Paris'te 17 Kasım'da (2018) başlayıp yaklaşık üç haftadır devam eden "sarı yelekliler" hareketi, diğer Avrupa başkentlerine de yayıldı.

Türkiye'deki Gezi (Parkı) Eylemleri ile kıyaslanan bu eylemler, üzerinde ciddi araştırmalar yapılan "Yeni Toplumsal Hareketler" (kısaca YTH) olarak 
adlandırılmaktadır.

Bu kitlesel eylemlere "yeni" denmesinin nedeni, çıkış gerekçelerinde ve eylem tarzlarında yatmaktadır.

Eski kitlesel hareketler bir merkeze bağlı, örgütlü ve sınıfsal nitelik taşıyordu. Eskiler, üretim ve dağıtım süreçleri ile ilgilenirken, yeniler idari 
sisteme meydan okumaktadırlar.

YTH, "kültürel alanın kontrolü için mücadele eden sosyal güçler sistemini" oluşturma iddiasındadır.

Bunlar sınıf temelli değil, kültürel temellidir. Her sınıf ve inancı içinde barındırmakta, her yaştan insanlara açık ve şiddetsiz eylemlerdir.

Toplumsal Mı, Gizli Servis İşi Mi?

İşte bu son noktada toplumbilimcilerin kafası karışıktır. Şiddetsiz olarak tanımlanan bu eylemlerde niçin şiddet görülmektedir, tıpkı şimdi Paris'te olduğu 
gibi?

Kitle hareketleri konusunda çalışan toplumbilimcilerin en ünlüleri, ne tesadüftür ki, Fransız'dır. Bunların arasında toplumbilimin (sosyolojinin) kurucu babaları olan ve "Paris'in Peygamberleri" olarak anılan Auguste Comte ve Saint Simon da vardır.

Şimdi, tanımında şiddetsizlik olan bu hareketlere, şiddetin niçin bulaştığı konusundaki kafa karışıklığını bir örnekle açıklayayım.

Örneğin, Touraine, bir eserinde (Birlikte Yaşayabilecek miyiz, 2017), "Toplum hareketleri toplumsal yaşamdaki önemli konumlarını kaybetmiş değillerdir. 
Yalnızca toplumun merkezinde ya da doruğunda bulunmakla kalmazlar; hemen hemen bütün toplumsal eylem biçimlerini onların varlığı ya da yokluğu belirler" 
derken; bir başka eserinde (Yeni Bir Paradigma, 2017), TH'in "gizli servislere kendisini sattığını", "ihanetler ettiğini" ve sonunun geldiğini, tüm içeriğini 
yitirdiğini ve gereksiz bir kavram haline geldiğini söyler. 

"Programlanmış Toplum" ve Batı'nın "Kendi Cehennemi"

Yaşayan Fransız düşünür Touraine'e göre, toplum "programlanmıştır."

Ancak, toplumu kimin programladığı (içerden kendiliğinden mi, dışardan yönlendirmeyle mi oluştuğu) net değildir.

Yine bir başka Fransız düşünür Baudrillard, kendi toplumunu eleştirirken, Batı'nın temel değerlerinden (gelişme, ilerleme) uzaklaşıp her yerde yok oluş ve ölme halinin sürekliliğine dönüştüğünü söyler.

Ona göre, Batı, sömürgecilikten bu yana farklı olanı (öteki'ni) yok etmiş, kendisini yeniden üreten, kopya bireyler topluluğuna dönüşmüştür.

Artık "öteki cehenneminde" değil, "kendi cehenneminde" yaşamaktadırlar!

J'accuse! (Suçluyorum!)

Pek çok konuda (cinsellik, sanat, estetik, moda, kültür, politika) olduğu gibi toplumsal eylemlerin de beşiği olan Fransa, tarih boyunca -benim ifademle- bir volkanik toplum olagelmiştir.

1789'u söylemeyeceğim.

Emile Zola, 1898'de Dreyfus Davası'ndaki skandallar nedeniyle dönemin Cumhurbaşkanı Felix Faure'u suçluyordu. Ona yazdığı açık mektubun başlığı 
J'ACCUSE idi.

Aradan 120 yıl geçti, Fransızlar bugün de suçlamaya devam ediyor, Macron'un istifasını istiyorlar.

Toplumun Keşfi

Fransız toplumbilimci ve filozoflar toplumu keşfetmişlerdi, hâlâ keşfetmeye devam ediyorlar.

Ne bitmeyen bir keşif!

Bugünkü hareketlerin temelinde yoksulluğu bölüşmek mi var, yoksa bolluğu bölüşmek mi?

Ya da bunlar rastlantısal bir taşkınlık mı?

Evrensel Değerler

YTH konusunda araştırma yapacaklar için, evrensel değerlere ve bilime büyük katkıları olan şu Fransız sosyolog, felsefeci ve sosyal psikologları anmamız 
gerekir:

Durkheim, Comte, Saint Simon, Foucault, Baudrillard, Le Bon, Touraine, Bourdieu, Wacquant ve Lefebre.

Bunların eserlerini okumadan eylem sosyolojisi, toplumsal yapılar, kent sosyolojisi, beden sosyolojisi, eşitsizlik sosyolojisi, siyaset, değişim ve 
toplumsal hareketler anlaşılamaz.
 

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol