YÜZÜNDE NUR KALMAYAN ŞARLATAN!

Sözde tarihçi Kadir Mısıroğlu'na devletin zirvesinin yaptığı ziyaretlere en sert tepki ondan geldi!

22 Şubat 2018 Perşembe 01:26

Önce Erdoğan sonra TBMM Başkanı ismail Kahraman'ın, 'Keşke Yunan galip gelseydi' sözleriyle infial uyandıran, Atatürk düşmanı Mısıroğlu'nu ziyaretini milliyetçi yazar Batuhan Çolak sert bir dille eleştirdi:


" İçinde özgürce yaşadığınız ülkede sistemin işleyebilmesi için devlete ihtiyaç 
vardır.

Devletin yanlış yönetilmesi ise bağımsızlıkları tehlikeye atıp, ülkeleri kaosa 
götürebilir.

Kaoslar her toplumda farklı neticelere yol açar.

Tam da bu noktada milletlerin kahramanlık destanları veya çöküş trajedileri 
yazılır.

Kahramanlık destanlarının gerçek birer kurtuluş mücadelesine dönüştüğü topraklar 
bağımsızlıkla taçlanır, yönetim hak edenlere geçer.

Kimi milletler ise bu beceriye sahip olamadıkları, ortak bir şuur ile hareket 
edemedikleri için sömürülmüş ve tarih sahnesinden silinmişlerdir. Bir ülkenin 
mandası altında yıllarını heba edip, emperyalist devletlere teslim olmuşlardır.

Kurtuluş Destanı

Türkiye Cumhuriyet Devleti, gerçek bir bağımsızlık destanının vücut bulmuş 
halidir. Dolayısıyla bu bağımsızlığın nasıl kazanıldığını, bu devletin nasıl 
meydana getirildiğini, birçok milletin imrenerek baktığı bağımsızlık destanını 
doğru okumak, doğru bir şekilde hatırlamak zorundayız.

Balkanlar ve Trablusgarp'ta üst üste başlayan isyanlarla Osmanlı dağılırken, 
imparatorluk toprakları bir ganimet gibi paylaşılıyordu. Emperyalist güçler 
gözlerini Türk vatanı olarak bilinen Anadolu'ya da çevirmişlerdi.

Bunun için Osmanlı'nın son kalan ordusu ve silahları, limanları ve boğazları 
savaşılmadan teslim edilmeliydi. Osmanlı'nın o dönemki yöneticileri Sevr ve 
Mondros'u imzalayarak bunu resmileştirmek istiyorlardı.

Hesaba katmadıkları bir konu vardı; Türkler henüz pes etmemişti.

Tahtlarından ve rahat yaşamlarından başka bir şey düşünmeyen yöneticilerin, tek 
bir direniş emaresi göstermeden ülkeyi teslim ettikleri bir dönemde, savaşmaktan 
yorgun düşmüş Türk milleti harekete geçiyordu.

Türklerin direnişi Anadolu'nun dört bir yanından başlarken, Mustafa Kemal Paşa 
önderliğinde Kuvâ-yi Milliye örgütleri tek çatı altında toplanıyor; dağıtılan, 
el konulan ordudan yepyeni bir ordu meydana getiriliyordu.

Mustafa Kemal Paşa, Çanakkale'de göstermiş olduğu üstün başarılarla milletin 
gönlünde taht kurmuş bir askerdi.

Türk'tü, Türkçüydü... Anadolu topraklarının kurtuluşunu, milletinin tek ve bir 
olmasında görüyordu. Reçete belliydi; Türklerin devletini kuracaklardı.

Osmanlı'nın son yönetimi direnişi engellemek için elinden gelen her şeyi yaptı.

Mustafa Kemal ve Kuvâ-yi Milliye'nin önde gelen isimlerinin tüm varlıklarına el 
koymak istediler, rütbelerini geri alıp, haklarında idam fermanı çıkardılar.

Hiçbirisi tesir etmedi, Türk milleti boyunduruk altında yaşamayı canı pahasına 
kabul etmiyordu.

***

Şartlar çok ağırdı... İngiliz destekli Yunan taarruzları Ankara'ya doğru 
ilerlerken, cepheye işgal edilmemiş bölgelerden cephane yardımı gerekiyordu. 
Sivil halk bizzat sürecin içindeydi.

Deniz yoluyla kaçırılan cephane ve mermiler, İnebolu üzerinden Kastamonu'ya 
oradan da cepheye taşınacaktı. Kaybedecek bir dakika bile yoktu. Köydeki her 
haneden bir kağnı ve bir gönüllü isteniyordu.

Şerife Bacı... Kurtuluşa inanmıştı... Birçok anne gibi yola koyuldu, kağnı 
arabasını hazırladı. Bebeğinin belki 200 katı ağırlıkta mermiyi sıkıca sarıp 
sarmalayıp arabasına yükledi.

4 aylık bebeğini bırakacak kimsesi yoktu. Eşi Çanakkale'de kolunu ve gözlerini 
kaybetmiş bir gaziydi. Çocuğa bakmasına imkân yoktu.

Bebeğini sırtına aldı, mermiyi kağnısına yükledi. İstikamet; Kastamonu'daki 
'Askeri Kışla'ydı...

İnebolu'dan başlayan yolculukta en büyük engel çetin kış şartlarıydı. 
Dayanılması imkânsızdı.

Şerife Bacı, bir süre sonra bebeğini sırtından alıp, merminin yanına yatırmak 
zorunda kaldı. Her yanını sıkıca sardı, üşümemesi gerekiyordu.

Kastamonu'ya yaklaştığında ise artık dayanacak mecali kalmamıştı, soğuktan 
donuyordu…

Sabahın ilk ışıklarında kışlanın yakınından bebek ağlama sesini duydular. 
Askerler hemen oraya koştu. Bir öküz telef olmuştu... Kağnının sahibi kadın ise 
hareketsiz yatıyordu. Yük bölümündeki mermi sapa sağlam, yanındaki 4 aylık Elif 
ise donmak üzereydi.

Şerife Bacı millî mücadele için henüz 20 yaşında şehit düşerken; ordusuna bir 
mermiyi, milletine ise Elif'ini teslim ediyordu.

Aylar sonra Kara Fatmaların, Seyit Onbaşıların, Şerife Bacıların hayalini 
kurdukları bağımsızlık ateşi Türk taarruzuyla taçlanacaktı.

***

İşte böyle bir tarihe leke düşürmek isteyenler, böyle bir tarihin kahramanlarına 
hakaret edenler var.

Şerife Bacıları, Elif bebekleri ve adını bilmediğimiz on binlerce kahramanı 
unutup "Keşke Yunan Galip Gelseydi" diyerek, Gazi Mustafa Kemal Atatürk'e dil 
uzatanlar var.

Yüzlerinde nur kalmayan bu şarlatanlara değer verip, milletin vergisiyle yapılan 
saraylarda ağırlayıp üzerine hastanede ziyaret edenler var.

Hepimiz hakkımızı helal etsek, Şerife Bacıların hakkı var üzerinizde... Ve bu 
hakkı ödeyemeyeceksiniz."

yuzdeyuzhaber





Yorumlar

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol