" Bu hafta cumhuriyetimizin kuruluş yıldönümü haftasıydı. Beklenen cuma hutbelerinde ülkemizin kurucusu olan, dağılan imparatorluğun küllerinden bir devlet var eden Mustafa Kemal Atatürk'ün yadedilmesi, bir Fatiha okunmasıydı. 
Maalesef bu yine yapılmadı ve artık iyice göze batmaya başladı.

Ali Erbaş Diyanet İşleri Başkanı olduğundan bu yana Atatürk'e ve resmi ideolojiye karşı çok açık, çok aleni bir tavır sözkonusu.

Oysa bu Ali Erbaş, Atatürk ve cumhuriyete karşı verdiği sinsi mücadeleyi mesela Fetullah Gülen'e ya da bana göre her biri İslamcı mafya örgütlenmeleri olan cemaatlara karşı vermiyor.

Fethullah Gülen'in emperyal bir proje olduğunu artık herkes biliyor ve amacı dinlerarası diyalog safsatası ile yeni bir din yaratmaktı.

Müslümanlığı, Hristiyanlık ve Musevilikle harmanlayıp yeni bir Amerikan dini haline getirmekti amaç.
İşte Diyanet böyle bir örgütle zerre kadar mücadele etmiyor.

Bu örgütün Hz. Muhammed'siz yeni bir din icat etme girişimini hemen her akşam ekranlardan millete anlatması lazım ama bunu yapmıyor.

Bunu yapmak yerine cumhuriyet ve Atatürk ile uğraşıyor. Aynı şey cemaatlarda da geçerli.

Elimi öpen cennete gider diyen şeyhlerin, tenime değen kadın teni cehennem ateşi görmeyecek diyen manyakların ortada cirit attığı günlerdeyiz.

Adnan Oktar grubundan tutun onlarca sapkın cemaat ki bunların hepsi kendine İslam diyor, Müslüman diyor işte bunların bu sapıklıklarını, bu sapkınlıklarını afişe edeceğine, bunlarla mücadele edeceğine o Atatürk ve cumhuriyetle uğraşıyor.

ALİ ERBAŞ'IN FETÖ GEÇMİŞİ...

Bugüne kadar bu cemaatlara karşı olumsuz tek bir sözüne, açıklamasına şahit olundu mu?

Hayır.

Çünkü bu Ali Erbaş daha önce FETÖ'nün okullarında, üniversitelerinde çalışmış, onların bilirkişi heyetlerinde görev yapmış, darbenin kilit ismi Adil Öksüz'ü akademisyen yapan heyetin içerisinde yeralmış biridir.
Dolayısıyla sözün özü gösterilen bu tavır açıkça Türkiye'yi bölmektir.

PKK nasıl Türkiye'yi etnik temelde ayrıştırıyorsa Diyanet bugün toplumu dinsel, inanç temelinde bölüyor.

Atatürk'ü sevenler sevmeyenler, cumhuriyet yanlısı olanlar olmayanlar diye toplum cephelere bölünüyor ve bizzat Diyanet bu işin önderliğini yapıyor. 

Şu anda Diyanet bu ülke için milli güvenlik sorunudur, bekaa sorunudur, gelecek sorunudur.

Zira din gelip geçiçi bir şey değil.

Din maalesef hem siyasete hem ticarete hem statüye sermaye haldedir.

Oysa Hz. Muhammed'in islam'ı birleştiren, bütünleştirendir, barışdır, hoşgörüdür. 
İslam'ı kendi seçmenini konsolide etme aracı olarak kullanılıyor.

Diyanet bugün AKP'nin arka bahçesidir.

Bizzat Cumhurbaşkanı camilerde nutuk atıyor, camilerde siyasi toplantılar yapılıyor, siyasi yemekler veriliyor.

Bu İslam'a büyük zarar veriyor ve gençlerimiz deist oluyor.

AKP yüzünden gençleri yeni kuşakları inançtan, İslam'dan uzaklaştırılıyor.

"YA APTAL YA HAİN OLMAK GEREKİYOR..."

Atatürk ve arkadaşları olmasaydı bu ülkenin yüz bini aşkın camisinde namaz kılınamaz, ezanlar okunamazdı.

Bunu görmemek için ya salak ya da hain olmak gerekiyor.

Toplumu milli kahramanlarımıza karşı kışkırtmak emperyalizme uşaklık etmektir.

İşte bu noktada şu soru akla geliyor Diyanet İşleri Başkanı bunu tek başına, kendiliğinden yapabilir mi?

Öyle bir saray korkusu içerisinde ki Türkiye böyle bir ortamda Diyanet kendi başına Atatürk'e karşı tavır alabilir mi? 

Kuşlar bile artık uçmak için sarayın sözüne bakar hale gelmişken bu yapılabilir mi?

Benim bu konuda çok özel bilgilerim var; Ali Erbaş aldığı, evet devletin içinden aldığı özel, kesin ve kati bir emirle vefayı yerine getirmiyor. 

Bu yüzden bizzat Diyaneti kuran insana bir Fatiha çok görülüyor, okunmuyor."