Türkiye’nin Ortadoğu politikasında önemli bir konuma sahip olan ve 910 kilometrelik en uzun kara sınırımız olan Suriye’deki çatışmalardan en çok etkilenen ülkelerden bir tanesiyiz. Suriye’deki durumun oluşturduğu tehdit ve riskler çerçevesinde Türk Silahlı Kuvvetlerinin yabancı ülkelere gönderilmesine dair tezkere yürürlükte olsa da geçen hafta başında Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Kamışlı kentine yakın bir noktadan Suriye topraklarına girdiği iddiaları tedirginlik yaratmıştır. Şöyle ki, bu bölgede birçok aktör yer almakta olup onlarla da karşı karşıya gelmek zorunda kalınacaktır.


Komşu her ülke bizim için ayrı bir öneme sahiptir. Yine bizim için önem arz eden komşu ülke Suriye, Türk ekonomisinin Mısır, Ürdün ve Körfez ülkeleri başta olmak üzere, bölgenin diğer ülkelerine açılan kapısı durumundadır. Ancak tarihsel süreç içinde ilişkilerde inişler çıkışlar olmuştur. Çünkü, Türkiye-Suriye ilişkileri, karşılıklı güvensizlik, önyargılar ve dış güçlerin olumsuz propagandaları çerçevesinde şekillenmiştir. İki devlet arasında yaşanan sorunlar, sırasıyla Hatay konusu, Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP) ile başlayan su sorunu ve en sıkıntılı olan ve hala mücadele verilen PKK sorunudur.

Suriye ile gergin olan ilişkiler Beşşar Esad’ın iktidara gelmesiyle değişmişti. 2004 yılında ilk defa Suriye Devlet Başkanının Ankara’ya gelmesi ile ilişkiler üst seviyeye çıkmış, siyasi ilişkilerin gelişmesi ile başta ticaret olmak üzere, birçok alanda ortak projelere imza atılmıştı. Bu durum Türkiye’nin lehine olmuş Ortadoğu’da konumunu güçlendirmesini sağlamıştı. Ancak 2011 yılının başlarında Arap Baharı’nın Suriye’de de etkisini göstermesi üzerine, Türk Hükümetinin Esad’a yapmış olduğu reform çağrılarını dikkate almaması ilişkileri kopma noktasına getirmiş; Türkiye, Suriye ile ticari ve ekonomik ilişkilerini durdurmuştur. Bu süreçte Suriyeli muhalifler (Suriye Ulusal Konseyi (SUK), İstanbul'da ofis açarken, silahlı muhaliflerden oluşan Özgür Suriye Ordusu da Türkiye’de örgütlenmişti. 2012 Mart ayında da Türkiye’nin Şam Büyükelçiliği kapatıldı. Arap Baharının etkisiyle yaşanan gelişmelerin hem Türkiye’ye hem de Suriye’ye zarar vermiş olduğunu açıkça gözlemleyebiliyoruz.
Türkiye, Arap Baharı sürecinde en çok kaybeden ülke olmuştur. Çünkü Türkiye, bölgede model olarak görülüyor ve örnek alınıyordu. Tarihsel bağlarımızın olduğu Suriye’deki kriz, Türkiye’nin doğu ve güneyi ile Kürt bölgelerini de etkilemiştir. Bununla birlikte Suriyeli mültecilerin yoğun şekilde ülkemize gelmesi, metropollerimizde bombalı saldırıların meydana gelmesi özellikle Suriye sınırında bulunan illerde halkın hoşnutsuzluğuna yol açmıştır.

Türkiye’nin, Suriye’ye girmesi TSK’nın gücü dahilinde ve NATO üyesi olması nedeniyle de zor bir durum değildir. Ancak tarihi ve kültürel bağlarlarımızın olduğu Suriye ve diğer komşu ülkelerle Türkiye’miz arasındaki ilişkilerde gelişme ve yakınlaşma sağlamaya gidilmelidir.

Türkiye’nin ne kadar önemli bir güce sahip olduğu Kral Faysal’ın şu sözlerinde de görülmektedir: ‘‘İslam dünyasında bir buçuk devlet vardır. Biri Türkiye, yarısı İran. Çünkü eskiden beri ilmi, askeri ve hukuki olan sadece bu iki devlet vardır.  Türkiye ve İran olmadan Ortadoğu’da düzeni kurmak istersen başarılı olamazsın.’’


Sonuç olarak Türkiye, Arap Baharı sürecinde yaşamış olduğu “kış” havasından çıkarak tekrar Ortadoğu’da rol model ve örnek olmalıdır; olacaktır da…

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol