Önce Erdoğan sonra TBMM Başkanı ismail Kahraman'ın, 'Keşke Yunan galip gelseydi' sözleriyle infial uyandıran, Atatürk düşmanı Mısıroğlu'nu ziyaretini milliyetçi yazar Batuhan Çolak sert bir dille eleştirdi:
" İçinde özgürce yaşadığınız ülkede sistemin işleyebilmesi için devlete ihtiyaç
vardır.
Devletin yanlış yönetilmesi ise bağımsızlıkları tehlikeye atıp, ülkeleri kaosa
götürebilir.
Kaoslar her toplumda farklı neticelere yol açar.
Tam da bu noktada milletlerin kahramanlık destanları veya çöküş trajedileri
yazılır.
Kahramanlık destanlarının gerçek birer kurtuluş mücadelesine dönüştüğü topraklar
bağımsızlıkla taçlanır, yönetim hak edenlere geçer.
Kimi milletler ise bu beceriye sahip olamadıkları, ortak bir şuur ile hareket
edemedikleri için sömürülmüş ve tarih sahnesinden silinmişlerdir. Bir ülkenin
mandası altında yıllarını heba edip, emperyalist devletlere teslim olmuşlardır.
Kurtuluş Destanı
Türkiye Cumhuriyet Devleti, gerçek bir bağımsızlık destanının vücut bulmuş
halidir. Dolayısıyla bu bağımsızlığın nasıl kazanıldığını, bu devletin nasıl
meydana getirildiğini, birçok milletin imrenerek baktığı bağımsızlık destanını
doğru okumak, doğru bir şekilde hatırlamak zorundayız.
Balkanlar ve Trablusgarp'ta üst üste başlayan isyanlarla Osmanlı dağılırken,
imparatorluk toprakları bir ganimet gibi paylaşılıyordu. Emperyalist güçler
gözlerini Türk vatanı olarak bilinen Anadolu'ya da çevirmişlerdi.
Bunun için Osmanlı'nın son kalan ordusu ve silahları, limanları ve boğazları
savaşılmadan teslim edilmeliydi. Osmanlı'nın o dönemki yöneticileri Sevr ve
Mondros'u imzalayarak bunu resmileştirmek istiyorlardı.
Hesaba katmadıkları bir konu vardı; Türkler henüz pes etmemişti.
Tahtlarından ve rahat yaşamlarından başka bir şey düşünmeyen yöneticilerin, tek
bir direniş emaresi göstermeden ülkeyi teslim ettikleri bir dönemde, savaşmaktan
yorgun düşmüş Türk milleti harekete geçiyordu.
Türklerin direnişi Anadolu'nun dört bir yanından başlarken, Mustafa Kemal Paşa
önderliğinde Kuvâ-yi Milliye örgütleri tek çatı altında toplanıyor; dağıtılan,
el konulan ordudan yepyeni bir ordu meydana getiriliyordu.
Mustafa Kemal Paşa, Çanakkale'de göstermiş olduğu üstün başarılarla milletin
gönlünde taht kurmuş bir askerdi.
Türk'tü, Türkçüydü... Anadolu topraklarının kurtuluşunu, milletinin tek ve bir
olmasında görüyordu. Reçete belliydi; Türklerin devletini kuracaklardı.
Osmanlı'nın son yönetimi direnişi engellemek için elinden gelen her şeyi yaptı.
Mustafa Kemal ve Kuvâ-yi Milliye'nin önde gelen isimlerinin tüm varlıklarına el
koymak istediler, rütbelerini geri alıp, haklarında idam fermanı çıkardılar.
Hiçbirisi tesir etmedi, Türk milleti boyunduruk altında yaşamayı canı pahasına
kabul etmiyordu.
***
Şartlar çok ağırdı... İngiliz destekli Yunan taarruzları Ankara'ya doğru
ilerlerken, cepheye işgal edilmemiş bölgelerden cephane yardımı gerekiyordu.
Sivil halk bizzat sürecin içindeydi.
Deniz yoluyla kaçırılan cephane ve mermiler, İnebolu üzerinden Kastamonu'ya
oradan da cepheye taşınacaktı. Kaybedecek bir dakika bile yoktu. Köydeki her
haneden bir kağnı ve bir gönüllü isteniyordu.
Şerife Bacı... Kurtuluşa inanmıştı... Birçok anne gibi yola koyuldu, kağnı
arabasını hazırladı. Bebeğinin belki 200 katı ağırlıkta mermiyi sıkıca sarıp
sarmalayıp arabasına yükledi.
4 aylık bebeğini bırakacak kimsesi yoktu. Eşi Çanakkale'de kolunu ve gözlerini
kaybetmiş bir gaziydi. Çocuğa bakmasına imkân yoktu.
Bebeğini sırtına aldı, mermiyi kağnısına yükledi. İstikamet; Kastamonu'daki
'Askeri Kışla'ydı...
İnebolu'dan başlayan yolculukta en büyük engel çetin kış şartlarıydı.
Dayanılması imkânsızdı.
Şerife Bacı, bir süre sonra bebeğini sırtından alıp, merminin yanına yatırmak
zorunda kaldı. Her yanını sıkıca sardı, üşümemesi gerekiyordu.
Kastamonu'ya yaklaştığında ise artık dayanacak mecali kalmamıştı, soğuktan
donuyordu…
Sabahın ilk ışıklarında kışlanın yakınından bebek ağlama sesini duydular.
Askerler hemen oraya koştu. Bir öküz telef olmuştu... Kağnının sahibi kadın ise
hareketsiz yatıyordu. Yük bölümündeki mermi sapa sağlam, yanındaki 4 aylık Elif
ise donmak üzereydi.
Şerife Bacı millî mücadele için henüz 20 yaşında şehit düşerken; ordusuna bir
mermiyi, milletine ise Elif'ini teslim ediyordu.
Aylar sonra Kara Fatmaların, Seyit Onbaşıların, Şerife Bacıların hayalini
kurdukları bağımsızlık ateşi Türk taarruzuyla taçlanacaktı.
***
İşte böyle bir tarihe leke düşürmek isteyenler, böyle bir tarihin kahramanlarına
hakaret edenler var.
Şerife Bacıları, Elif bebekleri ve adını bilmediğimiz on binlerce kahramanı
unutup "Keşke Yunan Galip Gelseydi" diyerek, Gazi Mustafa Kemal Atatürk'e dil
uzatanlar var.
Yüzlerinde nur kalmayan bu şarlatanlara değer verip, milletin vergisiyle yapılan
saraylarda ağırlayıp üzerine hastanede ziyaret edenler var.
Hepimiz hakkımızı helal etsek, Şerife Bacıların hakkı var üzerinizde... Ve bu
hakkı ödeyemeyeceksiniz."
yuzdeyuzhaber
Dikkat!
Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.
Üye Girişi Üye Ol