Hiç boşuna sevinmeyin öldü kurtulduk diye, Atatürk ölmez... Çünkü onlar, bir bakış açısı, ruh anlayışı, sevgi ile güzel bir nesil yarattılar…
Neden ölmez çünkü kendisi için değil bir ulus için mücadele eden Kurtuluş Savaşı'nda sayısız cephede görev almıştır. Sonra üniformasını çıkarıp yeni bir devletin kurulmasını, kendi ayakları üzerinde kadın erkek yaşlı çocuk elele ilerlemesini planlamıştır. Bugünün gelişmiş ülkeleri olarak sıralanan birçok ülkeden önce kadınlara oy kullanma seçme seçilme hakkı vermiştir. Kadınların hayallerini gerçekleştirmek için en büyük desteği; laik demokratik sistemi kurmasıdır.
Bu kadar çok mucize, güzellik arasında eksiği sertliği ya da daha farklı olsaydı nasıl olurdu denilebilecek şeyler yaşanmış mıdır?
Olayları o tarihlerde, o şartlarda birebir yaşamadıkça tanık olmadıkça kimse bu konuda yüzde yüz emin olamaz. Yaşadığımız coğrafya ve iletişim döneminde algı operasyonları düşünülünce insan artık sağduyusudan vicdanından merhametinden başka güvenecek birşey bulamıyor.
Ben şanslı bir kadınım.
Amazonların şehri Smyrna’da, Victor Hugo'nun deyimiyle güzel Prenses İzmir'de doğdum büyüdüm. Annemin ailesi Selanik, babamın ailesi de Rodos'tan Türkiye'ye gelmişti.
Suyun öte yakası Atatürk'ün memleketlisiyiz diye sevinen gruptaydılar... Boş boş da sevinmediler ama... Annemin babası anısı güzel Ramazan Laleli, Çanakkale Savaşı'nda babasını kaybedip Türkiye Cumhuriyeti gibi küllerinden doğmuş birisiydi. Öyle ki, elindeki ipi sepeti ve baltasıyla dağdan odunları kesip satarak başladığı ticari hayatını hayvancılık yaparak kasap dükkanları açarak sürdürdü. Yaşım onu yakalamaya çok müsait olmadı. Haberleri büyük bir ciddiyetle takip edişini anımsıyorum. Annemin doğup büyüdüğü evdeki en önemli kuralın önce hayvanların yemeklerinin verilmesi sonra çalışanların yemeklerinin verilmesi en son da aile üyelerinin sofraya oturması olduğunu öğrendim. Dağdaki veya damdaki çobana giden yemek ile ev halkının yediği yemeğin aynı olduğunu biliyorum. Yetiştirdiği hayvanlara sevgiyle bağlı olduğunu, onlar hastalanınca dedemin sofraya gelmeyip eve gelmeyip damda onun yanında kaldığını biliyorum.
Adını aldığım anneannem Emine Laleli ise Rumeli'den İstanbul Sarıyer oradan da İzmir Namazgah’a gelen bir muhacir. Eşine okuma yazma öğreten aydınlık bir kadın. Doğruculuğu güler yüzü ve gözünü budaktan sakınmayan halleri anlatılıyor. Onunla tanışamadık yüzyüze ama gıyabında şu anda taşındığım Buca Yaylacık Mahallesi’ndeki birçok komşudan dinliyorum güzelliklerini ailemin. Anneannemin tanıdıkları, onun sıkıntılarını paylaşılarak azalttığını anlatır. Gelen her misafire kim olursa olsun sofra kurduğunu, bu evde pişirilen yemeklerin bereketlenip kimseye belli etmeden ihtiyaçlı komşulara da verildiği günlerdir. “Sağ elin verdiğini sol el duymasın” anlayışını yaşayarak örnek olan insanlar, kimbilir belki yaşasaydı bana kızardı bunları dile getirdiğim için. Ama çok etkilendiğim bir olay var. Kimseye belli etmeden tencereyi taşımak için o zamanlarda kadınların pürgü olarak adlandırdığı siyah, uzun iki parçadan oluşan kıyafetin içinde tenceresini taşıyan bir kadının hikayesi. Hani yenilen yemeklerin fotoğraflarının değil kendisinin paylaşıldığı dönem. Cumhuriyet’in sancıları bu ailede yaşanmış evet. Kimisi okumuş mühendis olmuş Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları'nda çalışmış, demir ağlarla yurdu ören ekibe katılmış… Kimi okumamış demir ağın trenlerinde yolculara temiz ortam sağlamak için görev üstlenmiş... Kimi de ekonomik krizden etkilenerek Almanya'ya işçi olarak gitmiş... Babanın iktidarına rağmen kendi yollarında da ilerlemişler.
Bu aile soy kütüğününün anlatımı değil, bir kuşağın anlatımı. Annem ve babam 2. Dünya Savaşı'nda daha büyük ekmek alabilmek için yaşları büyütülen gruptaki iki güzel insandı. Bizim evde hiç ekmek atılmadı. Herkes keserek aldı dilimini. Pirişilen yemekler miktarı oranında yan evdeki memur ailenin çocuklarıyla paylaşıldı. Bahçedeki ağaçlar için zaten onlarında izni vardı. Demem o ki, az imkanlarla büyük işler başardı Cumhuriyet Kuşağı. Kimisi ilkokul bitirdi, kimisi ortaokul terk, kimisi üniversiteye ulaştı. Saygılı, sağduyulu, ülkesini seven, komşusunu seven komşusu aç iken tok yatan bir grup değildi. Yani ne din ne ahlak ne vicdan Cumhuriyet ile Atatürk İlkeleri ile çelişmiyor. Bu kavramlar zaten vardı yaşanıyordu. Yeniden icat edilmedi. Anneannem ve annem pardesu ve eşarp taktı. Annem de teyzemler de kız çocuklarının okuması için çaba harcadı. 
Alzheimer tipi demans hastaları ile yakın olanlar vardır. Her şeyi unuturlar da en önemli şeyleri hiç unutmazlar. Duygusal hafızaları onlara hep hatırlatır. Siyasetçiler televizyonda konuşurken “Bunu sevmiyorum” diyen canım babam canı yürekten "Ah Atatürk'üm canım paşam" deyişi de bundandı. Yani unutulmaz yüreğimize ruhumuza beynimize kazınmış Mustafa Kemal Atatürk, Kurtuluş Savaşı, kıtlık yıllarındaki acılar ama üreten eşit yan yana ilerleyen bir toplum modeli. Öyle olduğu için ben devlet okullarında şahane öğretmenler ile okuyup Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi’ni kazandım. Buca Umurbey İlkokulu'nda okulu hayatı sevmemi sağlayan Sevgili Öğretmenim Nazmiye Ata Maraş da öğretmen okulu sayesinde cumhuriyetin aydınlık eğitimcilerinden birisi olmuş. Kişiliğimi biçimlendiren bu güzel öğretmenim bizim sınıfta çalışkan tembel, zengin fakir, güzel çirkin, tanıdık olan olmayan ayrımını hiç yapmadı...Biz bunları bilmeden Buca Ortaokulu ve Buca Lisesi'ne gittik...15 yılı aşkın muhabir olarak çalıştım. Canım Atatürk’üm İzmir Buca Lisesi olarak birçok başarılı insanı yetiştiren okulumun duvarında yazan “Zafer benimdir diyebilenindir. Başarı başaracağım diye başlayanın ve başardım diyebilenindir” sözünle okul birincisi olmuştum. Hoş Buca Lisesi’nde adını silmek için okulumun bahçesine iç içe sayısız okul açtılar. Bir tek Buca Lisesi’ne yer bırakmadılar. Her gelen geldi geçti bu dünyadan… Kimi güzellikleriyle iz bırakıyor, kimisi de güzellikleri yok etmek için taşıdığı öfkesiyle… Mustafa Kemal Atatürk gibi bir liderse "Bir milletin kurtarıcıya gereksinimi yoksa artık millet olmuştur.
Sakın kurtarıcı bekleme yoksa sana karşı olan vazifemi yapamadım sayarım" diyor.
İşte onun bu sözü beni hayata hazırladı. Yaşadığım tüm zorluklara karşın iki ayağım üzerimde dimdik durmamı sağladı.
 

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol