Kurtuluştan Kuruluşa.. Kutlu Olsun!

‘Birliklerimiz perişan olmuştu. Birinci Dünya Savaşı’nın başından beri durmadan savaşan asker yorgundu. Kimsede savaşı sürdürme isteği kalmamıştı. Her tarafımız Türklerle çevrilmişti. Birliğimin telef olmasına mani olmak üzere beyaz bayrağın çekilmesini kabul ettim ve teslim oldum’

09 Eylül 2019 Pazartesi 00:17
Kurtuluştan Kuruluşa.. Kutlu Olsun!

Ulusların tarihlerinde öyle belirli zamanlar ve süreçler vardır ki ulusların kaderlerine ve geleceklerine adeta yön vermişlerdir. İşte ağustos ayı Türk ulusu için böyle bir aydır. Bu ayda “Malazgirt, Otlukbeli, Çaldıran, Mercidabık, Mohaç, Belgrad ve Kıbrıs’ın fethi, Sakarya ve Büyük Taarruz” gibi büyük zaferler kazanılmış ve Erzurum Kongresi gibi önemli kararlar alınmıştır.

Şüphesiz bu zaferler arasında 30 Ağustos Zaferi’nin müstesna bir yeri vardır. Ulusal Kurtuluş Savaşımızı tarihte eşi ve benzeri görülmemiş bir zaferle taçlandıran ebedi Başkomutan M. Kemal Atatürk ve onun kahraman ordusunun her aşaması vatanseverlik ve kahramanlık destanlarıyla dolu 30 Ağustos Zaferi’nin 96. yıldönümünü milletçe birlik ve beraberlik içerisinde, büyük bir gurur ve coşkuyla kutluyoruz.

İNGİLİZ BÜYÜKELÇİ AKTARIYOR

26 Ağustos 1922 tarihinde başlayan Büyük Taarruz Afyon’un§ güneyinden Trikopis kuvvetleri üzerine yapılmıştır. Cephenin yarılması üzerine geri çekilen Trikopis kuvvetleri Dumlupınar önünde çembere alınıp esir edildiler. Trikopis ve kuvvetlerinin esir alınışı kıssadan hisse alınabilecek ibretlik çok önemli derslerle doludur. Bu nedenle bu konu üzerinde farklı kaynaklardan da referans vererek ayrıntılı olarak durmak istiyorum. Bir dönem Atina’da İngiltere Büyükelçisi olarak görev yapmış olan Michael L. Smith’in Oxford Üniversitesi’nde yayımlanan “Küçük Asya’da Yunan İşgali 1919-1922 ve Ulusal Çöküş” adlı doktora tezinde Trikopis’in teslim olma hikayesi şöyle nakledilmektedir:

GERİ ÇEKİLME

“2 Eylül günü öğleden sonra geri çekilen Trikopis Kuvvetleri (yaklaşık 5000 kişi) Uşak’a yaklaştılar. Ancak bu kasabanın Türklerin eline geçtiğini gördüler. Bu durum üzerine Trikopis, birliklerine yol güzergahı dışına çıkarak Karacahisar güneyinde 1115 Rakımlı Tepede savunma tertibi almalarını ve geceye kadar burada beklemelerini emretti. Ayrıca birliklerin daha sonra geceleyin karanlıktan istifade ile Uşak’ın güneyine çekilmelerine ve burada yeni bir savunma mevzi işgal etmelerine karar verildi. Ancak kısa bir süre sonra gözcüler, süratle yaklaşmakta olan Türk süvari birliklerini ve onların ardından gelen büyük bir piyade birliğini rapor ettiler. Yaklaşan bu birlikler bir süre sonra Yunan mevzileri ateşle baskı altına almaya başladılar.

ASKERLER EMİRLERİ DİNLEMİYOR

General Trikopis, 13. Tümen Komutanı Albay Kaibalis’e derhal karşılık vermesini ve gerekli tedbirleri almasını emretti. Fakat kısa bir süre sonra tümen komutanı geri gelerek ‘ihtiyat birliğinin emirleri dinlemediğini ve yeterli mühimmat yok’ diyerek ‘ileri savunma mevzilerini işgal etmek istemediklerini ve gereksiz yere insan feda edilmesine karşı çıktıklarını’ bildirdi. Bu arada aniden hiçbir emir verilmemesine rağmen borazancının ‘ateşkes borusu’ duyuldu (sanki Küçük Asya’daki Yunan varlığının sonunu simgeleyen matem çanı gibi) ve savunma hattının güneyini tutan birlikler mevzilerini terk ettiler.

