İşte hocamızın o yazısı:
" Türkiye'nin güneyinde yeni bir oluşum başlamıştı; bu oluşumun bölgeye barış ve
huzur getirmeyeceği açıktı. Şimdi Cerablus'u kontrol eden Türk Silahlı
Kuvvetleri ve ÖSO'dur. Gelecekte ne olacağını göreceğiz ama tam 500 sene önce
bölgede ateşli silahları son derece etkili kullanan Osmanlı ordusu vardı.
24-25 Ağustos 1516 tarihlerinde Yavuz Sultan Selim, bazı tarihçilerin iddiasına
göre 80 bin kişilik orduyla, Memluk Sultanı Kansu Gavri’nin kendisine yakın
sayıdaki kuvvetlerini yenerek Halep’e girdi. Memluk ordusu ve Sultan’ın yanında
bulunan Abbasi Halifesi’ne ise saygı gösterdi. Osmanlı padişahının o yıllardaki
stratejik hedefi İran ve Safevi hükümdarı Şah İsmail’di. Ne var ki, Yavuz Sultan
Selim’in Çukurova ve bugünkü Güneydoğu Anadolu ve Kuzey Suriye üzerindeki
emelleri Memlukleri Safevilerle bir ittifak arayışına itmişti.
Sultan Selim’in kendi dönemi içinde idealleri büyüktü. Bir kere Suriye,
Filistin, bugünkü Lübnan ve hatta Mısır’a inmeyi hedeflediği açıktı. Bu bölge o
dönemin ticaret yollarının kontrolü demektir. Henüz Ümit Burnu’nu dolaşmak ve
Hint Yolu’yla buradan bağlantı kurmak anlaşılan bir durum değildi. Akdeniz’in
doğusundaki Müslüman dünya için tek sorun, Portekizlilerin Arap Yarımadası,
Kızıldeniz ve Basra Körfezi’ni kontrol edebilme emeline karşı durmaktı. Yavuz
Sultan Selim bu konuda kararlıydı ama sahanın hâkimi olan Memluklerin
Portekiz’in yayılmasını önlemek konusunda aciz oldukları görüldü.
PORTEKİZLİLERİN DELİCE HEDEFLERİ
Portekizli Amiral Alfonso d’Albuquerque’in idealleriyse daha da ‘iddialıydı’.
Arap Yarımadası’na çıkacak, Hicaz topraklarını ele geçirecek ve Resûlü Ekrem’in
naaşını Medine’de kabrinden alıp kaçıracaktı! Bu gibi hayallerin karşısında,
Yavuz Selim’in, zamanı için çok realist olduğunu kabul etmek gerekir.
OSMANLI ORDUSUNUN AVANTAJI ATEŞLİ SİLAHLAR
Şah İsmail’in de, Memluklerin de ordusundakiler ırk, köken ve asıl önemlisi
savaş usulleri yönünden Osmanlı ordusundan daha uzak değildi ama Osmanlı ordusu
Memluk askerinin sevip benimseyemediği, Safevilerin ise henüz ulaşamadığı ateşli
silahlar ordusu olma konumundaydı. Ağustos 1516’da Halep’in 40 kilometre kadar
kuzeyindeki Mercidabık çayırlığında kazanılan savaş doğrudan Osmanlı
tüfenkçilerinin ve ön saflarda zincirle birbirine bağlanan topların zaferiyle
meydana geldi. Bu görünüm 1517’de Mısır’da Ridaniye’de ve daha önce 1514’te
Çaldıran’daki Şah İsmail’e karşı yürütülen savaşta da görülür. Adeta İsfahan’da
Âli Kapu ve Çehl Sütun kasırlarındaki duvar resimlerinde canlandırılan manzara
üç sene içindeki bütün Doğu devletleriyle yapılan savaşları en iyi şekilde ifade
etmektedir. Yavuz Selim Han, Rönesans döneminin ateşli silahlar ordusunun
mareşalidir. Bu dönem için Gábor Ágoston’un ‘Osmanlı’da Strateji ve Askeri Güç’
adlı kitabına bakmak yararlı olabilir.
BİR KILIÇ KALKAN EKİBİ DEĞİL!
Medeniyet ve zihniyet fevkalade önemlidir. Fatih Sultan Mehmed ve Yavuz Sultan
Selim’in dönemlerinde Osmanlı ordusunun diğer ordulara göre farklı bir zihniyete
ve dünyaya intibak ettikleri anlaşılıyor. İsrail’in ünlü tarihçisi David Ayalon,
Memluk silahları ve teknikleri üzerindeki çalışmasında Mısır askerinin ateşli
silahları kullanma konusunda ne kadar isteksiz ve başarısız olduğu konusunda
bilgi verir. Sina Çölü’nü mevsimini ve iklimini hesaplayarak geçmek ve Mısır’a
girmek 16. asırdaki Türk ordusunun bizde çok tekrarlandığı üzere ‘kılıç kalkan
ekibi’ olmadığını gösterir.
Mercidabık ve Ridaniye ile Osmanlı tam dört asır hadisesizce yaşayacağı ve Arap
esami halkların her dilinden tebaasını uyum ile yaşatacağı bir döneme girdi.
Yakın zamanların bu uzun hâkimiyeti Birinci Cihan Savaşı’ndaki çekilmeyle sona
erdi.
‘FIRAT KALKANI’
Tarihin bir cilvesi, Yavuz Sultan Selim’in adına yapılan köprü önceki gün
ulaşıma açıldı. Çarşamba gününden itibarense Türk Silahlı Kuvvetleri Suriye’ye
müdahale ediyor. Cumhurbaşkanlığı’nın da açıkladığı gibi IŞİD’in ana üslerinden
Cerablus’a yönelen ‘Fırat Kalkanı’ harekâtı, saldıran ve fetihçi değil savunmacı
bir harekât olarak ilan ediliyor. Gaziantep’teki facianın zahiri sebebin
ötesinde bir zorlama olduğu çok açık. Türkiye’nin güneyinde yeni bir oluşum
başlamıştı; bu oluşumun bölgeye barış ve huzur getirmeyeceği açıktı. Şimdi
Cerablus’u kontrol eden Türk Silahlı Kuvvetleri ve ÖSO’dur. Bu değişime nasıl
müdahale edilecek ve ne kadar sürecek, bunu göreceğiz."
" Türkiye'nin güneyinde yeni bir oluşum başlamıştı; bu oluşumun bölgeye barış ve
huzur getirmeyeceği açıktı. Şimdi Cerablus'u kontrol eden Türk Silahlı
Kuvvetleri ve ÖSO'dur. Gelecekte ne olacağını göreceğiz ama tam 500 sene önce
bölgede ateşli silahları son derece etkili kullanan Osmanlı ordusu vardı.
24-25 Ağustos 1516 tarihlerinde Yavuz Sultan Selim, bazı tarihçilerin iddiasına
göre 80 bin kişilik orduyla, Memluk Sultanı Kansu Gavri’nin kendisine yakın
sayıdaki kuvvetlerini yenerek Halep’e girdi. Memluk ordusu ve Sultan’ın yanında
bulunan Abbasi Halifesi’ne ise saygı gösterdi. Osmanlı padişahının o yıllardaki
stratejik hedefi İran ve Safevi hükümdarı Şah İsmail’di. Ne var ki, Yavuz Sultan
Selim’in Çukurova ve bugünkü Güneydoğu Anadolu ve Kuzey Suriye üzerindeki
emelleri Memlukleri Safevilerle bir ittifak arayışına itmişti.
Sultan Selim’in kendi dönemi içinde idealleri büyüktü. Bir kere Suriye,
Filistin, bugünkü Lübnan ve hatta Mısır’a inmeyi hedeflediği açıktı. Bu bölge o
dönemin ticaret yollarının kontrolü demektir. Henüz Ümit Burnu’nu dolaşmak ve
Hint Yolu’yla buradan bağlantı kurmak anlaşılan bir durum değildi. Akdeniz’in
doğusundaki Müslüman dünya için tek sorun, Portekizlilerin Arap Yarımadası,
Kızıldeniz ve Basra Körfezi’ni kontrol edebilme emeline karşı durmaktı. Yavuz
Sultan Selim bu konuda kararlıydı ama sahanın hâkimi olan Memluklerin
Portekiz’in yayılmasını önlemek konusunda aciz oldukları görüldü.
PORTEKİZLİLERİN DELİCE HEDEFLERİ
Portekizli Amiral Alfonso d’Albuquerque’in idealleriyse daha da ‘iddialıydı’.
Arap Yarımadası’na çıkacak, Hicaz topraklarını ele geçirecek ve Resûlü Ekrem’in
naaşını Medine’de kabrinden alıp kaçıracaktı! Bu gibi hayallerin karşısında,
Yavuz Selim’in, zamanı için çok realist olduğunu kabul etmek gerekir.
OSMANLI ORDUSUNUN AVANTAJI ATEŞLİ SİLAHLAR
Şah İsmail’in de, Memluklerin de ordusundakiler ırk, köken ve asıl önemlisi
savaş usulleri yönünden Osmanlı ordusundan daha uzak değildi ama Osmanlı ordusu
Memluk askerinin sevip benimseyemediği, Safevilerin ise henüz ulaşamadığı ateşli
silahlar ordusu olma konumundaydı. Ağustos 1516’da Halep’in 40 kilometre kadar
kuzeyindeki Mercidabık çayırlığında kazanılan savaş doğrudan Osmanlı
tüfenkçilerinin ve ön saflarda zincirle birbirine bağlanan topların zaferiyle
meydana geldi. Bu görünüm 1517’de Mısır’da Ridaniye’de ve daha önce 1514’te
Çaldıran’daki Şah İsmail’e karşı yürütülen savaşta da görülür. Adeta İsfahan’da
Âli Kapu ve Çehl Sütun kasırlarındaki duvar resimlerinde canlandırılan manzara
üç sene içindeki bütün Doğu devletleriyle yapılan savaşları en iyi şekilde ifade
etmektedir. Yavuz Selim Han, Rönesans döneminin ateşli silahlar ordusunun
mareşalidir. Bu dönem için Gábor Ágoston’un ‘Osmanlı’da Strateji ve Askeri Güç’
adlı kitabına bakmak yararlı olabilir.
BİR KILIÇ KALKAN EKİBİ DEĞİL!
Medeniyet ve zihniyet fevkalade önemlidir. Fatih Sultan Mehmed ve Yavuz Sultan
Selim’in dönemlerinde Osmanlı ordusunun diğer ordulara göre farklı bir zihniyete
ve dünyaya intibak ettikleri anlaşılıyor. İsrail’in ünlü tarihçisi David Ayalon,
Memluk silahları ve teknikleri üzerindeki çalışmasında Mısır askerinin ateşli
silahları kullanma konusunda ne kadar isteksiz ve başarısız olduğu konusunda
bilgi verir. Sina Çölü’nü mevsimini ve iklimini hesaplayarak geçmek ve Mısır’a
girmek 16. asırdaki Türk ordusunun bizde çok tekrarlandığı üzere ‘kılıç kalkan
ekibi’ olmadığını gösterir.
Mercidabık ve Ridaniye ile Osmanlı tam dört asır hadisesizce yaşayacağı ve Arap
esami halkların her dilinden tebaasını uyum ile yaşatacağı bir döneme girdi.
Yakın zamanların bu uzun hâkimiyeti Birinci Cihan Savaşı’ndaki çekilmeyle sona
erdi.
‘FIRAT KALKANI’
Tarihin bir cilvesi, Yavuz Sultan Selim’in adına yapılan köprü önceki gün
ulaşıma açıldı. Çarşamba gününden itibarense Türk Silahlı Kuvvetleri Suriye’ye
müdahale ediyor. Cumhurbaşkanlığı’nın da açıkladığı gibi IŞİD’in ana üslerinden
Cerablus’a yönelen ‘Fırat Kalkanı’ harekâtı, saldıran ve fetihçi değil savunmacı
bir harekât olarak ilan ediliyor. Gaziantep’teki facianın zahiri sebebin
ötesinde bir zorlama olduğu çok açık. Türkiye’nin güneyinde yeni bir oluşum
başlamıştı; bu oluşumun bölgeye barış ve huzur getirmeyeceği açıktı. Şimdi
Cerablus’u kontrol eden Türk Silahlı Kuvvetleri ve ÖSO’dur. Bu değişime nasıl
müdahale edilecek ve ne kadar sürecek, bunu göreceğiz."
yuzdeyuzhaber
Son Güncelleme: 19.10.2016 21:54
Dikkat!
Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.
Üye Girişi Üye Ol