Öncelikle Rusya’nın; Gürcistan ve Ukrayna’ya karşı ilhak savaşına girmeye çalışması, Avrupa ile olan sınırlarını bütünleştirmek için politik gücü ele geçirme arzusu, Amerika ve batılı ülkeler tarafından iyi bir strateji olarak görülmese de, 2014 yılında Kırım (Crimea) ilhakı ve bir rus savcının vali olarak atanması Ukrayna ile olan ilişkilerin kopmasına neden olmuştur.
Bununla beraber geçmişte de iyi ilişkilere sahip olmayan bu iki ülkenin, birbirlerine olan ihtiyaçlarının farkındadırlar. Şöyle ki; Rusya için Ukrayna’nın anlamı şudur: Avrupa’ya transit gaz ihraç edilmesi ve pazar payının neredeyse tamamını elinde bulundurabilmesi için neredeyse kilit ana hat boru hatlarının %80’nin Ukrayna toprakları üzerinden geçmesidir.
İkinci bir diğer konu batıdan ve güneyden gelebilecek saldırılara karşı Ukrayna ve Gürcistan tampon görevi görmektedir. Rusya bir anlamda bu ülkeler üzerindeki siyasi üstünlük ve diktasını kaybetmek istememektedir. Kaldı ki; aynı slav ırkından gelen Rusya ve Ukrayna, kardeş ülke olarak siyasal birlikteliğini korumak istese de, temel sorun Rusya’nın sömürge metodunu uygulamaya devam etme isteğidir. Demografik yapı irdelendiğinde, neredeyse ülke genelinin % 20’sinin azınlık rus (slav) olduğu ve doğu ve güney bölgelerine yerleşmişlerdir.





Tarihsel açıdan baktığımızda her iki ülkenin ilişkilerinin kötüleşmesi 1930 yıllara dayanmaktadır. Dönemin Sovyet diktatörü Joseph STALİN tarafından yaklaşık bir milyondan fazla Ukraynalı’nın öldürülmesi, kıtlık ve açlığa mahkum edilmesi, bununla beraber 1944 yılında yarı özerk bölge olan ve Kırım’da yaşayan Müslüman Tatarların, rus slavların desteği ile Orta Asya’ya sürülmesi, toplu kitlesel idamlarla beraber ilişkiler kopmuştur. Ukrayna, 1991 yılında bağımsızlığını ilan edene kadar Müslüman Tatarlar ülkelerine dönememişlerdir. 
Aslına bakılırsa 1917-1920 yılları arasında kısa süreli cumhuriyet hüküm sürmüştür. Ukrayna, bu süreç zarfında 1991 yılının ortalarında bağımsızlığını ilan edene kadar siyasi kimlik ve kararlarında Rusya’ya bağımlı kalmış hatta bu bağımlılık enerji alanında da etkisini sürdürmektedir. Geçmişte olduğu gibi günümüzde de, doğu ile batı arasında kalan ve önemli bir denklemin parçası olan Ukrayna’nın tutumu ise, kendi toprak bütünlüğünü korumak için NATO’nun doğuya doğru genişlemesine zemin hazırlayacak adımlar atması, Rusya’yı; Avrupa ve NATO’ya karşı taktiksel savaşın içine itmiştir.   
Sovyetlerin dağılması ve Vlademyr Putin’in Devlet başkanı olması ile birilikte belirgin dış politika değişikliğine gitmeyen Rusya, aksine politik stratejilerini eski Sovyet ülkeleri ile Irak, iran ve Suriyeülkelerinin iç politik süreçlerine bel bağlamıştır. Ancak esas temel politik başlık eski Sovyet ülkeleri olanGürcistan, Azerbaycan, Ermenistan ve Ukrayna’nın, AB ile Rusya arasında bir seçim yapma süreci yaşamalarıdır. Kaldı ki; AB devletleri içinde lokomotif bir güç olan Almanya’nın Ukrayna ile olan geçmişi, dönemin Dışişleri Bakanı’nın (Willy Brandt) hazırladığı “Yeni Doğu Politikası”(Die Neu Ost Politik) ile Karadeniz ve Asya’ya açılan altın kapı olarak nitelendirilmiş ve ilişkiler bunun üzerine şekillenmiştir.
Mevcut dönemde Kiev koalisyon hükümeti; Yanukoviç gibi Rusya ile dengeli bir politika izlemesi halinde, 2014 yılında yaşanan ilhak senaryoları, doğu ve güney bloğu şehirlerde tekrarlayabilir. AB yanlısı atılacak politikalar izlenmesi halinde ise; aynı bölgelerde kutuplaşma sorununun yaşanacağı belirginliğini korumakta olup, her iki durumda da görünen o ki; tam demokrasi ve piyasa ekonomisinin işlerliğini halka yansıtacak anahtar kısa vadede görünmemekte, siyasi gelecek Moskova’nın atacağı adımlarla belirginleşeceği görülmektedir. 

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol