İzmir yangını kitabı basılmayı bekliyor

16 Eylül 2018 Pazar 03:21

Gazeteci arkadaşım Nuri Çolakoğlu'ndan aldığım mektubu sizlere özetle iletiyorum:
Sevgili Emin Çölaşan, geçtiğimiz 9 Eylül günkü yazında, cevabı 96 yıldır tartışılan “İzmir'i kim yaktı?” sorusuna cevap arıyordun. Yazını okuyunca, yayınlanmak üzere hazırlayıp İngilizce çevirisini yaptırdığımız, bu konuya çok tarafsız ve net bir yanıt verecek bir çalışma geldi aklıma.
“Vatikan Gizli Arşivleri Işığında Büyük İzmir Yangını” adlı kitap İzmir'in kurtuluşundan dört gün sonra çıkarılan ve günlerce süren yangının asırlık sır perdesini aralarken, İzmir'i kim yaktı sorusuna da belgelerle cevap veriyor.
Kitabı yazanlar iki kişi. Biri Dr. Rinaldo Marmara. Vatikan'ın Gizli Arşivleri'ne girip orada araştırma yapabilen az sayıda kişiden biri. Kitabın bir diğer yazarı Bülent Günal ise gazeteci.
Dr. Marmara savaşın tarafları Türklere de Yunanlılara da eşit mesafede duran, bu savaşta hiçbir rol almamış, İzmir'deki Katolik kurum ve kuruluşların mensuplarının günü gününe tuttukları notları inceleyerek olayı kim çıkarttı, kim ne dedi diye bizi 1922 yılına götürüyor. Yangını kilisenin ve manastırın çatısına çıkarak izlemiş.
Kitap Büyük İzmir Yangını üzerine çok çarpıcı belgelerden oluşuyor. Vatikan ve kilise belgelerine geçmiş olan canlı tanıklıklar, günlükler, gizli raporlar ve anlatımlar yer alıyor. Kitapta yer alan belgeler de, fotoğraflar da ilk kez yayınlıyor. Kitapta 100'ü aşkın orijinal fotoğraf ile 50'yi aşkın belge bulunuyor.

★★★

İtalyanca ve Fransızca belgelere göre Ermeni ve Yunanlılar, Türk ordusu İzmir'e girmeden önce yangın planları yapıyordu! Bunu Vatikan Gizli Arşivleri söylüyor. Bir asırdır söylenen ‘İzmir'i Türkler yaktı' iddiası bu olayda en tarafsız arşivleri koruyan Vatikan'daki belgeler ve raporlarla çürütülüyor.
Hazırladığımız bu kitabı sadece Türkiye için değil, bütün dünya kamuoyunun dikkatine sunulması için İngilizce'ye de çevirttik. Bu kitap yayınlandığında sadece Türkiye'de değil, tüm dünyada yankı uyandıracağından eminiz. Bu kitap bütün ülkelerin üniversite kütüphanelerine girecek, İzmir Yangını üzerine araştırma yapan, tez hazırlamak isteyen öğrenciler bu kitaba da atıfta bulunacak ve İzmir Yangını meselesi bilinenin aksine çok daha başka noktalara taşınacaktır.

★★★

İşte kitapta yer alan belgelerden bazı satırbaşları… Monsenyor Vallega'nın 1922 yılı Ekim ayında İzmir'de kaleme aldığı ve Vatikan Devlet Sekreteri Kardinal Gasparri'ye gönderdiği rapor:
“Yunanlıların yangından sorumlu olduğu varsayımı giderek doğrulanıyor.
Ekselansları, kötümser olmak istemem ama olan şeyler karşısında iyimser olunamaz. Dünyaya Yunanlıların ne yaptığını göstermek için Türklerin muhafazaya çalıştığı Avrupa kenti İzmir bir çorak araziden ibaret. Her şey eksik. Kiliseleri tekrar açmak, yeniden inşa etmek imkansız. Yunanlıların yangından sorumlu olduğu varsayımı giderek doğrulanıyor. Buraya varışımdan beri Yunanlılardan şunu duyuyordum: İzmir'i terk etmeyeceğiz, bırakmak zorunda kalırsak ateşe vereceğiz. Ve böyle de yapıldı. Yangını önlemek veya sınırlamak için Türkiye'nin gerekli önlemleri almadığını söyleyenler var. Yangın korkunç bomba patlamalarıyla kentin çeşitli bölgelerinde eş zamanlı olarak başladı. Üç gün ve üç gece sürdü.
Gazetelerde yazılanlar gerçeğin neredeyse tam tersi. Rumlar ve Ermeniler, neredeyse hepsi gitti. Onların kiliseleri yakıldı, kalanlar yıkıldı ve bombalarla patlatıldı. Uzun zaman İzmir'de Ortodoks ibadethanesi olmayacaktır. Ekselansları, İzmir felaketi tarif edilemez, gazetelerde yazılanlara itibar etmeyiniz. Neredeyse hepsi gerçeğin tam tersi. Herkes kendi açısından çok şey yaptığını gösterme peşinde, ama gerçekler çok farklı. Bazı gazetelerin yaymak istediği iyimserliğe kanmayın. Bu dehşetli olayların nasıl olduğunu görmek ve bilmek gerek. Zamanım olsa günlerce yazabilirim, ve her seferinde gerçeği tam anlamıyla yansıtamadan…”

★★★

La Stella di San Domenico dergisi 1992 Kasım, Aralık ve 1923 Ocak sayılarında Peder Grosso'nun İzmir yangını hakkındaki raporunu aktarıyor:
“Görgü tanıkları kaçan Yunan birlikleri tarafından yapılan en vahşi barbarlıkları anlatıyor. Yangınlar, cinayetler, çocuk ve kadın katliamı, alçaklık ve Yunan ordusunun itibarını lekeleyen her türlü dehşet. Okurların vicdanını daha çok bulandırmamak için haberdar olduğumuz diğer suçları aktarmıyorum.
9 Eylül'de Türk yetkililer, provoke edilmedikleri sürece kimsenin zarar görmeyeceğine söz verdi. Ve bu durum Pasaport yakınlarında bir Ermeni, Türk komutanının atının ayaklarına bir bomba atıp yaralayana kadar devam etti. Sonrası Türk süvarilerinin geçidini sakince izleyen insanların ölümü oldu.
Ermeni mahallesi bir mezarlık olmuştu. Cesetler at arabalarıyla kaldırıldı. Büyük facia gerçekleştirilmişti.”

★★★

Bir başka rapor: “Ermeni mahallesinde (…) bir yangın patlak verdi. İtfaiye teşkilatının ilk müdahalesi yangını kontol altına almıştı. Lakin aynı gün, o unutulmayacak olan 13 Ekim günü saat 14 civarında İzmir şehrini bir yığın harabeye çevirecek asıl yangın başlamıştı. Faciaların habercisi göğe yükselen ilk dev sütun bombalarının, mühimmatın ve kundakçılık malzemelerinin saklandığı Ermeni kulübünde çıkmıştı. Biraz sonra şehrin bilhassa Rumların ve Ermenilerin yaşadığı diğer noktalarında eş zamanlı yangınlar patlak vermişti. Bu, Yunanların ve Ermenilerin çok zaman önce açıklanan hazin projeyi eyleme koyup, Türklere sadece harabe ve mezarlık bırakmak istediklerinin apaçık bir göstergesiydi. Şeytani plan gerçekleşmiş oldu. Kent muazzam bir mangala dönmüştü. Hiçbir kalem o sahnenin dehşetini anlatamayacak!”

★★★

14 Eylül 1922 günü sığınmacıları taşıyan Frigya gemisinde kaleme alınan “Karşıyaka'nın Son Günleri” başlıklı belge:
“Kemal Paşa bir an önce yetişsin diye dua ediyorduk… 24 Ağustos'tan 1 Eylül'e kadar rahatça istirahat ediyorduk. (…) Uşaklı gençlerimizden biri, 9 Eylül sabahı çılgına dönmüş ailesiyle birlikte Karşıyaka'ya doğru koşuyordu. Yunanların tamamen hezimete uğradığını, peşlerinden gelen Türklerden kaçtıklarını ve içine düştükleri ümitsizlikle yolları üzerindeki her şeyi yaktıklarını haber veriyordu. O sırada yalnızca, üç ya da dört kişilik bitkin ama kudurmuş çeteler halinde gelen Yunan firarilerinin öfkesinden korkuyorduk. İçimizden dua ediyorduk.
Öğleden sonra 3'e doğru İzmir tarafında bir yangın odağı fark ettik. Çok geçmeden bunu ikincisi ve üçüncüsü takip etti. Her ne pahasına olursa olsun teslim olmak istemeyen Ermenilerin bombalar attıkları iddia ediliyordu. Akşamın 7'sine doğru, binamızın tepesinden görülen İzmir panoraması korku vericiydi. Üç yangın odağı birleşmiş ve tek bir ateş hattı halinde bütün Ermeni mahallesini boydan boya sarmıştı. Ateş, saatler geçtikçe daha da yayılıyordu…”

★★★

“18 Eylül 1922 tarihli belge: “Kemal'in milliyetçi ordusu, Ağustos ayının sonlarına doğru Yunanların Anadolu cephesindeki kilit noktası Afyon'u ele geçirmişti. Aylardır açlıktan kıvranan Yunan ordusunun böyle bir felaketi tamir etmek için ne maddi ne de manevi gücü vardı. Bu bir ricat, ya da daha doğrusu bir hezimet ve hatta isyandı. Çünkü söylenenlere bakılırsa binlerce firari kumandanlarını öldürüyor ve ekmeksiz kaldıkları için en acımasız haydutlara dönüşüyordu. Geride Türklere yalnızca bir çöl bırakmak bahanesiyle, yolları üzerindeki köyleri yağmaladılar.
Türkler, çok sakin ve barışçı bir edayla İzmir'e girmişti. Ancak Ermeniler, Türkler İzmir'e girdiklerinde onların üzerine el bombaları attılar. İzmir'e ilk giren alayın kumandanı Şerafettin Bey'in altında üç at öldü, bizzat Şerafettin Bey iki kez yaralandı. Evlerin üzerinden ateş ediliyor ve askerler yaralanıyordu. Yangın sistemli olarak örgütlendi.
İçimde şehrin tamamı yanacakmış gibi bir his vardı. Ateş çok yayılıyordu. Saat 11.15'te, yangının mahallemize ulaştığını gördüm. Kara bir toz gözlerimize ve ağzımıza doluyor, kıvılcımlar başlarımızın üzerine düşüyordu. Daha şimdiden, nefes alınamaz bir hava vardı. Sokak, kaçan sığınmacılar, kimi yerde ancak küçük bir geçit bırakan arabalarla dopdolu, tıkanmıştı. Süngü takmış birçok Türk askeri, bize bakıyorlardı.
Onlardan biri: “Yassak!” diye bağırdı, yani “Geçemezsiniz!”. Bahriyelilerimiz, süngülerini öne doğrultarak: “Fransa!” deyince Türkler geçmemize izin verdiler. Teknelere bindik ve bir kıvılcım yağmuru altında (Bunlar, yangın bombaları ya da evlerle birlikte infilak eden cephanelerden çıkıyordu.) yanan İzmir'in manzarasını güverteden seyretmek için gemimize ulaştık. Ne seyir ama! Yangının sistemli olarak örgütlendiğini anlıyorduk. Aynı anda birden ortaya çıkan yangın odakları vardı ve bunlar bir çember meydana getirerek birleşiyordu. Önce görünen mavi alevlerden, kundakçıların mahalleyi petrolle suladığını da anlıyorduk…”

★★★

Emin Çölaşan'ın notu: Olaya tanık olan yabancılar tarafından yazılan, yakın tarihimize ve İzmir yangınına açıklık getirecek ilginç belgeler ve fotoğraflarla dolu olan bu belgesel kitabın, bir an önce yayınevi ve sponsor bulunarak yayınlanmasını diliyorum.

yuzdeyuzhaber





Son Güncelleme: 16.09.2018 03:26
Yorumlar

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol