İhsan Eliaçık, 'Gezi Savunması; Neden Oradaydım' başlıklı bir yazı kaleme aldı ve kendisine yöneltilen tüm suçlamalara yanıt verdi.
İşte o yazı:
Kiminden “Bendeki seni bitirdin”, kiminden “Güneş gibi doğdun gönlüme” şarkıları duymaktayım… Kimi tüm kitaplarını “yaz bana gönder” coşkusu içinde, kimi de “yak bütün hatıraları” modunda öfke kusuyor.
2- Gün oldu devran döndü, iktidarın sopasını yiyenler bu sefer baktım ki Gezi parkında. Fakat sopa “bizimkilerin” elinde ve sopayı yiyenlerin içinde 28 Şubat’da sopayı bize indirenler var. Ne yapacaktım? Yine “Vurmayın, çocukları rahat bırakın, çekin elinizi” mi diyecektim, yoksa devran değişti, şimdi durum başka, bizim mahalle iktidarda, zaten onlar da bize çok çektirmişti mi diyecektim. Eğer böyle dersem kendimle, öbür türlü dersem kendi tanıdıklarımla, 30 yıllık arkadaşlarımla çelişecektim. Ve ben oyumu felaketten yana kullandım. Neye mal olursa olsun bir “ilkenin” yanında durdum. Bu ilke “Mazluma kimliği sorulmaz” ilkesiydi. “Onlar mazlum değil; çapulcu” itirazı, aynen 28 Şubat’takine benzemekteydi; “Onlar mazlum değil; irticacı”. 30 ayrı mahkemenin çoğu İHL önlerinde bekleşenlerin, ikna odalarında alınan başörtülülerin irticacı, yarasa vs. değil basbayağı mazlum, mağdur olduğunu savunmakla geçti. Bu yaman çelişkide bir karar vermem gerekiyordu ve ben oyumu felaketten yana kullandım Seyda…
3- Bir çoğunuzun gözünde darbecilerin, din düşmanlarının, dış mihrakların yanında duruyor gibi göründüm. 28 Şubat’ta da dış mihrak İrandı ve ondan para almakla itham edildik, irticai kalkışmaya katılmakla yargılandık. Şimdi de darbeci, Kemalist kalkışmaya destek vermekle itham ediliyoruz. Nasıl ki 28 Şubat’ın üzerinden sis perdesi kalktıkça ne İran, ne irtica, ne yarasa hepsi uçup gitti, geriye sadece o “ilke” kaldı, bugün de öyle olacak. Yaftalar, ithamlar, kışkırtmalar, aşağılamalar, yargılamalar uçup gidecek, geriye hep yine o “ilke” kalacak. İlkenin yanında durmak, kişinin kendine, geçmişine, davasına sadık kaldığının göstergesidir. Devran değişmekle, alttan üste, ezilmekten ezme makamına geçmekle değişilmediğinin göstergesidir. Elimize geçenle şımarmamak, elimizden gidenle de üzülmemek için böylesi saf ve hesapsız duruşlar şarttır. Siyaset arenasının ve bu kahpe devranın bu katar saflığı ve hesapsızlığı kaldırmaması beni ilgilendirmiyor Hacı abi…
4- Velev ki dış mihrakların, din düşmanlarının ve darbecilerin emellerine alet olduk-ki buna asla inanmıyorum- niyetimiz o olmadığı için, o “ilkenin” hatırına duruşumuza saygı gösterilmeli. “Bir ilkeye inanmışlar ama etraflarını göremediler, o ilke uğruna kendilerini ateşe attılar, sırf bunun için saygıya layıklar” denilmeli değil mi? Bu kadarını da demeyecek misiniz aziz ve muhterem cemaat-i Müslimin?
5- Eğer Gezi’de hiç kimse olmasaydı bile ben olurdum. Tek başıma iktidarın inen sopasını tutar, “Yapma” derdim. Orada geçmişte bize sopa indirenler olsa bile yine olurdum. İleride iktidar sopası eline geçince aynısı yapacak olanlar oradan çıkacak olsa bile yeni orada olurdum. Vicdanının götürdüğü yere gitmek böyle bir şey. Bu, siyaset, parti, mahalle, cemaat, örgüt vs. mantığıyla hareket edenlerin anlayabileceği bir şey değil. O nedenle kendinizi fazla zorlamayın, sadece insaflı olun, insaf herkese lazım Seydalar...
6- Türkiye’de bir mahalle geliyor, iktidarı ele geçiriyor, kendi sınıfını yaratıyor, diğer mahalleyi ötekileştiriyor, sonra öteki geliyor yine yeniden aynı şey olup duruyor. Bunu bir yerden kırmak, çatlatmak gerekiyordu. Ayırım dindar-dinsiz, modern-muhafazakâr, Türk-Kürt, Alevi-Sunni ekseni üzerinden değil; iktidar-vatandaş (ezen-ezilen) ekseni üzerinden yapılmalıydı. İktidar zulmediyorsa, zulme uğrayanın (ezilenin) dinsiz, modern, Kürt, Alevi, sosyalist vs. olduğuna bakılmaksızın yanında olmak, zulme kayan iktidarın da (ezenin) kendi dininden, mahallesinden olup olmadığına bakmaksızın karşı çıkmak gerekmekteydi. Ve bunu iktidarla aynı mahalleden olanların yapabilmesi gerekiyordu. Bunun için gidip Gezi’de Miraç kandilinde Kur’an okuyup dua ettik, iki kez Cuma namazı kıldık, mescit açtık. Bilfiil direnişe katıldık. Çünkü İslam’da söz konusu olan adalet-zulüm meselesi ise Müslüman olmak ya da olmamak bir anlam ifade etmez. Müslümanın zulmüne karşı çıkmak da farzdır ihvanlar…
7- İnsanlar iktidar partisine oy vermeye devam ettiği halde, bazı konularda iktidarla tersleşebilir, ona katılmayabilir, sonraki seçimlerde de yine oyunu vermeye devam edebilirdi. Namaz kılanın namaz kılanla, başörtülünün başörtülüyle tersleşmesi, karşı karşıya gelmesi mümkündür. Her konuda iktidarın arkasında durulacak diye bir şey olamaz. Her konuda iktidara karşı çıkılacak, yaptığı her şeye ama her şeye ters gidilecek diye de bir şey de olamaz. Yapılan yollara, hastanelerin iyileşmesine, dar gelirlilerin durumunun düzeltilmesine sırf iktidardır diye karşı çıktığımı hiç hatırlamıyorum. Ama Allahaşkına bir AK-Partili park konusunda, ağaçların kesilmesi meselesinde oy verdiğim partiyle aynı düşünmüyorum diyemez mi? Ayrı düştüğünde dış mihrakların oyununa neden gelmiş olsun, darbecilere neden alet olsun, din düşmanlarının ekmeğine neden yağ sürmüş olsun muhteremler…
8- “İlk başladığında iyiydi, ama sonra işin seyri değişti, uluslararası komplolar devreye girdi, asıl niyet başka, hükümeti yıkacaklar” mazereti, “Ninemde böşörtülüydü, ama bunların niyeti başka, asıl niyetlerini gizliyorlar, cumhuriyeti yıkacaklar” mazeretine ne kadarda benziyor, iktidar nasıl da içine gireni kendine benzetiyor, görün, ibret alın mücahitler…
9- 28 Şubat mantığı tam da buydu. Resmi törenleri eleştirdim, asıl niyeti başka dediler, cumhuriyeti yıkmaya teşebbüs ile yargılandım. Ağaçları kesmeyin dedim bu sefer de din düşmanları, darbeciler, dış mihraklarla birlik oldun, asıl niyet başka diyorlar… İşte klasik iktidar (tağut) mantığının hiç değişmediğinin, devletin temel davranışlarında bir değişme olmadığının gösterilmesi için Gezi eylemelerine, iktidarla aynı iklimlerden gelen birilerinin katılması ve bunun cümle aleme gösterilmesi gerekiyordu ey ‘Yoldaki İşaretler’ ile diz çürütmüş arkadaşlar…
10- Ve nihayetinde bir Gezi ruhu oluştu ve bu geleceğin Türkiyesi idi… Bu ruh cumasız, duasız, Kur’an’sız, mescitsiz olmazdı. Aksi halde kesinlikle eksik kalırdı, böyle olursa tam Türkiye fotoğrafı tamamlanıyordu. Gezi’dekilerin dine saygısı en azından dine ilgiye dönüştü. Orada olmamız onun için de faydalı olmuştur, çok muhterem ‘tebliğci’ kardeşlerim…
***
Gezi eylemlerine neden katıldığımı, bizi seven, yazılarımızı okuyan, takip eden ve bu tutumumuza anlam veremeyenlere, açıklama ve hesap verme mahiyetinde sıraladım. Durum bundan ibarettir, Allah biliyor, niyetimiz, kastımız bunlardan başka bir şey değildi.
adilmedya
Dikkat!
Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.
Üye Girişi Üye Ol
ÇOK MERAK EDİYORUM Da eleştiri yapma hakkını kendilerine çok lazımmış gibi görenler acaba tarihten islami tarihten haberdarlar mı? emeviler dönemi peygamberin vefatın dan sonra ki dönemi tüm gerçekliliği ile ne kadar araştırmışlar acaba din din diye geçinenler iki hareket yapmayla müslüman olunsaydı bu gün islam coğrafyaları kan ağlıyor olmazlardı!..
Aslında size bahsettiğiniz saygıyı duyan biriydim...
Taaa değişim dergisinden beri...
Ancak ne zaman "düşmanımın düşmanı dostumdur" deyip, eleştirdiklerinizden her anlamda daha alçak, daha faşist, daha ırkçı, daha hırsız, daha arsız vs vs olduğunu bildiğiniz saydığınız çevrelerle birliktelik kurana kadar...
"Ulusalcısı, ergenokoncusu chplisi alayının toplanıp darbe” tezgahladığı bir yerde nasıl yer aldım?
koçundan , boynerine, cnninden, alman ve ingilizine kadar faiz lobisinin ve dış mihrakların” cirit attığı bir yerde ne işim vardı? diyorsunuz ya...
Bu tutumun cevabı yok ne yazık ki...
Ak partili falanda değilim..
Tayyip erdoğan ya da bir başkasının her dediğine kafa sallayacak kadar da saftirik değilim..
Sende biliyorsun ki "yukarıda saydığın çevreler "ak parti çevrelerinden her anlamda daha kötüler!...
yandık artık seçimlere kadar ayni kelimeleri duyacağız artık yine masum oynayacak AKP