'ERDOĞAN LÜKS MERAKLISI DEĞİL'

Yeni Şafak Yazarı Hilal Kaplan, maliyeti belli olmayan eleştirilerin odağındaki Ak Saray'ı İngilizlerin Westminister Sarayı ile karşılaştırdı, Erdoğan için de ev sahibinin sözlerini örnek gösterdi.

08 Aralık 2014 Pazartesi 11:47
'ERDOĞAN LÜKS MERAKLISI DEĞİL'

 İşte Kaplan'ın o ifadeleri:

" Westminister Sarayı, Lordlar Kamarası ve Avam Kamarası'nı içinde barındıran, İngiliz Parlamento’nun yer aldığı, büyük kısmı 19. Yüzyıl'da yapılmış olan tarihî bir bina. Bu görkemli saray, İngiliz parlamenter sisteminin ve devletinin en büyük sembollerinden.

İşte bu yapının yakın bir zamanda restorasyondan geçmesi planlanıyor. BBC’de konuyla ilgili çıkan habere göre, restorasyon maliyeti en başta 2,5 milyar dolar (5 milyar 650 milyon Türk Lirası) olarak planlanmış olsa da son rakamlar, esas maliyetin ikiye katlanarak 4 milyar 700 milyon doları (10 milyar 622 milyon Türk Lirası) bulacağını gösteriyor. Yani İngilizler, tarihî meclis binalarını, Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nın maliyetinin sekiz katına restore edecekler. Bunun üzerine kimse İngiliz hükümetini hırs dolu olmakla, lüks düşkünlüğüyle suçlamıyor, otoriterlikle diktatörlük arasında salınan saçma ithamlarda bulunmuyor. Neden? Çünkü orası İngiltere, burası Türkiye.

Kurulduğundan beri ilk kez, devlet kadrolarını aynı mekânda biraraya getiren bir yerleşkeye, devletin gücünü temsil eden bir binaya, tüm istihbarat kadrolarıyla sivil hükümetin beraberce karar alacağı dinlemelere kapalı özel güvenlikli odalara, yabancı misafirlerin ağırlanacağı derli toplu bir yapıya Türk devletinin neden ihtiyacı olsun ki, değil mi?

Erdoğan’ın, bir kez daha seçildiği takdirde en fazla 10 yıl, o da sadece bir bölümünü kullanacağı Cumhurbaşkanlığı Sarayı etrafında bu kadar gürültü çıkarılmasının, sanki Erdoğan’ın tapulu malıymış gibi yansıtılmasının sebebi ne peki? Çünkü Erdoğan’ın yıpratılması, hayatları boyunca bir kez bile adil seçimlere girmeden on yıllarca ülke yöneten Arap diktatörlerine/ krallarına benzetilmesi için müthiş bir manipülasyon fırsatının kaçırılmaması lazım.

Üstelik bu bina Türkiye’nin Selçuklu-Osmanlı tarihiyle de kucaklaşmasını temsil ediyor. Türkiye içe kapanmacı, bölgeye sırtını dönen, tarihî bağlarına kayıtsız bir ülke olarak kalsaydı, ‘one minute’ten bu yana eskiden olduğu gibi düşük profilli bir dış politika izleseydi, bir kaşık suda bu fırtına koparılır mıydı sanıyorsunuz? Bazılarının hâlâ Ecevit-Bahçeli-Yılmaz dönemindeki gibi ülkeyi yönetenlerin merdiven altında basın toplantısı yaptığı, yabancı misafirleri sokak ortasında karşıladığı bir devlet olarak kalmamızı istediği açık değil mi?

“Recep Tayyip Erdoğan saltanat, lüks özlemi olmayan biri. 20 yıldır siyasetin zirvesinde olmasına karşın hep Türkiye toplumunun yüzde 90-95’nin yaşadığı ortamlarda yaşadı. Keçiören’deki ev memur, işçi, esnafın oturduğu bir evdi. Erdoğan, bunu bütün hayatı boyunca halkın içinde olarak, halkla beraber yaşamış ve orada iğreti durmayan bir yapıya sahiptir. Erdoğan’ın orayı kullanma istek ve arzusu olduğuna inanmıyorum. Orası devletin pozisyon ve gücünü hissettirmesi açısından önemi vardır. Ben Erdoğan’ın gönlünde orada oturmak, yaşamak özlemi olduğuna inanmam. Öyle bir hayat tarzı da yok. Bu söylenenleri, laf olsun, sırf Erdoğan düşmanlığı bağlamında değerlendirmek lazım. Aleyhine konuşulsun, söylensin ne olursa olsun düşüncesiz altı boş ifadelerdir.”

Ben demiyorum, Erdoğan’ın Ankara’da on yıl boyunca kiracısı olduğu, ev sahibi Faruk Koca diyor. Başka sözüm yok."

yuzdeyuzhaber





Son Güncelleme: 08.12.2014 11:51
Yorumlar

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol