BABASI KESKİN SOLCUYMUŞ AMA...

Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan, çocukluk yıllarını, okul hayatını, siyasete girmesini anlattı.

06 Ekim 2014 Pazartesi 12:48
BABASI KESKİN SOLCUYMUŞ AMA...

 Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın 12 yıl boyunca başdanışmanlığını yaptıktan sonra, Başbakan Yardımcısı olan Yalçın Akdoğan, "Babam mahallenin en keskin solcusuyken, neredeyse caminin önünden bile geçmezken bana da hiç karışmazdı. Hatta kendisinin yapmadığı şeyi çocuğunun yapmasına da sevinirdi. Ben bu yapıdayken ablam farklı yapıdaydı, o daha liberaldi" dedi.

Yeni Şafak gazetesinden Nil Gülsüm’ün sorularını yanıtlayan Yalçın Akdoğan, çocukluk döneminden gençlik yıllarına ve siyasete girmesini anlattı. Gülsüm’ün “Erdoğan’la çalışmak bir onurdur” başlığıyla yayımlanan (5 Ekim 2014) söyleşisi şöyle:

Erdoğan'la çalışmak bir onurdur

12 yıl Erdoğan'ın başdanışmanlığını yapan Başbakan Yardımcısı Akdoğan, 'O beni iyi biliyordu, ben onun özelliklerini iyi biliyordum. Bu uyumu herkes yakalayamaz. Ama bugün gelinen nokta kaçınılmazdı' dedi.

Uzun yıllar başdanışmanlığını yaptığı Recep Tayyip Erdoğan, halkın oyuyla seçilen ilk cumhurbaşkanı olarak Köşk'e çıkarken, Yalçın Akdoğan da Ahmet Davutoğlu'nun başbakanlığında kurulan yeni kabinede Başbakan Yardımcılığı görevini üstlendi. Yalçın Akdoğan'ın bildik politikacı tipolojisinden farklı bir tarz çizdiği konusunda hemen herkes mutabık. Az konuşan, yazdıklarına ve konuştuklarına kulak verilen bir isim olarak Yalçın Akdoğan'ın fazla ciddi, ketum ve hatta mesafeli olduğu kanaatine sahip olanların sayısı hiç de az değil. Oysa Başbakan Yardımcısı Doç. Dr. Yalçın Akdoğan ile yaptığım bu son röportaj, tüm bu önyargıları ve kabulleri yıkacak cinsten. Akdoğan ile yaptığımız neşeli, sıcak söyleşi, o mesafeli görüntünün altında mizah zekası yüksek; sıcak; evine, eşine ve küçük kızına fazlasıyla düşkün bir Yalçın Akdoğan olduğunu ortaya çıkardı. Ben sordum, Yalçın Akdoğan cevap verdi ve ortaya, daha önce kendisiyle ilgili bilinmeyen pek çok ayrıntı çıktı.

Üsküdar'da dünyaya geldiniz ama baba tarafınız Trabzonlu. Trabzonlu olanlar genelde hem şehirlerine hem de kültürlerine çok bağlıdırlar. Size de her yer Trabzon mu?

Ben Üsküdar Zeynep Kamil doğumluyum. Zaten Anadolu yakasında doğanların birçoğu bu hastanede dünyaya gelmiştir. Babam küçük yaşlarda İstanbul'a gelmiş ve ailece Pendik'e yerleşmişler. Anne tarafım da çok uzun yıllar önce Bilecik'ten gelmiş. Ben karakter olarak kendimi Karadeniz insanının mizacına daha çok benzetiyorum. Ve sorulduğunda da 'Trabzonluyum' diyorum. Ama Bilecik de benim için çok önemlidir. Neticede medeniyetimizin, Osmanlı'nın neşv ü nema bulduğu yer. O yüzden Bilecik'i de çok seviyorum. Ama benim daha çok Karadeniz'e uygun bir yapım var.

Karadeniz'le bağınız ne durumda?

Üniversite sonrasında Karadeniz'e gittim. Gittiğimde de duygusal olarak kendimi oraya ait hissettim açıkçası. Karadeniz'le çok güçlü bir bağımız yok. Zaman zaman ziyaret ediyorum.

Trabzon, Bilecik karışımına ilaveten 'hanım köylü' olarak nerelisiniz?

Eşimin ailesi Kayseri de yaşıyor ama aslen Sivaslılar.

Nasıl bir aile ortamınız vardı?

Mütevazı bir Anadolu ailesiydik. Pendik'in kısmen taşrası sayılabilecek bir mahallede, E-5'in kenarında fazla imkânları olmayan bahçeli bir aile apartmanında büyüdüm. Dedemler, dayımlar, teyzemler hep beraber yaşıyorduk. Tabi kalabalık aile ortamında büyümenin de insana kazandırdığı çok özellik var.

Mizacınız çocukken, ilk gençlik yıllarınızda nasıldı?

Mahalle ilkokulunda ve ortaokulunda okudum. Daha sonra Kartal Ticaret Lisesi'ne gittim. Çok girişken, çok aktif bir çocuk değildim. İçe kapalı, uysal bir çocuktum. Sosyallik kazanmam üniversite yıllarında oldu. Öne çıkan bir yapıda değildim. Şimdi kürsüden,konuşmalar, siyasi tartışmalar yapıyoruz ve halkla çok yakın temas içindeyiz. (Gülerek) O dönemden beni tanıyan ve şimdiki pozisyonu gören arkadaşlar muhtemelen şaşırıyorlardır.

Babamın tüpçü dükkânında kitap okurdum

Okumanın hayatınızda çok önemli yere sahip olduğunu biliyoruz. Hangi dönemde başladı kitaplarla ünsiyetiniz?

Ortaokula başladığım dönemde babamın bir tüp bayisi vardı. Ben de yarım gün okula gidiyor, yarım gün de iş yerinde bekliyordum. Esnaflık, ticaret tecrübesi ve insanları tanıma imkânı tanıyordu. Öte yandan dükkân beklerken yapılacak en iyi şey kitap okumaktı. Kitap okuma kültürüm biraz da orada gelişti.

Size nasıl bir katkısı oldu esnaflık yıllarının?

Küçük yaşta esnaflık yaptığım için diğer esnafların yaşları benden büyüktü. Kendimden büyük kişilerle oldum bu vesileyle. Ben okuduklarımı onlara anlatırdım. Minik bir hoca gibiydim. Onlar sorular sorar ben de okuduklarımdan anlatırdım. Çok küçük yaştayken çok büyük yaştaymışım gibi davranma katkısı sağladı.

Lise yıllarında risalelerle tanıştım

Ne tür kitaplarla başladınız okumaya ve nasıl bir okuma seyriniz oldu?

Ben ne bulursam okuyordum. Seçici algı henüz gelişmemişti. Lise döneminde komşu esnaflar aracılığıyla risaleleri tanımıştım. Daha sonra üniversite döneminde ise iyice hemhal oldum. İslami kesimin öne çıkardığı isimler o dönemde kimlerse onları da okuyorduk. Üniversitenin ilk senelerinde daha İslamcı bir aidiyete büründüm.

Dersler iyi miydi okulda?

Tabi okul birincisiydim. Ortaokulu da, üniversiteyi de bölüm birincisi olarak bitirdim.

Çocukken cam kırmışlığım var

Haylazlık yaramazlık olmadı mı hiç, cam çerçeve kırmışlığınız var mı mesela?

Yaramaz bir çocuk değildim ama cam kırmışlığımız da var. (Gülerek) Serde Karadenizlilik var.

Babam seksen öncesinde mahalle muhtarıydı. Sol tandanslı birisiydi, ama ülkücülerin ve başka görüşten kişilerin de sevdiği, saygı duyduğu birisiydi. Ben küçüklüğümden itibaren muhafazakâr yapıda biriydim. Babamın muhafazakar olduğu söylenemezdi ama dedem, anneannem daha dindar bir yapıdaydılar. Ben küçüklükten itibaren camiye gitmeye başladım. Namaza giderdim, müezzinlik yapardım.

Babam sol tandanslıydı

Sol gelenekten gelen babanız sizin muhafazakârlığınıza nasıl yaklaşırdı?

Babam mahallenin en keskin solcusuyken, neredeyse caminin önünden bile geçmezken bana da hiç karışmazdı. Hatta kendisinin yapmadığı şeyi çocuğunun yapmasına da sevinirdi. Ben bu yapıdayken ablam farklı yapıdaydı, o daha liberaldi.

Eskişehir de sizin hikâyenizde önemli bir yere sahip. Nasıl geçti o yıllar?

Üniversite için Eskişehir'e gittim ve altı sene orada kaldım. Basın Yayın okudum ve master yaptım. Bu esnada İç Anadolu isimli bir bölge gazetesini çıkartıyordum. Bu dönemde maişeti kazanmak için geçici olarak bir ortaokul ve lisede İngilizce öğretmenliği yaptım. Sonra tekrar İstanbul'a döndüm. Yeni Zemin dergisini 1993 başında çıkarmaya başladık. Çok kısa bir süreliğine, birkaç haftalığına Zaman gazetesine gittim ama Yeni Zemin dergisinin çıkmasını vesile ederek oradan ayrıldım.

Sizin okuduğunuz dönemde üniversiteler nasıldı?

Dinle ilgili sorgulamaların daha fazla olduğu bir ortamdı üniversite. Siz de böyle bir ortamda okula gittiğinizde bir taraftan fikri tartışmaların içine giriyordunuz. Bazı arkadaşlar Allah'ın olmadığını ispat etmeye çalışıyorken siz de olduğunu ispata yönelik argümanları ortaya koyuyorsunuz. Sıcak temasın olduğu bir ortam değildi ama fikri, siyasi münakaşa, münazara ortamı başlamıştı.

1980 darbesinin yakından hissedildiği bir dönemde okudunuz üniversiteyi, değil mi?

Biz 80 sonrası kuşağız. 80 öncesine göre daha apolitik bir döneme denk geldik. 85 sonrası biraz hareketlilik ortaya çıktı. İslamcılık denilen olgu, farklı cemaatler vardı, Milli Görüş yeni yeni gelişiyordu. Üniversitede siyasi gruplar arasında yavaş yavaş ortaya çıkan bir çekişme vardı. Üniversite dönemi insanın kendisini farklı gruplar içinde aidiyet bilincini oluşturduğu bir dönem. Bizim okulda muhafazakâr kimse yoktu. Birkaç arkadaş vardı sadece. Namaz kılan, muhafazakar olan birkaç kişi olunca okulda marjinal kaldık. Bu da bizi genel kitleden bir miktar uzaklaştırdı. Kendi halimizde, ana yapıdan daha kopuk bir durumdaydık. Tabi biz de kendimize göre o dönem bir tavır içindeydik, bir çok arkadaşımızla ilişkilerimize mesafe koyduk. Tabi üniversite dönemi upuzun bir hikâye.

O uzun hikayeden bir bölüm anlatır mısınız?

Okulda bölüm birincisi oldum. Mezuniyet töreninde ödül verecekler. Beni de çağırdılar doğal olarak. Ben gitmek istemedim. 'Gelmeyeceğim' deyince beni örtülü şekilde bir nevi tehdit ettiler. 'İlan edilmeyen derslerden kalırsın' denilince mecbur kalıp gittim. Ama çok gönülsüz olduğum için adeta verdikleri cübbeyi sürükleyerek çıkıp ödülü aldım ve mezun oldum. Ondan sonra da beni hiçbir etkinliğine çağırmadılar. Tabi gençlikte bizim de hatalarımız oldu. Protest ve reddiyeci olmak sosyal bağlar üzerinde olumsuz etki yaptı, birçok arkadaşımız yanlış bir şekilde bunu ailesine yansıttı.

Cebimdeki parayı kitapa verir parasız kalırdım

Üniversite öğrencileri genelde parasızdır. Çoğu zaman kitaba harcanır eldeki paralar. Siz çektiniz mi parasızlık, nelere harcama yapardınız?

Ben imkânları çok olan bir ailede büyümedim ama o zaman biz kendimizi zengin zannediyorduk. İnsanların farklı, bizden çok ileri gelir durumlarının, standartlarının olduğunu üniversitede gördüm. Bizim hayatımız oradakilere göre çok düşük bir standarttaymış ama biz bunu hiç problem etmedik. Var olanla yaşamaya alıştığımız için kendi durumumuzu çok iyi biliyor, öyle hissediyorduk. Ben mali durumumuzdan hiçbir zaman yüksünmedim. Hamdolsun ailemiz de bizden hiçbir şeyi esirgemedi, hiçbir şeyimizi eksik bırakmadı. Bizim çok büyük beklentimiz yoktu. Onlar da tüm imkânlarını seferber ettiler. İlk sene yurtta kaldım. İkinci sene eve çıktık. Cebimizde az paramız olurdu. Ya gidip köfte ekmek alacaktık ya da kitap alacaktık. Biz de çoğu zaman paramızı kitaba verdik.


Siyasetle yolunuz nasıl kesişti?

94 Mart'ında Refah Partisi belediyeleri alınca ben de Eğitim Kültür ve Halkla İlişkiler Müdürü olarak belediyeye geçtim. Ve Pendik Belediyesi'nde işe başladım. Ve Refah Partisi belediyeciliği dönemiyle birlikte siyasetin hayatıma gireceği bir dönem başlamış oldu. Bir taraftan da siyaset biliminde doktora yapıyor, İslamcılık ve Refah Partisi'ni çalışıyordum.

Erdoğan'ı programlarda çok anons ettim

Cumhurbaşkanı Erdoğan'la nasıl tanıştınız?

O zaman büyükşehir belediye başkanıydı. Bir takım etkinlikler sebebiyle Pendik'e geliyordu. Kültür müdürü olmam hasebiyle bir takım programlarda takdimlerde bulunuyordum. Tayyip Bey'i de çok anons etmişliğim vardır.

28 Şubat'ta sürüldüm

Ankara'ya gelişiniz hangi vesile ile oldu?

96'da Refah-Yol hükümeti kurulduğunda başbakanlığa basın müşaviri olarak geldim. Bir sene burada bulundum. Hükümet düşünce de bizi Osmanlı arşivlerine memur olarak sürdüler. Ben tekrar belediyeye danışman olarak geçtim. O sıralar ModusStratejik Araştırmalar Merkezi isimli bir anket şirketi vardı. Aynı zamanda bu şirkete de danışmanlık yapıyordum. Bir taraftan da dergicilik işlerine devam ediyordum. İslami kesime yönelik fikir dergileri çıkarıyorduk. Sonra MAZLUM-DER'in yönetim kurulu üyeliği yaptım. İnsan hakları aktivisti olarak da çalışmış olduk.


yuzdeyuzhaber





Son Güncelleme: 06.10.2014 12:54
Yorumlar

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol

Avatar
Aslan Köse 2014-10-06 14:02:34

yalancılık hırsızlıkta babadan kaldı ustanızdan mı yararlandınız.