Bu hafta Kutlu Doğum Haftası.

Peygamber efendimiz Hz. Muhammed’in yer yüzüne gelişini kutluyoruz.

Daha doğrusu bunun anlam ve idrakı içinde olan çevreler kutluyor, etkinliklerle tüm insanlığı ışığıyla aydınlatmış bir Nebi’nin ardından yürümenin keyfini yaşıyor.

Her ne kadar insanları sınıflandırmayı, ayrıştırmayı, bunlar-şunlar diye ayırmayı sevmesem de bu konuda ortada olan duyarsızlığı da göz ardı edemeyeceğim.

Bir tuhaf çevre var ki bu onur dolu haftada gerçekleştirilen etkinlikleri, Kadınlar Kulübü eğlencesi, Rotaryen buluşması türünden sıradan bir sosyal faaliyet gibi görüyor, önemsemiyor.

Çok daha radikal olanları zaten baştan burun kıvırıyor, bahsetmeye değer bile bulmuyor.

Dün bulunduğum bir ortamda da bu yönde bir sohbet söz konusuydu.

Bahsedeğer kişi: Yedi cihan peygamberi, insanlığın ışık seli, Allah’ın kulu ve elçisi son Peygamber Hz. Muhammed.

Konu: Onu tanımadan, hayatını anlamadan, mesajını kavramadan ve en büyük mucizesi Kur’an-ı Kerim’i okumadan Allah’a ulaşıp ulaşamayacağımız.

Tartışma bu menvalde ilerledi.

Bendeniz naçizane Allah’a yukarıda dile getirdiklerimi uygulamadan ulaşılamayacağı kanaatindeydim, o kanaatteyim.

Çünkü her şeyden önce insanoğlu olarak şunu bilmek zorundayız.

Varoluşumuzun başlıca sebebi Peygamberimiz.

Muhammed Mustafa.

Hurafe ve gelenekçi bir takım dinci ve yobaz çevrelerin halka empoze ettiğinin aksine yüce Allah’ın dünyaya sonradan göndermiş olsa da ilk yarattığı kişi odur.

Ve onu çok sevmiştir.

Nihayetinde yaratandır ve yarattıklarının içinde kendisini en çok sevecek olanın da o olacağını bilmektedir.

İşte bu sevgi içindir ki yüce Allah, insanoğlunu vücuda getirmiş, ona hayat verip, kendisine kulluk etme şansını vermiştir.

Yani sevgiyi herkes bilsin, bu en büyük değeri herkes tatsın istemiştir.

Ve insanı sevgi uğruna varetmiştir.

Bu da işte güzel ahlakı, takvası, yaradanına olan yakınlığı ile tüm insanlığa örnek olan Hz. Muhammed (S.A.V) efendimizle başlayan süreçtir.

Sadece bu nedenden dolayı bile ona şükran borçluyuz.

Sadece bunu sağladığı için onu kayıtsız, şartsız sevmeliyiz.

Onun gösterdiği yol da, Kur’an’ın ışığında yaradınımıza yönelmeli, onların bize sağladıkları bu ‘sevgi’ denen olguya kayıtsız kalmadığımızı göstermeliyiz.

Kulluk borcumuzu bu anlayış çerçevesinde yerine getirebiliriz.

Başlangıçta vurguladığım gibi önce niçin ve neden var olduğumuzu bileceğiz.

Sonra da dini içine girilmesi gereken bir ‘korku tüneli’ olmaktan çıkarıp ‘sevgi denizi’ haline getireceğiz.

Ve çağdaş, modern, moda deyimle sosyetik olma adına varoluş nedenimize ve varoluşumuzu gerçekleştirene burun kıvırmayacak, insanoğlu olarak da haddimizi bileceğiz.

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol

Avatar
Duygu Özsoy 2011-04-16 13:40:52

Başlığa da koyduğum gibi, rahmet denizinde bir inci tanesi diye anılan Hz. Muhammet'in doğum haftası dolayısıyla yazdığınız bu yazı için size teşekkürü bir borç biliyorum. Çünkü onun adını duymaya bile tahammül edemeyen bir grup var Türkiy^'de ve Dünya'da. Bu yüzden ben dinimin ve peygamberimin adını terörist eylemlerin dayanak noktası haline getirilmiş olarak değil, dünyada barış ve sevginin semolü olarak anılmasını canı günülden dilerim.
Sizin de gün be gün yazacağınız yazılarla daha başarılı olaccağınz inancındayım. Her zamana yazakalın. Hoşça kalın...