“Rabova” nedir bilir misiniz?
Hayır, “Rojava” demiyorum; “Rabova” diyorum.
Maşallah! “Rojava”yı bilmeyeniniz yok; hepinize ezberlettiler! Suriye'de;
Derik'ten Afrin'e kadar sınırımızda uzanan 700 km'lik alana “Rojava” diyorlar;
sözümona “Batı Kürdistan!”
Öyle propaganda yaptılar ki… Çoğu kişi sanıyor ki, “Rojava” Kürtlerin yurdu! Bir
de ideolojik temel inşa ediyorlar; “Kemalizm'den kaçan Kürtler buraya sığındı!”
Bitmez tükenmez PKK yalanlarından biri bu.
Neyse.
Soruma döneyim:
“Rabova” nedir?
Bilmiyorsunuz değil mi?
“Yevmüşşüheda” desem…
Yani, “Masum Şehitler Günü”…
Hatırlayanınız çıktı mı? Sanmam!
Yazayım:
Tarih: 30 Eylül 1918.
Osmanlı, I. Dünya Savaşı'nı kaybetmek üzereydi artık. Alman Mareşal Liman von
Sanders komutasındaki Osmanlı Ordusu, Şam'ı boşaltıp Halep'e çekilme kararı
aldı.
Şam'da binlerce Türk ailesi vardı…
Binlerce kadın-çocuk Türk yollara düştü. İnsan acımasızlığının boyutunu
nereden bilsinler?
Tren, Şam-Rayak demiryolunun geçtiği Rabova boğazında saldırıya uğradı. Boğazın
iki yakasını tutmuş ayrılıkçı Araplar silahlarla treni taramaya başladı.
Saldırganların gözü öylesine kin doluydu ki, bir tek sağ çocuk bile
bırakmadılar…
Rabova katliamının olduğu her “30 Eylül” günü “Masum Şehitler Günü” olarak
anıldı.
Zamanla unutuldu gitti!
Sonra, “Ermeni soykırımı” sözleri bilinçlere şırınga edildi!
Sonra, “Rojava direnişi” lafları bilinçlere şırınga edildi!
Bırakınız “Masum Şehitler Günü” anmasını, “Rabova kıyımını” bile bilen kalmadı.
PKK-FETÖ ve liboş düşünce ikliminde yetişen insanımız tarihine düşman kesildi!
Türklük, faşistlik oluverdi!
Ebu Müslim
Anneannem…
I. Dünya Savaşı'nın zorlu şartlarında yerinden yurdundan edilmiş milyonlarca
insandan biriydi. Kendisi gibi toprağından kovulmuş bir zorunlu göçmenle
evlendirilmişti.
Çocukluğumda…
Anneannem elime uzattığı kimi kitapları kendisine okumamı isterdi.
Türk-Müslüman tarihinin kahramanlarının hikayelerini okuyarak büyüdüm.
Bunlardan biri, halk kahramanı Ebu Müslim Horasani (718-755) idi.
Siyah bayrak açarak çoğunluğu kölelerden oluşan askerleriyle ihtilal yürüyüşü
yapmasını anneannem gözleri yaşlı dinlerdi.
Ebu Müslim'in askerleri arasında Taşkent, Fergana, Maveraünnehir'den gelen
Türkler de vardı. “Çuroğlu Süleyman” bunlardan biriydi…
Anneannem, Ebu Müslim'e “Türk” derdi. Gerçi ona göre, Yezit-Muaviye'nin ülkesi
Emevilere karşı çıkan herkes “Türk” idi! (Yıllar sonra aynı iddiayı Prof. M.
Fuat Köprülü'den okuduğumda çok şaşırdım. Bu halen tartışılan konudur.)
Tartışılmayan yön şudur:
Abbasilerin kuruluşundan itibaren bu coğrafyada Türkler önemli rol oynadı.
Şam'ı ele geçirip Abbasi halifeliği adına hutbe okutan Türk Beyi Alptekin
bunlardan sadece biriydi.
Evet…
Bin küsur yıldır bu coğrafyada Türk var.
Bin küsur yıldır bu coğrafyada Türk'ü yok sayarak strateji yapmak mümkün
olmadı.
Ancak…
Mesele sadece Türk'ün kişi ya da millet olarak bu coğrafyada bulunması değil.
Türk, bu coğrafyada düşüncesiyle de var oldu.
Düşmanlık sadece Türk'e değil, Türk düşüncesine de yöneliktir. Şöyle…
Asıl mesele
Mesele…
PKK gibi örgütlerin Türkiye varlığını yok etmekle sınırlı değil.
Hedefleri, aynı zamanda Türk düşüncesini yok etmek!
Sol'un kafasını karıştırarak -ABD gölgesinde- bunu yapan PKK tek değil.
Daha tehlikelisi var:
-ABD desteğiyle- din kisvesi altında Türklüğü yok etmek isteyen Vehhabi-Selefi
yobazlığı.
Bunlar örneğin…
Türk düşüncesi ürünü Alevi inanca düşmandır.
Türk düşüncesi ürünü Nusayri inanca düşmandır.
Türk düşüncesi ürünü Dürzi inanca düşmandır.
Bunlar Sünni inanca da düşmandır.
Evet…
Türklüğü silahla yok etmek isteyen PKK varsa, Türklüğü fikir yobazlığıyla yok
etmek isteyen Vehhabi-Selefiler de var.
Sözü şuraya getirmek istiyorum:
Türk Ordusu, PKK/YPG'ye karşı ÖSO ile işbirliği yapıyor. Haklı olarak çok kişi
bu ittifaka karşı çıkıyor. Ama. Bu konuda şu ayrıntıyı görmek şart:
Taktikleri olmayan stratejiyle savaş kazanmak mümkün olamaz. Bu sebeple…
Savaşta tüm imkanlar kullanılır.
Savaşta tüm fırsatlardan yararlanılır.
Yani, başarmak isteyen çeşitli ittifaklar yapabilir.
Amaç, süratle zafer kazanmaktır. Fakat…
Düşmanını iyi tanıdığın gibi, ittifak kurduğun gücü de iyi bileceksin! Çünkü…
Prusyalı General Clausewitz'in tabiriyle “savaş bukalemun gibidir!”
Zaferin üç ayağı vardır:
– Askerin cesareti…
– Komutanın taktiği…
– Ve siyasetçinin stratejisi…
İnsanlar, AKP-ÖSO arasındaki politik ilişkiden kuşku duyuyor. Çünkü, AKP
yönetiminin Vehhabi-Selefi ideolojisinin hegemonyasından kendini bir türlü
kurtaramadığını görüyor. Biliyor ki:
Zihinsel dünyası Soğuk Savaş döneminde ABD-Suudi propagandasıyla kodlanmış olan
AKP kadroları, ÖSO düşüncesine sempatiyle bakıyor. Ve işte sorun buradan
çıkıyor. Baksanıza…
ÖSO ile bizim kutsalımız olan Kuvay-ı Milliye benzeşmesi yapıveriyorlar!
Ne diyeyim:
Erdoğan savaşın siyaseti konusunda ardı ardına hata yapıyor.
Önyargılarından kurtulmalı ve Türk tarihi okuması yapmalıdır.
yuzdeyuzhaber
Dikkat!
Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.
Üye Girişi Üye Ol