Şov yapmayın, ayıptır

28 Mart 2020 Cumartesi 06:10


Sevgili okurlarım, dünyanın istisnasız bütün ülkelerinde korku ve endişe, 
bazılarında ise panik var.

Adına korona denilen bela bütün insanlık aleminin başına çöktü.

Bildiğimiz kadarıyla şu anda bu belanın bulaşmadığı bir tek ülke bile yok.

Avustralya'dan Afrika ve Asya'ya, ABD ve Latin Amerika'dan Avrupa'ya kadar bütün 
ülkeler zor durumda.

Peki biz Türkiye olarak işin neresindeyiz?

Türkiye açısından bir sıkıntı olmadığını düşünüyorum! Eğer olsaydı, iki gün önce 
Kanal İstanbul için ilk ihale yapılmaz ve bu utanç tablosu gözümüze sokulmazdı. 

Sanki çok önemliymiş gibi maskeli ve eldivenli birileri masa başına toplanmış, 
dört firmadan gelen teklifleri inceliyor! Resmen şov yapılıyor. İki eski köprü 
yerinden kaldırılıp yeni yerlerine taşınacakmış!

Hayret!..

İnsan bu ortamda acele olmayan bir işin ihalesini milletle alay edercesine nasıl 
yapar, bu utanmazlığın, bu sorumsuzluğun nedeni nedir?

★★★

Korona olayında işler her geçen dakika daha kötüye gidiyor. Önlem almakta geç 
kaldılar, salgın giderek artıyor.

Burada yazmıştım. Kerli ferli düzgün biri Ankara'da Tunalı Hilmi Caddesi'nde 
günün birinde yanıma gelip ismini de vererek kendini tanıttı. Bir tıp adamı, 
profesör doktor…

Yorgun argın gazeteden çıkmışım, biraz kafamı açacağım! Doğrusunu isterseniz 
canım sıkıldı… Çünkü bazen birileri yolda yanımıza gelip resmen esir alır, 
tıraşa ve kendi dertlerini anlatmaya başlar!

Beni bir giyim mağazasının vitrini önüne çekti ve anlatmaya başladı:

“Emin Bey bu korona olayı çok ciddi. Şu anda Türkiye'de binlerce hasta var ama 
devlet bu gerçekleri gizliyor. Ama bir haftaya kadar resmen açıklamak zorunda 
kalacaklar. Bunları lütfen yazın…”

Tam da vitrinin önünde konuşurken yanımıza iki kadın geldi ve sertçe, giysilere 
bakacağız lütfen biraz çekilir misiniz diye uyardı!

Güldük, birkaç adım yana çekilmek zorunda kaldık.

★★★

Hoca, söylediğine göre bir tıp adamı, profesör doktor ama sözlerini doğrusunu 
isterseniz ciddiye almamıştım. Kafam dağınıktı!

Aramızda aynen şu konuşma geçti:

-İyi de hocam devlet bu konuda yalan söyleyebilir mi, nasıl oluyor bu?

-Yalan söylemek değil de, çıkacak telaşı ve oluşacak panik havasını biraz 
erteleyip biraz zaman kazanmak diyebilirsiniz buna… İsterseniz bu söylediklerimi 
ismimi gizli tutarak aynen yazabilirsiniz. Bu bomba en geç bir hafta sonra 
patlayacak. Ben sizin okurunuzum. Yazarsanız toplumu uyarmış olursunuz.

-Hocam iyi de bunları yazmak panik yaratabilir. Zaten sabıkalıyız, hakkımızda 
hemen soruşturma başlatırlar. Üstelik bir sürü açıklamalar yapıp yalancılıkla, 
hatta vatan hainliği ile suçlarlar. 

-Haklısınız da şunu iyi bilin… Türkiye olarak dört bir yanımız korona ile 
çevrili. (Bazı bilimsel deyişler kullanıyordu, onlar aklımda hiç kalmadı.) Bütün 
dünya panikte. Bu virüsün Türkiye'yi de esir almaması bilimsel olarak asla 
mümkün değil. İstedikleri kadar aldığımız önlemler sayesinde bize henüz 
bulaşmadı desinler, çoktan bulaştı bile. Yani ben bu işin tam göbeğinde olan bir 
hekimim. Yani o açıdan anlatıyorum size bunları. Dostça ve bir okurunuz olarak…”

Teşekkür ettim, vedalaşıp ayrıldık. Ciddiye almamıştım! Aklımdan bir ara 
kimliğini sormak geçti ama çok ayıp olurdu.

★★★

Ertesi gün gazeteye gidince bu konuşmayı arkadaşlara anlattım ama o yorgun ve 
kafamın dağınık olduğu ortamda ne hocanın adını, ne de görevli olduğu 
üniversiteyi aklımda (ne yazık ki) tutamamıştım…

Ve yazmamaya karar verdim!

Açıkçası bu kararı verirken de epeyce düşündüm…

Böyle bir şey yazarsınız, yalanlama ve ağır suçlamalar gelebilir.

Aksini kanıtlama olanağınız yoktur.

Yalanlama geldiği takdirde kendinizi savunacak bir durumunuz da yoktur.

★★★

Aradan yaklaşık bir hafta geçti…

Ve Sağlık Bakanı 10 Mart gecesi gerçeği açıklamak zorunda kaldı:

“Evet, virüs Türkiye'ye de bulaşmıştır, hastalarımız vardır.”

Hocanın dedikleri aynen çıkmıştı. Ben de yukarıda anlattığım konuşmayı 12 Mart 
tarihli yazımda, iş resmen açıklandıktan sonra burada yazdım.   

★★★

Sonrasında alınan önlemler birbirini kovaladı, yüz binlerce insanımız işsiz 
kaldı, krizler patladı.

O yazımda şöyle demiştim:

“Korona ülkemizin bir numaralı gündem maddesini oluşturacak. İnşallah yanılırım 
ama ölümler birbiri ardına gelecek… Bütün dünyayı esir alıp hayatı felce uğratan 
öldürücü bir virüsle dışa açık 82 milyonluk bir ülkenin baş etmesi öyle kolay 
bir iş değildir.”

Keşke yanılsaydım.

Keşke bizi yönetenler, işi son dakikaya kadar gizli tutmaya çalışanlar da 
yanılmış olsaydı.

En son aşamada mecbur kalıncaya kadar salgını toplumdan gizlemeye kalkıştılar.   
                                                                  

★★★

Yazımın son bölümünde şöyle demiştim:

“Lütfen, hiç değilse bu işe siyaseti sokmayın. Yani koronayı ve insanların 
canını kendi siyasetinize alet etmeyin. 

Onu bunu suçlamayın, hele ‘Bu işin de sorumlusu Bay Kemal'dir' falan demeye 
sakın ola ki kalkışmayın. 

Herkese eşit mesafede olun, bu süreçte gerçekleri ve doğruları halktan 
gizlemeyin. 

Zam fırsatçılarına aman vermeyin, vurguncuları hemen açıklayın.”

Şimdi bunlara bir ekleme daha yapayım:

Millet can derdinde iken her gün ekranlara çıkıp çeşitli şovlar, atraksiyonlar 
yapmaktan, yandaş müteahhitler için gereksiz ihaleler açmaktan vazgeçin. 

yuzdeyuzhaber





Son Güncelleme: 28.03.2020 06:42
Yorumlar

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol