Saçları dökük göbekli çocuklar

13 Kasım 2018 Salı 08:41

Sevgili okurlarım, iki günden beri Abant'ta, ortaokul ve lise dönem arkadaşlarımızla birlikteyiz…
Çoğumuz Türk Eğitim Derneği (TED) Ankara Koleji'ne 1953-1954 yıllarında girmiştik.
Hepimiz cillop gibi çocuklardık!
Kolej Ankara'nın tartışmasız en seçkin okulu idi.
Çoğumuzun ailesi ortadirekti, bazılarımız yatılı okuyordu.

★★★

Bizim zamanımızda kızlarla erkekler karşılıklı iki ayrı binada okur ve ne yazık ki birbirimizi göremezdik. Kızlarla erkeklerin tanışması, bir araya gelmesi biraz zor olurdu!
Üstelik okul yönetimi bu gibi buluşmaları önlemek için kızların ders bitiş saatlerini bizden yarım saat önceye almıştı.
Dersi biten kızların çoğu evlerine gider, biz erkekler ise dağılıştan sonra ortalıkta dolanır, Kalipso Leyla, Brigitte Nuran gibi güzel kızları uzaktan izlemek zorunda kalırdık.
Gizli buluşmalar olur, yine de aşklar yaşanırdı!
Bizim okulda kızlarla erkeklerin beraber okumasına bizden sonra, 1964 yılında başlandı.

★★★

Bizler… Kısa pantolonlu (!) çocuklar… Liseyi 1960 yılında bitirdik.
Gırgırımız şamatamız yerindeydi…
Lise dönemi başlayınca dışarıyla kavgalar artış gösterdi, Kafa Orhan gibi bazı arkadaşlarımız rakibe kafa atıp yere yıkarak büyük ün yaptı.
“Aşklar” ve gizli buluşmalar da artış gösterdi.

★★★

Ortaokul ve lise yılları…
O zaman kel olmamıştık, saçlarımız dökülmemişti!
Göbekli de değildik!
Saçlarımız ağarmamıştı.
Öğrencilik yıllarımızda aramızda sağlık sorunlarına da değinilmezdi. Yoktu ki değinelim!

★★★

Bizim sınıflar… Liseyi 1960 yılında bitirdiğimizde ortalama 18 yaşında idik…
Sinek Uğur, Çarli Tayfun, Karambol Necmi, Kamyon Hayri, Şef Başak, Baston Cezmi, Şişko Şaban, Keçi Kemal, Sofu Yalçın…
Çoğumuz üniversite öğrencisi olduk, farklı kentlerde yaşamaya başladık
Dolayısıyla her okulun mezunları gibi sonraki yıllarda biz de epeyce dağıldık ama birbirimizden kopmamayı başardık.
Şimdi her yıl, dönem arkadaşları olarak iki gün boyunca birlikte oluyoruz.
Ama bazı şeyler çok değişti! Geçmişin parlak, cillop gibi çocukları (!) artık yok.
Çoğumuz şişmanlayıp göbek bağladı, kimimiz kel oldu ve hepimizin saçları ağardı.

★★★

Yine de eski arkadaşların bir araya gelmesi çok güzel…
Biraz daha ciddiyet (!) ve ağırlık kazanmış olsak bile yine büyük gırgırlar yapılıyor, şaka yollu küfürlerle birlikte unutulmaz anılarımız havada uçuşuyor.
Hocalarımızın tamamı ve sınıf arkadaşlarımızın bir bölümü vefat etti.
Her buluşmamızda isimlerini anıyor, onlar için saygı duruşunda bulunuyor ve her birini sevgiyle anıyoruz.

★★★

Dönem arkadaşları olarak dün ve bugün Abant'ta bir araya geldik…
Memleketi yine defalarca kurtardık (!), birbirimize takıldık, güldük eğlendik ve anılarımızı bir kez daha aramızda yaşattık…
Birbirimizi yıllar önce tanıdığımızda pırıl pırıl küçük çocuklardık, şimdi hepimiz 70'li yaşların ortalarındayız. Çok mutlu iki gün yaşadık.
Darısı bütün okullardaki dönem arkadaşlarının başına.

İMZALI KİTAPLAR

Sevgili okurlarım, gazetecilik yaşamım boyunca, yazarları tarafından gönderilen çok sayıda imzalı kitap sahibi oldum…Ve 1998 yılında çok iyi bir karar verdim.
Hepsini özenle biriktirmiştim ve Prof. Dr. Mehmet Haberal'ın eseri olan Başkent Üniversitesi'ne bağışlamaya karar verdim.
Demek ki aradan tam 20 yıl geçmiş.
Elimde biriktikçe yine oraya göndermeyi sürdürüyorum.
Şu anda bu seçkin üniversitemize bağışladığım imzalı kitap sayısı 5679 oldu.
Üniversiteden gönderilen 5 Kasım 2018 tarihli yazı:
“Sayın Emin Çölaşan, 1 Kasım 2018 tarihinde göndermiş olduğunuz 119 adet kitapla, yazarlarından imzalı olarak bağışladığınız kitap sayısı 5679'a ulaşmıştır. Üniversitemiz Kütüphanemize yapmış olduğunuz değerli katkılarınızdan dolayı teşekkür ederiz. Nermin Gül. Kütüphane Daire Başkanı.”
O görkemli kütüphanede benim adıma çok büyük bir alan açtılar, fotoğraflarımla süslediler. Rafları dolduran o koleksiyon şimdi orada öğrencilerin, hocaların, çalışanların ve herkesin hizmetinde.

★★★

Böyle bir koleksiyonun Türkiye'de ilk ve tek olduğunu biliyorum.
Sanırım dünyada da ikinci bir örneği yoktur.
Tamamı yazarları tarafından benim adıma imzalanmış beş bini aşkın kitap…
İçlerinde en ünlü yazarlarımızla birlikte ismini önceden hiç duymadığım amatör yazarlar var…
İşin bir başka boyutu, ulaşamadığım birkaç kişi dışında her birine telefon edip teşekkür ettim…
Zira her kitap bir emek işidir
Her kitaba yazarın beyni, alın teri ve göz nuru akmıştır. Saygı göstermek gerekir.
Karşılığında bir teşekkürü esirgemek, kim olursa olsun o yazara saygısızlık etmekle eş anlamlıdır.
Şimdi ilk amacım, bağışladığım imzalı kitap sayısını altı bine ulaştırmak. Sonrasına bakarız!

yuzdeyuzhaber





Son Güncelleme: 13.11.2018 08:52
Yorumlar

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol