Türkiye’de bu da çok hayati bir konu. Bugünkü sayıyla 550 insan, dünyanın önünde, namus ve şereflerini (yemin metnindeki kelimeler bunlar) ortaya koyarak bir kavrama yemin ediyorlar. Yemin töreni biter bitmez, Türkiye’de curcuna başlıyor. Ekranlar, laiklik tartışmalarıyla işgal ediliyor. Laiklik nedir? Gerçek laik kimdir? Sen misin, ben mi?
O ekranlarda saatlerini harcayan kitle sormalılar: Efendiler, siz ne yapıyorsunuz? Koca koca adamlar, milletin vekili sıfatıyla, milletin önünde şeref ve namusunuzu ortaya koyarak, bir kavrama yemin ediyorsunuz, sonra da kalkıp bu kavramın bir “meçhul” olduğunu ima eden tavırlar içine giriyorsunuz. Bu nasıl iştir?
Halk soruyor: Bu yemini, anlamını bilmeden mi ettiniz? Bilmeden yaptınızsa niye yaptınız? Bir insan, bilmediği bir kavrama şeref ve namusunu devreye sokarak yemin eder mi? Biliyor idiyseniz şimdi neden bilmezlik içine giriyorsunuz? Bu ikiyüzlülükle sokaklarda nasıl dolaşıyorsunuz?
Bu ülkede, halk kitlesi ne üretirse üretsin, siyasetteki ikiyüzlülük üretilen değerlerin üstüne bir katran döküyor, her şeyi perişan ediyor.
Laiklik, hoşgörü ile de açıklanamaz.
Hoşgörü edebiyatıyla laiklik anlatmaya kalkanlar, sonunda kafalarını duvara çarpar. Ne demek hoşgörü? Herkese göre başka türlü tanımlanabilecek kaypak bir kavram. İkincisi, laiklik anayasalara girmeden, Fransız Devrimi olmadan önce dünyada hoşgörü yok muydu? Bununla neyi izah edeceksiniz? Birbirinizi aldatmayın, halkı üzmeyin.
Laiklik hiç olmaz, hoşgörü en ileri boyutta olabilir. Bırakın bunu, sadede gelin.
Bir de şunu dillerine dolamışlar: Laiklik, devletle din işlerinin ayrılmasıymış...
Bu da evlere şenlik bir yaklaşımdır. Bu yaklaşımın laikliği anlamada bir payı olabilir ama her şey bu değil ki... İşte Millet Meclisi ortada... Neredeyse tarikatlar konfederasyonuna dönmüş. Dünya ile din işleri nerede ayrılmış birbirinden?
KONUNUN SADEDİ
Laiklikle ilgili bu söylenenler, laikliği çıkmaza sokmanın ötesinde hiçbir şey kazandırmaz.
Şu laiklik konusunun sadedi nedir? Bunun sadedi şudur: Din ve dine fatura edilen kutsallar iktidar erkinin arkasına konmayacak.
Yönetim erkinin arkasına kutsalı koyduğunuz anda yolunuz teokrasiye, despotizme çıkar. Bunun istisnası ve tedbiri yok. Olmamıştır, olamaz. Böyle bir istisna, böyle bir tedbir eşyanın tabiatına aykırıdır.
Meseleyi, İslam içine çekersek, laiklik, dine Arap Emevî hanedanının yaptığını yapmamanın garantisidir, güvencesidir.
Peki, o nedir? İşte, bu ülke onu anladığı zaman mesele çözülecek, herkes rahat edecek...
Hiç kimse kitlenin yönetimini, ülkenin yönetimini, dinine, mezhebine uyarlamayacak. Yani iktidar erkinin arkasına dini koymayacaksınız. Zaten bu yolu bizzat Kur’an kapatmıştır.
İktidar erkinin arkasına dini koymak ne demektir? Allah adına birinin veya bir kadronun kitleyi yönetmesi demektir. Kur’an bunu kapatmış, bu devri bitirmiş. Nasıl bitirmiş?
Cenabı Hak, neden peygamberliği Hz. Muhammed’le bitirdi? Birkaç hikmeti var. Bir tanesi de şu:
Artık, Allah adına insanları yönetecek kişiler devri bitti. Kur’an bunu bitiriyor. Çünkü böyle bir sıfat olsa olsa peygamber unvanı taşıyan bir insanın olur. Kaldı ki, Kur’an o peygambere bile, kitleyi devlet başkanı veya yönetici sıfatıyla yönetmeye kalktığı anda hemen sosyal mukavele (bey’at) ve şûra emri veriyor. Onlarla mukavele yap ve şûrayı, yani karşılıklı denetimi işleterek öyle yönet diyor.
Peygamberliğin bittiğini ilan edip teokrasi devrini kapatan Kur’an onun yerine şunu koymuştur: Egemenlik erkinin arkasına kitlenin iradesi oturacak.
Mutlak hakim Allah’tır. Tamam, o ontolojik bir kavramdır. Bunun anlamı teokrasi değil. Halk bunların ayrıntısını bilmez. Mutlak hakim olan Cenabı Hak kendine iman etmiş olanlara diyor ki: “Yönetimde, kitle, kaderi konusunda söz sahibi olsun!” İşte şûra ve bey’at ilkesi bu emrin yerine getirilişini gösteriyor.
Siyasal İslam denen, esasında ise İslam’ın başının en büyük derdi olan saltanat dinciliği “Söz Allah’ındır, hüküm O’nundur!” diyerek ortaya fırlıyor. Dediği, ilke olarak doğrudur. Ama onun akıl ve Kur’an penceresinden açıklanması gerekir. Onu yapmıyor. Sözü söylüyor, açıklama işini, Resul evladının katili Emevî saltanatçılarının yaptığı gibi yapıyor.
Bu Emevî melaneti için Hz. Ali’nin söylediği bir söz var.
“Hak bir sözü, bâtılı murat ederek kullanıyorlar” diyor. Siyasal İslamcıların günümüzde yaptıkları budur.
Kur’an, hakimiyet sözünü kullanmıyor ama “Hüküm Allah’ındır” diyor. Hüküm Allahınsa, Allah hükmediyor. Ne diyor? İnsan hayatının olmazsa olmaz ilkelerine -evrensel ilkeler onlar- akla atıf yapıyor. Onları dikkate alarak kitleler, yönetimlerinde söz sahibi olacaklar. Kur’an’da bunun adı şûra. Şimdi şûrayı padişahın danışman tutması şekline dönüştürüyorlar. Ve bakıyorsunuz, şûra, Ortadoğu despotizmlerinin hatırı için anlam kaydırmalarına uğratılarak, adeta yok ediliyor.
İRTİCA İNSANLIĞIN EN BÜYÜK DERDİ
İslam’ı bir hanedanlık ve padişahlık ideolojisi halinde tanıtıp buna din diyenler ve bu sahte dini geçerli kılmak için de laiklik düşmanlığı yapanlar var. Bunlar Müslümanı geri götürmek, cahiliye devrine döndürmek, Kur’an’ın yıktığı örflerin zindanına tıkmak istiyorlar. Niçin? Kendi çıkarları için. Kendilerini Allah’ın vekili yerine koydurup kitleyi egemenlikleri altında tutmak için...
Bu zihniyet ve gayretler, kelimenin tam anlamıyla irticadır. İrtica, geriye gitmek, geriye götürmek demektir. Daha doğrusu, irtica hayatı geriye adım attırmaya kalkmaktır. Bu zihniyet de kitleyi, insanlığı geriye, cahiliye devrine götürmek istiyor. Bu zihniyetin bugünkü uzantılarının tümü irticadır. Bunun uzantıları neyse irtica odur. Ve irtica, insanlığın en büyük derdidir. Çünkü Allah’ın iradesi aksine iş yapmayı Allah’ın adını ve dinini istismar ederek yürütmek istemektedir.
Bir de şunu bilmek lazım: Bu cahiliye tutkusunun doyma noktası yoktur. Bunun tatmini, doyması, acıması söz konusu değildir. Peygamberinin öz evladına bile acımamış, onunla uzlaşmamış, ona hoşgörülü davranmamıştır. Ayağını sağlam bastığı anda, öz peygamberinin yavruları dahil, hiç kimseye acımaz.
Modern dünyada, bu işi kan ve dehşete gitmeden çözmenin tek yolu, laiklik ilkesinin titizlikle ve aşındırılmadan işletilmesidir.
size tamamen katiliyorum.