Aynen öyle. Bu müslümanlık anlayışında bir sorun var. Buradan adam çıkmıyor. Bu kafadan adam çıkmıyor. Bu kafayı değiştirmemiz lazım. Böyle kafa olmaz. Mülk Allah'ındır ne demek iyi anlamamız lazım. Kul hakkı, alınteri, emek, İslam'da en yüce değer bunlardır. Bundan daha öte bir değer yoktur. İşte ayet: ‘ İnsan için emeğinden başkası yoktur.’ İnsan dediğin emeği ile vardır, emeği yoksa o insan değildir diyor. Emek yoksa sen insan değilsin diyor. En yüce değer olarak emeği koyuyor. Alınteri de emeğin sembolüdür. Sen bunlara değer vermezsen, bu konuda aşırı derecede titiz ve hassas olmazsan o zaman müslümanlık dairesinden içeri girmiş olmazsın. Günümüz mülümanlarının tamamının bu konuya önem vermediğini görüyoruz. Başörtüsü takmak, namaz kılmak, içkiden bir damla içmemek, saçının tek telini göstermemek, beş vakit namaz, kırkta bir zekat. Şu anda müslümanlığın temeli olmuş durumda. İslam'ın temeli dörttür günümüz mülümanlığına göre. Beş vakit namaz, kırkta bir zekat, saçının bir tek telini göstermeme, içkiden bir damla içmeme. Bunu yaparsan Cennetteki yerin orta yerde hazır. Yanlış. Böyle birşey yok. Kuran'ın bel kemiği cümlesi şu: ‘Onlar salatı ikame ederler, zekatı verirler.’ Hemen hemen her sayfada bu yazıyor. Bu ne demek? Bunu onlar beş vakit namazı kılarlar, kırkta bir zekatı verirlere dönüştürmüşler. Kıl beşi bitir işi oradan geliyor. Ucundan kırkta bir de ver tamam.
Kırkta bi zekat söylemi de artık tartışılıyor. Bu Kuran’da var mı?
Salat sözcüğünün de sadece namazı içermediğini sizin söylemlerinizle öğrenmiştik. Zekat kavramı ile birlikte Salat’ı da biraz açabilir miyiz?
Salat kelimesi yüz otuz yerde geçiyor. Sadece 8-10 yerde namaz anlamında kullanılıyor. Güneş, ay, gece ve gündüzle beraber kullanıldığı zaman namaz kastediliyor. Geri kalan yüz yirmi yerde yardımlaşma ve dayanışma anlamında kullanılıyor. Dolayısıyla zekatta ihtiyaçtan fazla olan şey olduğuna göre... ‘Onlar sürekli yardımlaşma ve dayanışma üzeredirler ve ihtiyaçtan fazla olanı verirler.’ Bu ayeti bir de böyle okuyun bakalım. Kuran'ın her sayfasında böyle yazıyor. Kuranın bel kemiği cümle bu. Bir toplum bunu yapsın bakalım n’oluyor. Sürekli yardımlaşma ve dayanışma içinde olsun bakalım n’oluyor. Sürekli yardımlaşma ve dayanışma üzere olsun ve ihtiyaçtan fazla olanı elden çıkarsın bakalım n’oluyor. Dünyanın kurtuluşu bundadır. Dünyadaki bütün zenginler ihtiyaçtan fazla olanı elde tutmasa, ihtiyaçtan fazla olanı da mülkiyet ilişkisi kurmasa, verse dünyanın açlık sorunu, yoksulluk sorunu çözülür mü çözülmez mi? Bir adamın 72 milyar doları var. Koca Afrika kıtasının açlık sorununu gidermek için 40 milyar dolara ihtiyaç var. Sadece bir adamın 72 milyar doları var. Adam servetinin yarısını verse koskoca kıta açlık sorunundan tamamen kurtuluyor. Ve Kuran diyor ki ihtiyaçtan fazlasını elde tutmayın verin. Sürekli yardımlaşma ve dayanışma üzerine olun. Biz burada bunu terketmişiz.
İyi de yukarıdaki soruya döndük yine. Bunu camilerde neden öğütlemiyorla insanlara?
Peygamber dönemindeki mescid, cami nasıldı, biliyor muyuz o dönemi tam olarak?
Peygamberin Mescidi böyle değildi. Namaz kılmak beş dakika sürüyordu, toplantı yapmak dört saat sürüyordu. Rüku ve secdeden ibaret namaz yardımlaşma ve dayanışma toplantısının girizgahı gibiydi. Toplantı öncesinde saygı duruşu ve istiklal marşı gibiydi. Ne yaptılar? Sadece o ilk bölümü bırakıp geri kalanı terkettiler. Mesela şöyle olsa, bütün devlet dairelerinde önce İstiklal Marşı okunur ya, hani sonra konferansa, toplantıya geçilir. Düşünün insanlar geliyor biraraya bir dakika saygı duruşunda bulunuyor, İstiklal Marşı’nı söylüyor ve çekip gidiyor. Bundan başka hiçbirşey yapılmıyor ve sadece bu yapılıyor. Camilerdeki namaz da buna dönmüş durumda. Mahallenin dertlerinin görüşülmesi gerekiyor, fakir fukara var mı diye caminin etrafında araştırma yapılması gerekiyor. Aynı vakit içerisinde cebinde para olanla, evine ekmek götüremeyen yan yana namaz kılıyorlar ve birbirlerinden haberleri yoksa o namaz olmamıştır. Peygamberimizin mescidi böyle değildi. Peygamberimiz namazı kılar, sonrasında dönüp insanlara bir derdiniz var mı diye sorardı. Herkes kalkar derdini söylerdi.
Günümüzde bırakın yardımlaşmayı muhtaç kimse özellikle istediği halde geri çevriliyor..
Geçtiğimiz günlerde yaklaşık 20 gün boyunca Avrupa’daydınız. Konferansla verdiniz, orada durum nasıl peki? Onlar biraz daha adil sanki?
17 gün dolaştım Avrupa’yı. Geldikleri nokta rafine, inceltilmiş bir kapitalizmden başka birşey değil. Yeni bir tabir. İnceltilmiş, rafine bir kapitalizm. Herkes memnun. Ama sömürülüyorlar. Bir fabrikanın CEO’su 4.5 milyon dolar alıyor. Yine sömürü var, hem de çaktırmadan, isyan ettirmeden. İnceltilmiş, rafine kapitalizme göre kölelerin aç bırakılmaması gerekiyor. Sabahleyin gelip, çalışsınlar diye. Savaş, katliam, yaralamak, öldürmek… Evrensel adalet ve barış yurdu der Kuran, Cennete. Herkesin doğal varlığını yaşadığı yerdir. Müslüman olan insanların bunların gerçekleşmesi için çaba sarfetmesi gerekiyor. Eğer bunu yapmıyorsanız boşuna yaşıyorsunuz demektir. Şuna karar verelim. Müslümanlık esasında bir inanç mıdır yoksa yaşam biçimi midir?
Bana göre yaşam biçimidir…
Yaşam biçimi ise temelinde yatan şey nedir? İbadet tapınakta mı olur yoksa yaşamın içinde mi olur? İşte farklı bir din anlayışı ortaya çıkıyor. Varolan din ibadeti dört duvar arasına sıkıştırıyor. Hoca camide diyor, ibadet de orada diyor. Nerede? Camide, kilisede, cemevinde, havrada. Ona ibadet diyor. Halbuki Kuran’a bak bakalım neye ibadet diyor? 278 yerde ibadet sözcüğü geçiyor Kuran’da. Hepsi de hayatın, yaşamın içindeki olaylarla ilgili. Mevcut bakış yok orada. Mesela zenginlere, din adamlarına ibadet etmekten bahsediyor. Güç sahiplerine ibadet etmekten bashediyor. İbadet güç sahiplerine karşı yapılan bir şey diyor. Onlara kulluk etmek, onların emrine girmek... Diğerlerine ise nüsuh diyor.
doğruluğuna inandığım dini bilgiler.. teşekkürler teşekkürler iyiki varsınız