TÜKENMİŞLİK BİRLİĞİ SARIYOR

Düşman bu mevzilere 600m.’ye kadar yaklaşmıştı. Artık askerlerin tahammülü tükenmişti. Balkan savaşlarının ünlü komutanı ve Yunan Ordusunun ulusal gururu olan General Trikopis zor durumdaydı. General süratle borazancıya dönerek onu şiddetle azarladı ve derhal ‘ateş serbest’ borusunu çalmasını emretti. Fakat heyhat! Her şey için çok geçti. Ne emri, ne bağırışı ve ne de tehditkar sözleri dinlendi. Birlik komutanları yanına gelerek itaatsizlik ve tükenmişliğin adeta bir bulaşıcı hastalık gibi bütün birliği sardığını rapor ettiler. Bu arada Trikopis’in düşmana ateş etmek üzere emir verdiği 31. Tümen Topçusu, mevzilerini terk eden piyade birlikleri tarafından kuşatılarak ateş etmelerine mani olundu. Zira ateş edilerek Türklerin daha fazla provoke edilmeleri istenmiyordu. Yaşanan bu olaylardan sonra General Trikopis bizzat kendi ağzından teslim olmalarına dair karar verişini şöyle anlatıyor.

GENERALİN ÇARESİZLİĞİ

‘Bu korkunç durum karşısında kalben duyduğum bütün keder ve üzüntü ile düşman eline sağlam geçmemesi için topların, makinalı tüfeklerin ve diğer önemli teçhizat ve malzemenin tahribi için emir verdim. Bu işlem hemen yerine getirildi. Bu arada bana yanımda bulunan komutanlar tarafından birliklerin savaşmak istemediklerine dair durumlarını tespit eden imzalı bir tutanak verildi. (Ancak bu tutanağın Trikopis tarafından mı birlik komutanlarından istendiği yoksa birlik komutanlarının mı bu belgeyi Trikopis’e sundukları tartışmalıdır. Benim burada naklettiğim kaynakta Trikopis bu belgenin Birlik Komutanları tarafından kendisine sunulduğu belirtilmektedir) Sonuçta Türk süvarileri hatlarımıza ulaşmak üzereydiler. Birliğimin telef olmasına mani olmak üzere beyaz bayrağın çekilmesini kabul ettim ve teslim oldum.’

KILICINI İMHA ETTİ

Diğer bir kaynakta ise Trikopis’in teslim oluşu şöyle anlatılıyor. (1952 yılının Mart ayında Ord. Prof. Dr. Fahrettin Kerim Gökay’la birlikte Atina’ya giden ve Trikopis’i ziyaret eden gazeteci Hıfzı Topuz’un bizzat Trikopis’in ağzından naklettikleri: Eski Dostlar S:83-89 6.Baskı Ekim, 2000 İstanbul)

“Birliklerimiz perişan olmuştu. Birinci Dünya Savaşı’nın başından beri durmadan savaşan asker yorgundu. Kimsede savaşı sürdürme isteği kalmamıştı. Ordunun morali bozuktu ve ordunun içine siyaset girmişti (Venizelistler ve Kralcılar). Halk savaştan bıkmıştı. Askeri inanmadığı bir amaçla savaşa sürüklemek çok çetin bir iştir. Her tarafımız Türklerle çevrilmişti. Esir olacağımızı anlamıştık. Bizde kılıcı düşmana teslim etmek küçüklük sayılır. Durumun kötüye gittiğini gören yaverim, bir ara yanıma gelerek, ‘Generalim kılıcınızı imha edelim’ dedi. Derhal kılıcımı verdim. Önümde parçaladı. Bu sırada atım da vurulmuştu. Başka bir atla çemberi yarıp kaçmaya çalıştım. Olmadı yakalandım. Atımdaki süvari kılıcını ve tabancamı aldılar. Beni ilk defa Garp Cephesi Komutanı İsmet Paşa’nın yanına götürdüler. Daha sonra Mustafa Kemal Paşa’nın huzuruna çıkardılar.

yuzdeyuzhaber





Son Güncelleme: 10.09.2019 00:26
Yorumlar

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol