiştir. Bu amaca yönelik olarak Avrupa Parlamentosu (AP), AB'ye üye ülkeler arasındaki askeri işbirliğinin güçlendirilmesi için "Ortak Savunma Gücü' oluşturulması ve bir askeri operasyonel merkez kurulmasını içeren kararı onayladı.
    AB'nin, Türkiye'nin üyeliğini zora koşması karşısında Rusya Devlet Duması Dış İlişkiler Komitesi Başkanı Aleksey Puşkov, "Dar görüşlü AB, Moskova ve Ankara'yı birbirine yaklaştırıyor" ifadesini kullanmıştır. 
    Türkiye, AB'den ayrılmalı mı?
    Öncelikle, Avrupa Birliği'nin yapısı ve genişlemesi ile ilgili tartışmalar söz konusu iken İngiltere halkının, "AB'den ayrılma" kararı (Brexit)  alması Türkiye'yi üyelik konusunda destekleyen bir ülkenin eksilmesi anlamına gelmiştir. Ayrıca Brexit, "Türkiye'nin de müzakere sürecini halk oylamasına götürebileceği" fikrini gündeme getirmiştir.
    Türkiye Yeni ortaklıklara ve Doğu'ya Yönelmeli mi?
     Türkiye Cumhuriyeti Devleti uzun süre önce Avrupa Birliği (AB) üyeliği için başvurmuş olmasına ve AB'nin deyim yerindeyse dağılma sinyalleri vermesine rağmen hala bekleme safhasındadır. AB ülkelerinden sürekli Türkiye aleyhine gelişmeler olurken diğer taraftan da Rusya'ya yapılan her ziyarette Türkiye’nin Şangay İşbirliği Örgütü'ne (ŞİÖ) alınması vurgusu yapılmaktadır. Hatta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, Türkiye’nin Şanghay 5’lisi içinde yer alması gerektiği sözlerini Ukrayna basını, "Erdoğan rotayı doğuya çevirdiği için Ukrayna’dan kaçmak zorunda kalan Viktor Yanukoviç’in yolunda" şeklinde yorumlamıştır.
     Türkiye, AB'ye ve NATO'ya alternatif olarak ŞİÖ tercihi yapmamalıdır. Türk dış politikası bölgesel örgütlerle işbirliği içinde olmayı önemsediği için tarihsel, kültürel ve jeopolitik konumuna gerçek değerini atfederek duygusallıktan uzak rasyonel hareket ederek merkezi bir rol üstlenmelidir. 
        ŞİÖ’ye tam üye olan ülkeler içinde, ABD’nin müttefiki olan bir tek ülke yok. Türkiye ise, hem NATO üyesi, hem de ABD’nin en yakın müttefiklerinden. ŞİÖ üyelerinin bu şartlarda Türkiye’yi tam üyeliğe kabul etmesi mümkün görülmemektedir.
 Sonuç olarak;
         Türkiye, her zaman yönünü Batı'ya çevirmiştir. Çünkü ulaşılmak istenilen, hatta üstüne çıkılması hedeflenen Batı medeniyeti olmuştur.   Batı dünyasının üstün ve ayrıcalıklı olarak kabul edilmesi, ekonomik, askeri, bilimsel, kültürel ve teknolojik açıdan sahip olduğu özelliklerden kaynaklanmaktadır. Her ne kadar AB, Türkiye'nin önüne engel çıkarmak istemiş olsa da bundan sonraki süreçte, soğukkanlı, istikrarlı ve ödün vermeyecek şekilde bir yol izleyerek ulaşılmak istenen medeniyet şartlarını oluşturmak zorundayız.

 

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol