ERDOĞAN'IN PLANI...

Erdoğan, 2011 seçiminden sonra her adımını bugünleri hazırlamak ve güçlendirmek için attı!

14 Eylül 2015 Pazartesi 17:08
ERDOĞAN'IN PLANI...
Radikal Yazarı Tarhan Erdem'in yazısı yankı uyandıracak:

Bağımsız Cumhurbaşkanımız Sayın Erdoğan’ın listesi, AK Parti Kongresi seçimlerini kazandı. Böylece, 2011 seçiminden sonra uygulamaya başlanan “İktidarı koruma planı” hedefine daha da yaklaşmış oldu.
Demokratik siyaset içinde bulunan her kişi küçük-büyük, az-çok iktidar sahibidir. Siyasal bir partinin üyeliği, muhtarlık, parti yönetim kurulu üyeliği, belediye başkanlığı, milletvekilliği bakanlık gibi görevler de, “demokratik iktidarın bir parçası” sayılır. Erdoğan’ın korumak istediği “iktidar”, demokratik siyasal hayatın herhangi bir yerindeki güç değildir; ülkenin hükümetini kontrol eden “siyasal iktidardır”.
Sayın Erdoğan’ın planı, ülke iktidarını korumaktır.
Planı anlatmaya çalışayım:
Sayın Erdoğan siyasal iktidarını AK Parti Tüzüğü’ndeki üç dönem kuralına göre kaybedeceğini, 2011 seçimi öncesinde görmüştü.
Üç dönem kuralını değiştirmeyi, delikanlılığına yakıştıramıyordu ama 2015’te milletvekilliğine veda ederse ne olacaktı? Evine mi çekilecekti!
Düşünmeye başladı: Milletvekili adayı olmadan iktidarını korumak isteyen bir başbakan iki koşulu gerçekleştirmeliydi: Cumhurbaşkanı seçilmeli ve cumhurbaşkanının yetkileri “iktidarı” kapsamalı, bir biçimde başkanlık sistemine geçilmeliydi.
Sayın Erdoğan’ın, bazı ufak tedbirler alarak, cumhurbaşkanı seçilmesi o günkü koşullarda kolaydı.   
Ancak kendisine Anayasa’da yazılı yetkiler yetmiyordu. Kenan Evren’in yedi yıllık dönemi için Meclis sistemi zorlanarak Anayasa’ya yazılmış olan yetkiler, istediği “iktidarı” tanımlamıyordu. Sonuçta istenen, basını disipline etmek ve yargıya çeki düzen vermek dahil, ciddi bir tek adam iktidarıydı.
Kaba hatlarıyla bir plan hazırladı ve 2011 seçiminden sonra yola çıktı.
Planın karşısına önce, 2007’de Anayasa’da yapılan değişikliğe konulan, “Cumhurbaşkanı seçimi beş yılda bir, milletvekili seçimi de dört yılda bir yapılır” hükmü çıktı.
Üstelik bu hüküm uygulanarak 2007’den dört yıl sonra 2011’de 23’üncü dönem seçimi yapılmıştı; cumhurbaşkanı seçiminin 2012’de gerçekleştirilmesi bekleniyordu.  
Erdoğan 2011’de dört yıl için milletvekili seçilmişti, 2012’de Cumhurbaşkanı seçimi yapılırsa Başbakanlığı kısalacak ve Gül’ün adaylığı da haklılık kazanacaktı.
Bir kanun ile cumhurbaşkanlığı seçimi 2014’e ertelenirse, hem Erdoğan’ın Başbakanlık süresi uzatılabilir, hem de Gül’ün adaylığı önlenebilirdi.
Yeni kanuna, “Erdoğan’a özel” hükümler konulması da düşünülüyordu.
“Cumhurbaşkanlığı Seçimi Kanunu” 2012’de başında çıkarıldı: Bu kanunla, Gül’ün görev süresi 7 yıla çıkarıldı, böylece cumhurbaşkanlığı seçimi 2014’e, milletvekili seçiminden yedi sekiz ay öncesine taşınmış oldu. Geçici maddeyle de, Gül’ün görev süresi yedi yıl ile sınırlandı.
Bu kanunun dikkate değer maddelerinden biri de, siyasal partilerin yönetim kurulu başkan ve üyeleri, belediye başkanları, diğer bütün memurlar ve yargı mensupları, askerler ve diğer görevliler… aday olduklarında, görevlerinin sona ereceği hükmüydü.
Örneğin, bir ilçe başkanı cumhurbaşkanı adaylığı ilan edilirse, aynı gün Yüksek Seçim Kurulu bu kişinin ilçe başkanlığından ayrılmış sayıldığını bildirecekti. Ancak aday olan bir partinin genel başkanıysa, hatta başbakan bile olsa, görevinden ayrılmış sayılmayacaktır!!
Maddenin gerekçesi, adayın görevini kötüye kullanarak seçmenleri etkilemesinin önüne geçmekti! Herhalde maddeye oy verenler, genel başkanlarını ilçe başkanları kadar da etkili saymamış olacaklardı! Böyle durumları, argo “yersen!” deyimi çok güzel açıklıyor değil mi?
Sayın Erdoğan seçim öncesi hemen hemen bütün konuşmalarında, “halkın seçtiği cumhurbaşkanı yetkilerinin”, “Meclis tarafından seçilmiş cumhurbaşkanının” yetkilerinden farklı ve üstün olacağını tekrarlamış, seçilmiş olanın Anayasa'da yazılı olmayan yetkilerinin(!) bulunduğunu söylemiştir.
Sayın Erdoğan bu farkı, Anayasa’nın 101’inci maddesinin “seçilenin, varsa partisiyle ilişkisi kesilir ve TBMM üyeliği sona erer” hükmünü yok sayarak göstermeye başladığını okuyucularım hatırlayacaklardır.
Açıkçası ve özetle Sayın Erdoğan, 2011 seçiminden sonra her adımını bugünleri hazırlamak ve güçlendirmek için attı ve atmaya devam ediyor!
Cumartesi günkü AK Parti Kongresi’nde de, bu adımlardan biri, büyük bir adım atıldı.  
Kongreden yeni bir AK Parti yönetimi ortaya çıktı. AK Parti yeni yönetiminde, genel başkanlığın işlevi azaldı. Sayın Davutoğlu, MKYK tavizi verilerek genel başkan seçilebildi; hükümetin esas yetkileri fiilen Cumhurbaşkanlığı'na geçti. AK Parti’de artık, Cumhurbaşkanı’nın siyasal görüşlerini dikkate alarak karar veren bir MKYK vardır.
İktidar, Anayasa dışına bir adım daha atmıştır!
1 Kasım seçimlerinde, HDP baraj altına indirilebilirse, planın uygulamasında bir önemli adım daha atılacaktır.

yuzdeyuzhaber





Son Güncelleme: 14.09.2015 17:17
Yorumlar

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol