Efendi hazretleri

02 Ağustos 2018 Perşembe 03:09

Kaymakam Kutlu Ak­taş ilçenin önde gelenleriyle makamında sohbet ederken kapısı çalındı:

“Etrafı yüksek duvarla çev­rili evde müritleriyle yaşayan, dışarıdan hiç kimseyle temas kurmayan Ticani tarikatı­nın Türkiye başı Kemal Pilavoğlu'nun şoförü Kazım Efendiiçeri girdi. Fı­sıltıyla önemli bir konuda bilgi vereceğini söyledi. Merak ettim. Oturduğumuz yerden ayrı bir köşeye geçtik.

Bana; ‘karısının Kemal Pilavoğlu'dan uzun süredir şüphelendiğini; birkaç gün önce fırının üst katındaki kütüphanenin kapısının kilitli olduğunu gördük­lerini, karısıyla beraberce kırıp açtıklarında gördükleri manzaranın korkunç olduğu­nu; Efendi Hazretleri'nin üç erkek çocuğunu çırıl­çıplak yatırarak üstlerine abandığını gördüklerini; karısının rezaletin duyulmasın­dan korktuğu için adayı terk ettiğini ihbar etti.

Kemal Pilavoğlu bu olay üzerine lüks aracıyla, Anka­ra Aydınlıkevler semtindeki evine gitmişti.ihbarı Savcı Vedat Akpolat, Jandarma Komutanı Yüzbaşı Ahmet Arın ve Dr. Turan Kaypakoğlu ile soruşturmaya başladık…

Anlatılanlar doğruydu. 65 yaşlarında ve hasta olan Kemal Pilavoğlu'nun cinsel tecavüzdebulunamayacağını düşünmüştük. Ancak doktor raporunda tecavüzün elle yapıldığı kesinlik kazandı. Kemal Pilavoğlu fiili livata suçundantutuklandı.

Bursa'da yargılaması sürerken 5 ay sonra da öldü….”

Bu olayın mahkeme tuta­naklarını detaya girmeden yazayım…

KATİPLERE TECAVÜZ

Tarih: 24 Haziran 1974.

Mağdurların ifadeleri şöyle:

“Askere 4.7.1972 tarihinde gittim. Askere gitmeden 5 veya 6 sene evvel sanığın ya­nında kâtip olarak çalışmaya gitmiştim. Askere gidinceye kadar yanında kaldım. Irza geçme hadisesi de bu tarihler­de oldu. O zaman küçüktüm, 14-15 yaşlarında idim. Ba­bam beni Kemal Pila­voğlu'nun Bozcaada'da bulunan yazıhanesinde kâtip olarak çalışmam içinsanığın yanına bıraktı. Aradan bir sene kadar geçti. Sanık yanında boğaz tokluğu­na çalışıyordum. Sanık, anüs yoluyla yanında kaldığım 3-4 sene zarfında birçok defa evinin yanında bulunan yazıhanesinde ırzıma geç­ti.Tehditte bulunmadı, elbise, saat gibi hediyeler vererek, çocukluğumdan istifade etmek suretiyle kandırdı. Her defa­sında kimseye söylememem gerektiğini bildirdi. Kimseye şikâyet etmedim. Benden sonra yanına aldığı katiplere de aynı şeyi yapmış ve suç or­taya çıkınca her nasılsa bana yaptıkları da meydana çıkmış. Sanık hakkında şimdi şikâ­yetçiyim, cezalandırılmasını isterim… “

– “Kemal Pilavoğlu'nun yanına 1963 yılında çalışmaya Bozcaada'ya gittim ve kâtip olarak çalışmaya başladım. Bir gün ‘bende bel soğukluğu var, bunu tedavi edeceğim' dedi ve bilahare beni soydu. ‘Ben sizin babanızım' diye bizi öper ve her tarafımızı okşardı. Fakat benim ırzıma geçmedi. Sarıldı ve okşadı. Bunlardan zevk alırdı. Bir gün benim ırzıma geçmek istedi. Ben müsaade etmedim…”

– “4-5 sene evvel Kemal Pilavoğlu'nun Bozcaada'daki çiftliğine eski yazı okumak ve dini bilgiler öğren­mek üzere talebe olarak yanına gitmiştim. Sanık beni yanına kâtip olarak aldı. Yazıhanesinde bana, ‘benim dediklerimi yapacaksın, seni ben cennete koyacağım, Resulullah'ın yolundan gide­ceksin' diye sözlerde bulundu ve yazıhanesinin penceresinin perdelerini örttü. Yazıhane­nin aşağı ve yukarı kapılarını kapattı. Benim ırzıma geçti. Ve bu durumu 7-8 ay devam ettirdi…”

Yeter! İnsanın midesi bula­nıyor!

Bu pisliği şu nedenle hatır­lattım

BUGÜN NE DENİYOR?

Bugünlerde gündem:

– Fethullahçılar…

– Adnan Hocacılar…

– Başka hangi dinci yapılara operasyon yapılacağına dair spekülasyonlar…

– Dinci yapılardaki tecavüz vakaları…

Buna rağmen…

Dün mahkeme kararıy­la çocuk müridine teca­vüz ettiği kesinleşen bir “efendi hazretleri”, bugün mahkemeye başvurarak ilgili haberleri çıkarttırıyor! Yetmi­yor bizden şikayetçi oluyor!

Bu sebeple derim ki:

Kimilerinin bugün suçladık­ları tarikatlara-cemaatlere ya­rın ne övgüler dizecek­lerinitahmin edemezsiniz. Örneğin…

Kemal Pilavoğlu hakkında şöyle makale var:

“Hayatı hapishanelerle, sürgünlerle, onu yakın­dan tanıyan çoğu insana göre iftiralarla geçmiş birisi. (…) Bozcaada'ya sürgüne gönderilmiş 1958 yılından 1974 yılına kadar burada yaşamış­tır. Adada boş durmayıp yazılarına devam ediyor. Bu eserler yazılırken Pilavoğlu'nun yanında birçok katipler bulunmuş. Bu katiplerin Pilavoğlu ile çalışmaları hakkında anlattıkları çok hatıraları vardır. Bütün katiplerin anlattığına göre, saatler süren bu yazım işinde Pi­lavoğlu'nun söylediği cümleleri kaleme almak­ta güçlük çektiklerinden şikayet ediyorlar yazmaya yetiştiremiyorlar. (…)

İyi gününde, kötü gü­nünde, sağlığında ve hastalığında sadık mürit­leri etrafından asla ay­rılmadı. Onlarla beraber yaşadı, onlarla beraber güldü, onlarla beraber çileler çekti. Pilavoğlu'nun fırtınalı hareketli, dolu dolu yaşanan hayatı vefa­tına kadar öylece sürdü. 2 Ocak 1977 yılında Anka­ra'da vefat etti. Başta aile­sinin, sevenlerinin, ihvan­larının tekbir ve tehlilleri ile Cebeci Asri-i Mezarlı­ğı'nda toprağa verildi…”

Evet…

Burası hafızası olmayan­ların ülkesi…

yuzdeyuzhaber





Son Güncelleme: 02.08.2018 05:59
Yorumlar

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol