Tarih boyunca devletler, bölgelerinde istikrar ve barışın sağlanabilmesi için bölgesel ittifakların kurulmasına önem vererek girişimlerde bulunmuştur. Ayrıca devletler, güvenliklerine yönelik herhangi bir saldırıda kendi ulusal güvenlik sistemlerinin yetersiz kaldığını görerek bölgesel bir güvenlik sistemi yaratabilmek için daha geniş işbirliğine girmek zorunluluğu hissetmişlerdir.
    Türkiye Cumhuriyeti Devleti uzun süre önce Avrupa Birliği (AB) üyeliği için başvurmuş olmasına ve AB'nin deyim yerindeyse dağılma sinyalleri vermesine rağmen hala bekleme safhasındadır. AB ülkelerinden sürekli Türkiye aleyhine gelişmeler olurken diğer taraftan da Rusya'ya yapılan her ziyarette Türkiye’nin Şangay İşbirliği Örgütü'ne (ŞİÖ) alınması vurgusu yapılmaktadır. Peki, Türkiye neden ŞİÖ'ye katılmak istiyor? Öncelikle Şangay İşbirliği Örgütü'nü incelemek gerekiyor.
    Amerika, Avrupa ve Rusya gibi lider konumda olan güçler Orta Asya'da bir güvenlik ittifakı oluşturulmasına her zaman önem vermekteydiler. Tarih boyunca Türk-Çin ve Rus devletleri arasındaki güç dengesi Orta Asya'nın kaderinin belirlenmesinde etkisini göstermiştir.
     ŞİÖ'nün kuruluş temeli de öncelikle sınır güvenliği sorunu olmakla birlikte ekonomik nedenler ve ABD karşıtlığıdır. 
    1949 yılında kurulan Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü'nün (NATO), askeri etkinliklerini artırması ve silahlanmaya hız vermesiyle 1955 yılında da "Dostluk, İşbirliği ve Karşılıklı Yardım Antlaşması" ile Varşova Paktı kurulmuş ancak SSCB'nin dağılmasıyla 1991'de dağıtılmıştır. NATO'nun Doğu Avrupa'ya doğru genişlemesinden rahatsız olan Rusya,  ABD'nin liderliğinde (ABD-Japonya) oluşturulan Doğu Asya güvenlik sistemine alternatif bir yapılanma içerisine girmiştir. Bu dönemde ABD'nin Tayvan politikasından rahatsızlık duyan Çin de, Rusya ile işbirliğine gitmiştir. Çin, hem Uygur Türklerini kontrol altında tutmak hem de bölge statükosuna egemen olmak ve gelişmekte olan ekonomisi için en büyük ihtiyaç olan enerji kaynaklarından faydalanabilmek amacıyla Orta Asya'daki komşularıyla iyi ilişkiler kurma girişiminde bulunmuştur. 1996 yılında Şangay'da Çin, Rusya, Kazakistan, Kırgızistan ve Tacikistan liderleri arasında imzalanan anlaşma ile "Şangay Beşlisi" olarak adlandırılan bölgesel ittifak oluşturulmuştur. Örgütün en somut hedefi ise üye ülkeler arasındaki sınır bölgesiyle ilgili olarak güven artırıcı askeri önlemler almaktı. Orta Asya Türk Cumhuriyetleri'nin bu örgüt içindeki hedefi ise, Rusya ve Çin arasında dengeli ilişkiler kurarak tek bir güce bağımlı olmamaktı. Çünkü, Sovyetler Birliği'nin dağılmasıyla bağımsızlıklarına kavuşan Orta Asya Türk Cumhuriyetleri, Rusya ve Çin tarafında etki altına alınmak istenen sürece sokulmuştu. Sovyetler Birliği'nin dağılması Uygur, Tibet ve Moğol milliyetçilerini bağımsızlık konusunda cesaretlendirmiş ve Çin'in tedirginlik yaşamasına neden olmuştu.
    Kral Faysal’ın, ‘‘İslam dünyasında bir buçuk devlet vardır. Biri Türkiye, yarısı İran. Çünkü eskiden beri ilmi, askeri ve hukuki olan sadece bu iki devlet vardır. Türkiye ve İran olmadan Ortadoğu’da düzeni kurmak istersen başarılı olamazsın." Faysal'ın bu sözünü Türkiye ve İran olmadan Orta Asya'da düzen kuramazsınız olarak da yeniden şekillendirebiliriz diye düşünüyorum. Çünkü gelecekte de bölgenin kaderinde belirleyici olarak rol oynayacaklardır. 
    Türklerin anayurdunun Orta Asya olduğunu bilen herkes bu bölge ile tarihsel ve kültürel bir bağımızın olduğunu da kolaylıkla anlayabilir. Ancak böyle bir bağın olması Türk-Çin, Çarlık Rusya-Osmanlı İmparatorluğu çatışmaları ile bölgenin şekillenmesinde etkili olmuştur. Günümüzde jeopolitik dönüşümler, bölgede etkin olmak isteyen güçleri çatışmaya değil işbirliğine yönlendirmiştir.
    Ortadoğu'da liderlik mücadelesi veren İran'ın hedeflerinden biri de ŞİÖ'ye üye olmaktır. ŞİÖ'de gözlemci statüsünde bulunan İran'ın nükleer sorununu çözmesinin ve BM yaptırımlarının kaldırılmasının ardından ŞİÖ'ye üyelik başvurusu için bir engel kalmayacağı belirtilmiştir.  
    İran, Orta Asya Türk Devletlerini, ideolojisini yayabileceği ve ürünlerini satabileceği bir pazar, potansiyel etki alanı olarak görmektedir. Bölgenin önemli enerji kaynaklarına sahip olması İran için enerji ihracından kar etme anlamına gelmektedir. İran'ın bölgede sadece Şiiliğe yönelmesi Türkiye karşısında eksi bir duruma düşürmüştür. ŞİÖ'ne üye devletlerin seküler yapıya sahip olması, İran'ın da dinci devlet yapısı ve ideolojisini yayma düşüncesi endişe yaratmış olsa da yine de İran'ın üyeliğine sıcak bakmaktadırlar. İran’ın, ŞİÖ’ye gözlemci olarak katılması Türkiye’nin savunma harcamalarını artırması bakımından da önem taşımaktadır. 
    ŞİÖ içinde olmak İran'a ne kazandırmıştır?
    ABD tarafından üzerinde kurulmak istenen baskılara tepki verme gücü kazanmıştır. ABD’nin yapmış olduğu operasyonlara Rusya ve Çin tarafından gösterilen tepkiler İran’ı cesaretlendirmiştir. İran’a yönelik uygulanan ambargolar, ŞİÖ gözlemci üyeliği ile Orta Asya’ya açılmasını sağlamıştır. 
    Türkiye'nin ŞİÖ üyesi olma isteği...    
    Türkiye'nin her fırsatta üye olma vurgusu yaptığı ŞİÖ'ye üyeliği konusuna Çin sıcak bakmamaktadır. Türkiye, ŞİÖ’ye 2010’dan beri diyalog ortağı statüsüyle üye olsa da 2013 yılında Rus Basını, Başbakan'ın Şanghay İşbirliği Örgütü'ne üyelikle ilgili teklifini, "Öyle görülüyor ki, Suriye Şanghay'a Türkiye'den daha yakın" şeklinde yorumlamıştır. Ayrıca Türkiye'nin Orta Asya ile ilişkilerin geliştirilmesinde ısrarla Amerikan işbirliğini sağlayacak arayışların içinde olması da üyeliği olumsuz etkileyen bir durum olmuştur.
    Halbuki ABD, bir yandan Ortadoğu'da Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) planları yaparken, diğer yandan da 25- 26 Nisan 2006’da ABD Kongresinde “ABD’nin Orta Asya Politikasına yönelik olarak Türkiye’yi de içine alan ve Orta Asya ve Güney Asya bölgelerini kapsayan “Büyük Orta Asya Politikası” oluşturulmasını hedefleyerek, Çin ve Rusya’nın bölgedeki etkisini kırmak istemiştir. Bu nedenledir ki, ABD, İran ve Türkiye’nin Orta Asya'da etkili olmalarını kendisi için tehdit olarak görmektedir. 
    Türkiye'nin ŞİÖ üyeliği tarihi ve kültürel bağlarımız olan Türki Cumhuriyetlerle (bu yüzden Rusya ve Çin sıcak bakmamaktadır) ekonomik, sosyal ve kültürel yakınlaşmamızı sağlayacak; enerji koridoru oluşacak; Türkiye için önemli bir pazar olacaktır.
    ŞİÖ'nün bir özelliği de üye ülkelerden birisinin terörist kabul ettiğini diğer ülkelerde kabul etmekte hatta iade etmekte ve üye ülkelerden hiçbiri sığınma hakkı da vermemektedir.      15 Temmuz darbe girişiminden sonra Türkiye'nin de hassas olduğu bir konu durumundadır.
    Peki Türkiye'nin üye olmasıyla ŞİÖ'nün kazancı ne olacaktır?
    Türkiye, Avrupa ile arasında bir köprü olmakla birlikte, Doğu- Batı ilişkilerinde denge unsuru olacaktır.
    Türkiye, AB'ye ve NATO'ya alternatif olarak ŞİÖ tercihi yapmamalıdır. Türk dış politikası bölgesel örgütlerle işbirliği içinde olmayı önemsediği için tarihsel, kültürel ve jeopolitik konumuna gerçek değerini atfederek duygusallıktan uzak rasyonel hareket ederek merkezi bir rol üstlenmelidir. 
    ŞİÖ’ye tam üye olan ülkeler içinde, ABD’nin müttefiki olan bir tek ülke yok. Türkiye ise, hem NATO üyesi, hem de ABD’nin en yakın müttefiklerinden. ŞİÖ üyelerinin bu şartlarda Türkiye’yi tam üyeliğe kabul etmesi mümkün görülmemektedir.
 

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol

Avatar
mehmet sevdim 2016-08-15 10:42:42

harika bir yazı olmuş, ŞİÖ zaman zaman gündemi meşgul eden bir husus olmasına ragmen fakat herkesin yeterince bilgisi olmadığı merak ettiği bir konuda adeta hap gibi bilgiler.. şahsen bana ilaç gibi geldi teşekkürler yesim DEMİR.