Adını sık duyduğumuz ve Fethullah Gülen'in yaşadığı Pensilvanya'yı hiç merak ettiniz mi?


Kısaca bakalım; İlk olarak dünyada dinler arası diyalog fikrini ortaya atan William Penn “Dinler Arası Diyalog” çalışmalarını yapmak için kendisine bir üs seçmiş ve bu akımın merkezi olan Pensilvanya'ya da kendi ismini vermiştir. Peki William Penn kimdir? İngiltere Kralı II. Charles tarafından 17. yüzyılın ortalarında Hristiyanlığı deforme etmesi için Amerika’ya gönderilen bir din ve düşünce tüccarıdır. Pensilvanya'nın bir diğer özelliği ise, dini kanaat önderlerinin burada yerleşik yaşamasının sağlanarak gerektiği zaman ABD tarafından bölgelerinde kullanmak...
Kökeni daha eskilere dayanmakla birlikte “Dinler Arası diyalog” faaliyetleri özellikle son on yıldır ağırlığını daha da hissettirmektedir. Bu ifadenin bize yaptığı ilk çağrışım, önyargıları yok ederek tüm dinler arasında ve dünyada hasret kaldığımız barışı sağlamaktır. Oysa ki, Papa II. John Paul bu ifadeyi 1991 yılında ilan ettiği "Redemptoris Missio(Kurtarıcı Misyon" isimli genelgesinde, kilisenin bütün insanları kiliseye döndürme amaçlı misyonunun bir parçası olduğunu ve bu misyon aslında Mesih’i ve İncil’i bilmeyenlere ve diğer dinlere mensup olanlara yönelik olduğu şeklinde dillendirmiştir. Dinler arasında diyalog kulağa hoş gelse de Müslümanlık, Hristiyanlık ve Yahudiliğin net şekilde birbirinden ayrışması pek de diyaloga açık hale gelmelerine izin vermiyor. Demek oluyor ki bu olgu başlangıcından itibaren geçerliliğini yitirmiş olmakla birlikte ütopik olmuştur. Yani aynı Tanrıya inanmış olsalar da, bir Amerikalı ile İngiliz Hristiyanının İslam dünyasına bakışı sizce farklı olabilir mi? Ufak tefek farklılıklar sergileseler de hemen hemen bakış açıları aynıdır. Semavi dinlerin doğduğu Ortadoğu'daki savaşların temeli yine dine dayanmıyor mu...


Kafamızı karıştıran Dinler Arası Diyalog-FETÖ-ABD-ORTADOĞU bağlantısına kısaca bakalım.

Dinler Arası Diyalog, Büyük Ortadoğu Projesiyle (BOP) eş zamanlı bir uygulama. İki projenin üs noktası neresi? Evet bildiniz Türkiye. Peki bölgede durum nasıldı? Türkiye’nin tüm güney ve doğu sınırları ya işgal edilmişti ya işgal için doğru zaman bekleniyordu.
FETÖ'nün yıllarca Pensilvanya'da örgütlenmesi ve Dinler Arası Diyalog'a arabuluculuk yapması ise şu şekilde değerlendirilebilir. Batı ile işbirliği yaparsan dostsun eğer yapmazsan terörist olarak kaydedilirsin.

ABD, BOP ve Yeni dünya düzeni için Ortadoğu'da gerekli şartları oluşturacak bir araca ihtiyaç duymuştur. Hedeflerini gerçekleştirmek için bu defa farklı yöntem izleyerek Ortadoğu'da teröristleri desteklemek yerine Fethullah Gülen'i "barış, sevgi ve kardeşlik" temsilcisi kanaat önderi olarak dünyaya tanıtmıştır. İlk girişimi SSCB'nin yıkılmasından sonra, Fethullah Gülen'in Orta Asya'da yeni bağımsız Türk Cumhuriyetlerinde okullar açmasını sağlamak olmuştur. Görüldüğü üzere, FETÖ Örgütlenmesinin ABD tarafından bilinçli bir politikanın ve Ortadoğu egemenliği projesinin sonucu olarak ortaya çıktığı netlik kazanmıştır.


Ekonomik sorunlar ve finansal krizler, Avrupa Birliği (AB) ülkelerinin ekonomik sorunları ABD'nin politikalarında zorunlu değişime neden olmuştur. Türkiye'nin de içinde olduğu Ortadoğu Bölgesi tarih boyunca güçlü devletlerin egemen olmak istediği bir yer olmuştur. Bölgenin jeopolitik, jeokültürel ve jeoekonomik özellikleri bölgeyi bir rekabet alanı haline getirmiştir. BOP'un hedefi, Fas’tan Çin sınırına kadar 22 ülkenin siyasi ve ekonomik coğrafyasının değiştirilmesi idi. BOP yetersiz kaldı Genişletilmiş Ortadoğu Projesi (GOP) ortaya atıldı ve kapsadığı coğrafyada, sivil toplum hareketlerinden kuvvet kullanımına kadar  çeşitli yöntemlerle, Batıyla uyumlu rejimlerin kurulması amaçlanmıştır. Fethullah Gülen tarafından açılan okulların bu coğrafyayı kapsamasının da tesadüf olmadığı açıkça görülmektedir.


Son olarak da belirli tarihlere bakalım; 2011’de ABD Enerji Enformasyon Dairesi bir açıklama yaptı tahminlerine göre, 2008’den 2035’e kadar dünya enerji tüketiminin % 53 oranında artacağını belirtti. Ortadoğu ve Asya'da petrol ve doğal gazın önem arz etmesi ve ihtiyaç duyanların hedefi haline geleceği aşikar olmakla birlikte Hazar Denizi’ni Basra’ya açma projesi, yani Rusya’yı ilk kez sıcak denizlere ve Pasifik Okyanusu’na indirerek büyük bir askeri üstünlük sağlamayı amaçlayan proje ile İran ve Rus petrol ve doğalgazını Çin ve Hindistan’a taşıyarak büyük bir enerji koridoru oluşturulması hedeflenmektedir. Zamanlama olarak 2020 yılına tekabül etmektedir. Bu durumda Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin adı geçen ülkelerle işbirliğine gitmesi ABD'nin çok hoşuna gitmeyecektir. 

15 Temmuz darbe girişimini yapanları terörist, olayı da terörizm olarak nitelendirebilir miyiz sorusuna en güzel cevap yine ABD merkezli yönetildiği için öncelikle bu ülke kanunlarına göre verilebilir. Terörizm, "Planlı, siyasi motivasyonları olan, silahsız insanlara karşı yönlendirilmiş, ulus-altı veya gizli ajanlar tarafından gerçekleştirilen ve genellikle bir kitleyi etkilemeyi amaçlayan şiddet hareketleridir." 


Sonuç olarak olayların farkına varmak ve soğukkanlı davranarak, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni iç ve dış tehditlere karşı savunmasız bırakmadan güçlendirme yoluna gidilmelidir. Dünyanın sayılı orduları içinde yer alan ve bölgedeki varlığımızı borçlu olduğumuz Türk Ordusunu daha da güçlendirmeliyiz.


Son yaşanan olayda da görüldüğü gibi Türkiye'de demokratik rejime karşı bir harekete demokrasinin gerçek sahibi Türk halkı ve ordusu asla izin vermez...

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol

Avatar
Dr. İlhan Yılmaz Cömert 2016-08-01 11:55:18

tebrik ediyorum.çok güzel bir değerlendirme.

Avatar
Ayhan Uçaş 2016-08-01 22:18:47

Çok ğüzel bir analiz tamamıyle aynı dusuncedeyim.

Avatar
zahide guden 2016-08-02 08:19:51

Çok güzel değerlendirme beni aydınladdinz

Avatar
Güler Kavalcı 2016-08-02 11:13:29

Bunun gibi bilinçli ve doğru paylaşımlar olduğu sürece kanımızın son damlasına kadar bu vatanı savunarak kimseye peşkeş çekmeyeceğiz Allahın izniyle.......Paylaşımınız için TEŞEKKÜRLER☆