YILBAŞINI KİM BAŞLATTI?

'Halkımız geç tanıştığı bu eğlenceyi hakkıyla nezahat ve zarafetle sürdüremiyor...'

03 Ocak 2015 Cumartesi 22:58
YILBAŞINI KİM BAŞLATTI?
İşte hocamızın 'Yeni Yıl' yazısı:

 Yeni yılı kutluyoruz. Yeni yılı kutlamak Batı dünyasına has bir eğlencedir ama sadece eğlencedir çünkü takvim değişimi olan, 31 Aralık’ı 1 Ocak’a bağlayan gece (San Sylvestre gecesi diye bilinir) özgün bir kutlamaya sahne olmaz. Eğlencenin belirli bir dini ritüeli yoktur. Kitleler istediği yerde istediği gibi yiyip içerler ve hava çok berbat değilse sokaktan toplanmazlar.
Ailenin bir araya geldiği, belirli âdetlerin uygulandığı ve muhteşem dini ayinlerin yapıldığı vakit 24 Aralık gecesidir. Kilise o gün Hazreti İsa’nın Bettlehem’de insanlığı kurtarmak için bu dünyaya gönderildiğine inanır. “Kelam et oldu” yani “Tanrı’nın hikmeti ve cevheri ete kemiğe büründü, geldi” gibi bir anlam taşır. Arapça İncil’e göre “Vuled lekum el yevme muhlise”, “Kurtarıcı bugün size doğdu”, yahut “Bugün size doğan kurtarıcınızdır, halaskârdır”. Noel’i mutlaka ailece kutlayan insanlar hemen ertesi gün kendi havasına dağılır. Kimi evine kapanır, kimi sayfiyeye kaçar, turistik seferler artar. Tıpkı muayyen bir bayramın ilk gününde yuvasında bulunmak için koşan, sonra başka yere kaçan İslam dünyasının mensupları gibi.

Hayatımıza geç girdi

1 Ocak’ın yeni yılbaşı olması Hıristiyanlığın ilk asırlarına ait bir olay değildir. Üstelik Hıristiyanlık tutunduktan, hatta İmparator Konstantin tarafından resmen kabul edildikten ve Theodosius tarafından resmen devlet dini yapıldıktan sonra bile takvimin başlangıcı Roma şehrinin kuruluşu (Ab urbe condite MÖ 753) idi. 5’inci asır sonunda Hazreti İsa’nın doğum tarihini takvim başlangıcı yapanlar, üstelik de pek kesin olamayan bir tarihi milat olarak tespit edenler, Roma kilisesine kuzeyden gelip dahil olan rahiplerdi. İskitli diye biliniyorlardı; bunlardan biri Dionysius Exiguus 500’lü yıllarda takvimi İsa’nın doğumuna göre yeniden düzenledi. Ve Anno Domini (AD) diye başlattı. Akdeniz dünyasının milletleri eski uygulamalarından kolay vazgeçmezler, çünkü vazgeçilecek âdetler değillerdir.

Türkiye’de Noel ve yılbaşı eğlencesi İstanbul’da Beyoğlu ve mücavir semtlere, tabii ki imparatorluk taşrasında da Hıristiyanların kalabalık olduğu kasaba ve taşralara aitti. Yılbaşı bizim hayatımıza geç girdi. Yılın ilk günü olarak resmen tatil olsa da böyle bir resmi balo veya resmi kabul söz konusu değildir.

Balo hayatımıza cumhuriyetle girmedi ama cumhuriyetten önceki balolar, balo benzeriydi. Tanzimat döneminde Fransız sefaretine davet edilen devlet adamlarımız; madamalarıyla hoplayan süferayı hiç de “ciddi adamlar” olarak görmediler. Tabii İran sefaret erkânı ve Bâb-ı Âli bürokrasisi böyle yerlere eşsiz giderdi. Dışarı tayin edilen sefirlerimiz ise refikaları olmadan ilgili başkente sefer ederdi. Musurus Paşa ve gayrimüslim sefirler bu kuralın istisnasıydı.

Türk halkının her kesimi artık eğlence içinde

Birçok yönüyle Türk hayatını değiştiren İttihatçılar bu alanda da  sessiz bir giriş yaptılar. Talat, Enver ve Cemal Paşalar ve diğer erkan balonun açılışını refikalarıyla yaparlardı. Sonra ne mi olurdu, eşlerin dansa davet edilmesini önlemek ve dost sefirlerin eşlerini dansa kaldırmaktan kurtulmak için rical hanımları tek tek davetli sefireleri gezer, hal hatır sorarlardı. Böylece sohbetle bir müddet daha süren balo, erkenden dağılırdı.

Büyük şehrin kozmopolit bölgelerinde yılbaşı eğlencesi umumi kabul gördü ve yayıldı. Şurası bir gerçek; ne yapılacağını ve nasıl eğlenileceğini de kimse pek bilemedi. Batılı hayat tarzının ve eğlencenin bir gelişme programı olarak benimsendiği yıllarda muhtelif kulüplerin ve cemiyetlerin tertiplediği balolar; yavaş yavaş içkili ve alaturka musikili gece eğlencelerine dönüştü. Eskinin tangolu ve düetli eğlenceleri bugün halay çekmeye kadar varmıştır.

Türk halkının her kesimi eğlence içindedir. Uzun tuvaletlerin çarşılara kadar satıldığı bir memleket haline geldik. Bir kültürel kalıbın yayılması basit bir iş değil. O kalıbı benimseyenlerin sayısı arttıkça niteliği değişiyor ve yılbaşı eğlencesi sokağa doğru taştıkça insanlar ya evlerinde eğleniyor ya da şehirden kaçıyor. Şurası bir gerçek: Halkımız daha bir asır önce kendine ait olmayan bir eğlenceyi hakkıyla nezahat ve zarafetle sürdürmeyi bilemiyor. Daha çok değişecek.

yuzdeyuzhaber





Son Güncelleme: 05.01.2015 12:39
Yorumlar

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol